:::: MENU ::::
Posts tagged with: Change.org

Kritik Kavşaklar TEDxReset 2013 İkinci Gün

İkinci günün konuklarını izlemek için enfes bir İstanbul sabahında erkenden yola çıkıp, henüz ekip bile yerini almadan ben kapıda yerimi almıştım. Tam gün sürecek çok sayıda konuşmacının yer aldığı toplantıyı izlemek için heyecanla beklemeye başladım.

Melek Pulatkonak
İkinci günün ilk konuğu sevgili Melek Pulatkonak idi. “Gerçekten Seçer miyiz?” başlıklı üçüncü oturumun ilk sunumunda, bizlere kendi hikayesinden yola çıkarak networkun önemini anlatıp, TurkishWIN hakkında da kısa bilgi verdi.   Leonard Mlodinov

Leonard Mlodinov ise bizlere “Biliçaltınız Davranışı Nasıl Belirliyor” başlıklı sunumunu ilginç bir şekilde deneyimletti.  Sarihan Ailesi

Sarıhan çifti H+H+H+(H/2)=Hayat formulüyle (Hayal Et, Harekete Geç, Hak Et, Hayret Et) aklımızı çelip, Tibet Çınar isimli oğullarıyla gönlümüzü fethettiler. Yaşayan ölüler olmaktansa, ölmeyecekmiş gibi yaşamamızı öğütlediler. Doğaya zarar vermeden sürdürülebilir bir yaşam kuran çift bisikletleriyle 17 ülkeyi dolaşmış. Tabii sözlerini bitirirken Neyzen’den alıntıladığı “Hayat 3 ile 4 arasındadır. Ya üçbuçuk atarsın, ya dört dörtlük yaşarsın” cümlesi de çok alkış aldı.  Sedef Erken
Sedef Erken; otistik aklın insanlığa mucizevi bir bakış açısı kazandırdığının kanıtıydı sahnede. Anlattıklarına müziğiyle eşlik eden Nada (Evrenin Sesi) grubunun performansı da güzeldi. “Otizm’i bir ‘hastalık’ olarak değil bir ‘farklılık’ olarak görüyorum. Böyle çalışan beyinler olmasa, normal bir insan sıkılmadan yüzlerce kez taşları birbirine sürtmeyi deneyip ateşi bulamazdı.” diyen Sedef Erken, hayat boyu öğrenciliği seçenlerden.  Kacie Lyn Kocher
“Sessizlik Bir Seçimdir” başlıklı sunumuyla sahne alan Kacie Lyn Kocher, İstanbul merkezli bir organizasyon olan “Canımız Sokakta- Hollaback Istanbul” kurucusu bir genç kadın. Hepimizin yaşadığı, çoğunluğun sustuğu, hatta susturulduğu bir konuda sesimizi yükseltmek gerektiğine inanan, sokak tacizlerine karşı yerel ve topluluk temelli çözümler üretmeye çalışan bir isim. Bu topraklarda kadınlara sürekli başını önüne eğmesi ve susması öğütlenirken; bir yabancıdan sokak tacizine karşı seslerini yükseltmeleri gerektiğini dinlemek salondaki erkek çoğunluğa ne hissettirdi bilemem ama kadınlara iyi geldiği kesin.  Levent Erden
Levent Erden her zaman olduğu gibi kafa karıştıran bir sunumla sahnedeydi. Kendisine verilen sürenin kısalığından yakınmasına rağmen; “Tekil Sosyallik”, “Kitle, nişlerin kümülatifidir”, “YIK=Yakalayamayıp Iskalama Korkusu” kavramlarıyla fırtına gibi esip, kahkahalarla ve alkışlarla ayrıldı.  Agah Ugur
Borusan CEO’su Agah Uğur ise “Sophie’nin Seçimi” başlıklı sunumuyla sahne aldı, Bizlere “Dev olasılıklar havuzu içindeki küçük damlalar olduğumuzu” hatırlattı. Toplum tarafından “Doğru Karar Alma” zorlaması içinde olduğumuzu söyleyen Uğur; “Evren bizim başarı ya da başarısızlığımızla ilgilenmiyor” diye devam etti. Hayat boyu yaklaşık 776.000 karar aldığımızı ve sadece %18’inden pişmanlık duyduğumuzu da sözlerine ekledi. Bas Verhart
Yaratıcı bir girişimci olan Bas Verhart’ın sunum başlığı “Meraklı Bir Beynin İçinde” olmasına rağmen pek sarmamış beni not almamışım ve hiç birşey de hatırlayamadım yazarken. Belki video yayınlandığında aydınlanma yaşar eklerim düşündüklerimi.  Selin Girit
Selin Girit; BBC Türkçe Servisi’nde Dünya Gündemi programını hazırlayıp sunan başarılı bir gazeteci. Ülkeye dışarıdan bakınca “Tutuklu Gazeteciler Ülkesi” olarak göründüğünü söyleyen Girit; soru sormanın meydan okumak olduğunu ekledi sözlerine. “Doğru Ne, Yanlış Ne” başlıklı sunumuyla bu soruları kim soracak? Bu soruları soranlara ne olacak* dediğinde salondaki gençlerin bir anda ayağa fırlayıp “biz soracağız” demesini hayal ettim kendimce.  Can Yucel Metin
Can Yücel Metin; “Asansöre Binen Kedi” başlığıyla, oturumların en eğlenceli sunumlarından birini yaptı. “Hatalarınızdan pişman olmayın, denemeden bilemezsiniz” diyen genç sanatçı “Ortak asansörlerle hareket etmek yerine, kendi asansörümüze binmemizi” önerdi.  Taghi Amirani
“Yaratıcı Seçimler-Aklının ve Beyninin/Doğu ve Batının Arasında Sıkışmak” başlıklı sunumuyla sahne alan Taghi Amirani İranlı bir fizikçi ve yönetmen. Bizleri ana dilimizle selamlayan, piyano çalmayı isteyen ama öğrenemeyince babasından daktilo isteyen bu ünlü yönetmenin, zarif tavırlarıyla anlattıkları arasından cımbızla seçtiğim şu cümle çok hoşuma gitti “I don’t have any plan when I start a film, but only know how I want you to feel in the end”  SATTAS
Sattas performansı başlayınca arkalarından ordu kovalıyormuş gibi salondan çıkanları görünce, yine bir önceki yazımda paylaştığım düşünceler üşüştü aklıma. Sahnede bir konuşmacı veya performans var ise, hayati bir tehlike olmadığı takdirde (çıkan bir ya da iki kişi olsa bu seçeneğe ikna olabilirim) salonu terk etmek saygısızlıkların en büyüğü gibi geliyor bana. Nasıl bir yere geldiğinizi biliyorsunuz, ne kadar süreceğini de biliyorsunuz, 5 holding sahibi filan da değilsiniz (öyle bile olsanız özür olamaz) ya adam gibi oturup, performansın bitmesini, iki söyleşi arasını bekleyin, ya da hiç katılmayın.  Hakan Bilginer
Zaytung’un kurucusu HakanBilginer’in kariyer çizgisini gülümseyerek dinledim. Okurken çalışmaya başlayıp iş hayatını daha çok seven birilerini tanıyınca, yalnız olmadığımı görüp hınzırca sevindiğimi itiraf etmeliyim 🙂  “Hayaliniz işiniz olduğunda eğlenceli oluyor” diyen Bilginer; çabuk sıkılanlara hayatın göz ucuyla bakılması gereken bir şey olduğunu anlatmaya çalıştı.  Burak Ulman
Burak Ülman’ın 30 yıldan fazla eğitim sistemini içindeki sorunların hemen hemen hepsiyle yüzleşmesiyle beraber nasıl “Bir Başka Okul Mümkün” demesini de ilgiyle dinledim. Merak duygusunu teşvik etmek gerektiğini söyleyen Ülman; “Merak yoksa, heyecan da yoktur, heyecan yoksa öğrenme de olmaz” diyen Ülman, eğitimin kar amacıyla örgütlenmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Sir Ken Robinson’un “Okul Yaratıcılığı Öldürür mü?” başlıklı videosunu da mutlaka izlememizi önerdi.  Heidemarie Schwermer
Heidemarie Schwermer’in konuşmasına salondaki çok kişinin hazır olmadığını düşündüm. Hatta aralarından bazılarının alay ettiğine bile tanık oldum. Yeni dünya düzenine; okkalı bir darbe yemeden hazırlanmaları için güzel ipuçları veren bu konuşmadan anlam çıkarmaları için, kendi kritik kavşaklarına gelmeleri gerekecek, yazık. “Give&Take” çıkartmalarımı her an görebileceğim yerlere yapıştırdım bile, kendi kritik kavşağımdan öğrendiğim “almayı ve şükretmeyi” bana sık sık hatırlatması için.  Selim Zafer Ellialti
Suvla Şarapları kurucusu Selim Zafer Ellialtı, uzun yıllar farklı global şirketlerde üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra; “Evladım Sen Ne İş Yapıyorsun” diye sorulduğunda kolayca cevap verebilmek adına kendisine alternatif bir hayat yaratmış. Sunumu da güzel derslerle doluydu. Toprağa sevgiyle ve saygıyla yakalaşan herkes gibi, o da alçakgönüllü ve huzur dolu görünüyordu. Mantığımızın bizi A noktasından B noktasına götüreceğini, ama hayallerimiz sayesinde her yere gidebileceğimizi vurgulayan konuşmasında, gerçekleşen her hayalin ardında iyi planlanmış uzun bir çalışma süreci olduğunu da hatırlattı.  Kolektif Istanbul
Veee sonra sevdiğim bir grup sahne aldı Kolektif İstanbul, TED tarihinde ilk kez neredeyse tam kadro göbek atılması da bu ekibe nasip oldu 🙂
Richard Laniepce’i sahnede usta bir şekilde göbek atarken izleyenler arasındakilere, onun Sulukule’de büyümüş bir Roman olduğunu söyleseler inanacak yüzlerce kişi bulunabilir 🙂 Hakan Habip
Bilim Kahramanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Habip müthiş biri, derneğin etkinliklerini anlatırken gözlerinden ışıklar saçtı sanki. Gelecek için umutlanmanın yolunun çocuklardan geçtiğini anlatan Habip, çocuklara imkan verildiğinde daha güzel bir dünyada yaşanabileceğini söyledi. Olumlu sonuçlar istiyorsak; daha çok fikir üretmeli, paylaşmalı, sevgi ve güvenle, samimiyet ile el ele, hür irademizle yol almamız gerektiğini anlattı.  Serdar Paktin
Ve değerli dost Serdar Paktin sahne aldı. Change.org ile nasıl değişim yaratıldığını anlattı hızlıca. Bir şeylerin yolunda gitmediğini gördüğümüzde, zihinlerimizde kavşaklar oluştuğunu ve bu kavşaklardan adım attığımızda da değişimin başladığını hatırlattı. Gerçekleşen her değişimin de, daha büyük değişimler için ilham kaynağı olacağını belirtti. Aysegul Guzel
Zumbara’nın kurucusu Ayşegül Güzel’de salondaki gençlerin kafasını karıştıran sunumlardan birini yaptı. Zumbara; bilgi, beceri ve yeteneklerini paylaşarak para yerine zamanlarını kullanarak ihtiyaçlarını karşılayan insanlardan oluşan, güvene dayalı bir topluluk. “Düş zamanlarınızın peşinden gidin, belki de hayat düşlerinizdedir” diyen Güzel’i dinlerken; “armağan ekonomisi”ni daha çok genç insanın öğrenmesi için Zumbara’nın harika bir yol olduğunu düşündüm.  Dietmar Dahmen
Dietmar Dahmen de bir reklamcı, yaratıcı yönetmen, alışkanlıkları ve rakamları anlamlandırmak işi olmanın ötesinde, değişimi gözlemlemenin de yolu olmuş onun için. Paylaştığı sunumdaki rakamsal veriler, tüketim ekonomisi adlı dev hakkında fikir verirken ürkütücüydü de. 2020 yılnda 50 milyar kişinin “connected” olacağını görünce sevinç yerine ürkmek de sadece bana özgüydü sanırım.  Deniz Alnitemiz
2 günün muhasebesini yapmak da genç sanatçı Deniz Alnıtemiz’e düşmüştü. O da kendi kritik kavşağına, 10 yıllık reklam ajansı deneyimiyle gelmiş, daha sonra başka heyecanlara adım atmış. Görüntü yönetmenliği, aktörlük, radyo programı, podcastler vs. on parmağında on marifet olan bu genç adamı ıskalamayın derim.
Biraz da rakamsal veri paylaşayım sizlerle; iki günlük maraton süresince 2 bin 285 adet hashtagli tweetle iki kez 8. sıradan trending topic olan TEDxReset2013, Twitter’da 11 milyon 464 bin 88 kişiye ulaşmış.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık, 2014 organizasyonunu heyecanla beklemeye başladım.
Not: TED de ne ola ki? diyenler için harika bir anlatım linki, ŞURAYA tıklayınız

İki günlük etkinliğe ait videoları izlemek için BURAYA tıklayınız


Geleceğinizin Yok Edilmesine İzin Vermeyin

Çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini ipotek altına alan kanun yolda, kendinize gelin, silkelenin, çaba harcayın. Bunca zaman sustunuz, köşenize çekilip oturdunuz, yeter artık. Çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğinin yok edilmesine göz yummayın, haklarınızı koruyun.#dogaicinsesver in
sari ciceklerDünyanın en zengin florasına ve faunasına sahip topraklarımızı betona çevirme hamlesinde son kararı da devreye soktular. Lütfen birazcık da olsa hamle edin, hiç olmazsa Nasuh Mahruki‘ nin başlattığı online bir kampanyaya destek olun, bilinmesini duyulmasını sağlayın. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle geldiğimiz nokta ortada, nefes alacak yer kalmayacak yakında. Ülkenin en verimli, doğası emsalsiz bölgelerinde hidro elektrik santraller, nükleerler ve termiksantraller yükselecek. Avrupa’da yapılamayanları bizim topraklarımızda yapmak için salyaları akarak sıraya girenlere dur deyin. Kendi ülkelerinde zararlı bulunanları; denetim yokluğu, akıl zaafiyeti ve hırstan kararmış vicdanlar sayesinde bizim ülkemizde gerçekleştiriyorlar. Son aymazlık milli parkların doğal alanların imara açılması oldu. Üstün kamu yararı saçmalığıyla, tabiat harikası bölgeler, ormanlık alanlar para hırsından gözü dönmüşlere kurban ediliyor. Güzelim ormanlara beton yığını rezidanslar, örneği olmayan göllere havaalanları yapılmasına göz yummayın. “Dünyayı biz kirletmedik ya ” mantığındaki yöneticilere geçit vermekten vazgeçin artık. Lütfen Nasuh Mahruki’nin başlattığı ve Change.org adresinde yer alan kampanyaya BURAYA tıklayarak destek verin, sizler olmadan bu yok edici kararları durdurmak mümkün değil. Haydi, şimdi hemen çocuklarınız ve torunlarınızın geleceği için bir adım atın ve dilekçeyi imzalayın.
Doğa İçin Ses Verin


Yardımseverlik Çaba İster

Bir zamanlar katıldıkları ortamlarda kulaktan kulağa yardımseverlik oynamayı sevenler, şimdilerde “klavye yardımseveri” olmuşlar. Buldukları ve duydukları her bilgiyi; bir iki dakikalarını ayırıp doğruluğunu, kaynağını, varlığını, daha da önemlisi güncelliğini araştırmadan heyecanla paylaşanlar canımı sıkıyor artık.
Aylar ya da yıllar önce kaybedilmiş hastalara kan arayanlar mı istersiniz, bölüm başkanına sinirlenen çalışanın yazdığı “duyma engellilere ücretsiz tedavi yapılır” başlıklı sahte umut mesajını paylaşanlar mı istersiniz, 99 depremi sonrasında başlayan ve hala ortada dolaşan Amerika’dan gemi dolusu geldiği söylenen tekerlekli sandalye mesajını gönderenler mi istersiniz.
Zor değil doğrulama yapmak, paylaşma düğmesine basmadan önce size ulaşan metni iki kez okuyun lütfen. Sonra var ise, telefon numarasını arayıp ihtiyacın devam edip etmediğini sorun. Elinizdeki bilgide telefon numarası veya danışılacak bir mercii yok ise; önce size yollayanı arayıp doğrulatmaya çalışın, olmadı mı o zaman bir zahmet Google arama çubuğuna mesajdan bir cümleyi kopyala yapıştır yapıp aratın, bakalım güncel mi, inandırıcı görünüyor mu bulduklarınız.
Lütfen elinizi yüreğinize koyun ve düşünün azıcık, “gönder” ya da “paylaş” tuşuna bastığınızda kendinizi çok mu yardımsever hissediyorsunuz, sanırım öyle hissediyorsunuz ki yapmaya devam ediyorsunuz. Yapmayın lütfen, klavye yardımseveri olmayın. Kendinizi daha iyi hissetmek için yapacağınız başka işler bulun. Engelleri yüzünden bu ülkede hayatları cehenneme dönen insanlara, hastasını toprağa vermişlere darbe üstüne darbe vurmayın artık.
İyilik yapmanın çok çeşitli yolları var, ama her biri çaba gerektiriyor. Tuşlara basarak iyilik timsali olmaya devam edecekseniz, bir zahmet Change.org yazısına tıklayın ve orada yer alan kampanyalara destek verin de tıklamanız işe yarasın.

Bütün bunları yazmama sebep Facebook’da gördüğüm, yukarıda görsel olarak koyduğum ve “binlerce” evet doğru gördünüz binlerce kişinin; incelemeden ve kaynak vermeden paylaşıp durduğu “Görme Engelliler İçin Navigasyon Cihazı” mesajıydı. Bu da başka bir yazımın konusu olacak, şimdilik araştırmaya devam ediyorum.