:::: MENU ::::
Posts tagged with: Robert Downey Jr.

Yargıç 17 Ekim Cuma Sinemalarda

judge

 The Judge/Yargıç filmini, Warner Bros davetiyle öngösterimle izleme şansı buldum. Film hakkında bu kez araştırma yapmamıştım, itiraf etmeliyim ki; doksanların başında Chances Are ve Only You adlı filmlerde canlandırdığı karakterlerle hayran olup, Chaplin ve Richard III deki oyunculuğuyla tutkunu olduğum Robert Downey Jr. aşkına izlemeye gittim.

The-Judge-Robert-Downey-Jr and R.Duvall

Büyük şehirde avukatlık yapan Hank Palmer’ın annesinin cenazesine katılmak üzere doğduğu kasabaya geri dönmesi ve kasabadan ayrıldığı günden beri konuşmadığı babasının yaptığı bir trafik kazasında ölüme sebebiyet nedeniyle dava edilmesiyle başlayan olaylar dizisi olarak özetleyebilirim filmin konusunu.

RDJ and RD yatay

Başrollerdeki üç büyük oyuncu da çok başarılı; Robert Duvall ilerleyen yaşına rağmen güçlü oyunculuğundan birşey kaybetmiyor. Robert Downey Jr. yine her zamanki gibi nefes kesici. Billy Bob Thornton az görünse de, göründüğü sahnelerde diğer iki başrol oyuncusundan sürekli rol çalıyor. Vera Farmiga eski sevgili, Vincent D’Onofrio fedakar ağabey, Jeremy Strong zekaca gelişmemiş erkek kardeş, Dax Shepherd heyecanlı kasaba avukatı, David Krumholtz da büyük şehirli savcı rollerinde gayet başarılılar.
The Judge/Yargıç filminin yapımcılığını Susan Downey, David Dobkin ve David Gambino; yönetici yapımcılığını ise Herbert W. Gains, Robert Downey Jr., Jeff Kleeman ve Bruce Berman üstlenmiş. Filmin senaryosu Nick Schenk ve Bill Dubuque; hikayesi de Dobkin ve Schenk’in imzasını taşıyor.
Filmin yönetmeni David Dobkin’in kamera arkası ekibi, görüntü yönetiminde Oscar ödüllü Janusz Kaminski, yapım tasarımında Mark Ricker, kurguda Mark Livolsi ve kostüm tasarımında Marlene Stewart’tan oluşuyor. Filmin müziği Thomas Newman’a ait.
Duygusal gelgitlerin, aile ilşkileri, değer yargıları, üzüntüler ve baba oğul çatışmasının güzel işlendiği bir film olmuş The Judge/Yargıç, bu haftasonu izlenecekler listesine eklemenizi öneririm.


Sherlock Holmes 2 Macera Devam Ediyor

13 aralık sabahı Sherlock Holmes The Game of Shadow filminin öngösterimine davetliydim. Erkenden hazırlanıp yollara düştüm. Cinebonus Maçka GMall ulaşımı ters, ama her zaman sevdiğim salonlara sahip bir mekandır. Havanın olağanüstü güzel olmasına, merak ettiğim bir filmi izleyecek olmanın verdiği heyecan da eklenince neredeyse uçarak ulaştım sinemaya. Leziz ikramlardan atıştırıp salona girmeye hazırlanırken sevgili Funda Şenİ gördüm ve birlikte izledik bu heyecanlı filmi.  
İlk filmi görenler için hatırlatmaya gerek yok ama görmemiş olanlar mutlaka videoları izleyip gitsinler, böylece bazı hınzır esprileri daha rahat kavrayabilirler.
Guy Ritchie, Robert Dawney Jr. ve Jude Law müthis bir ekip, bu ekibe, Fringe izleyicilerinin, kötü adam David Robert Jones rolüyle aşina oldukları Jared Harris‘i ve A Fished Called Wanda’nın unutulmaz isimlerinden Stephen Fry‘ı ekleyin, alın size muhteşem bir karışım. Arada çok sayıda ilginç tipleme var tabii, ama benim en çok ilgimi çeken oyunculuklar bunlardı. Robert DJ yine olağanüstüydü bir dönem yaşadığı uçuk kaçıklıkların performansına olumlu katkıda bulunduğunu düşünmek için haklı nedenlerim var 🙂 Jude Law ise Watson karakterinin tam hakkını veriyor ve diğer uygulamalarda geri plana itilen bu kişiliği onurlandırıyor da diyebilirim. İki erkek arasındaki ilginç hissiyatı yoğun algılayabileceğiniz sahneler, hemen arkasından gelen aksiyon sahneleriyle zekice dengelenmiş.
Görsel efektlerle zenginleştirilmiş, başdöndürücü hızla ilerleyen ve tabii en önemlisi arka planda Hans Zimmer‘in sizi filmin içindeymiş gibi hissettiren müthiş müzüiğyle akıp giden bir macera yaşayacağınızın garantisini verebilirim.
Sinema eleştirmeni değilim, her zaman belirtirim; sinema benim için bir eğlence. İzleyeceğim her filmde eğlenmenin bir yolunu bulurum. Gitmeden önce beklentiye girmem. Sinema çıkışı vızıldanma katsayınızı azaltmanın da yolu budur. Özetle, gidin bu filmi izleyin, usta oyuncuların, müthiş müziğin özellikle Ciganski Baroni’nin kıvrak ritmlerinin keyfini çıkarın.


Sıkıntılı günlerde izlenebilecek sevimli ve eğlenceli filmler

İçimin daraldığı zamanlarda, eğer hava dışarı çıkıp uzun uzun yürümeme uygun değilse; ya internetten, ya da eldeki filmlerden eğlenceli birini seçip izlerim. Bir süre de olsa, kara bulutları dağıtıp rahatlamamı sağlar. Geçtiğimiz günlerde bir liste yapmaya karar verdim, sizlerle de paylaşıyorum, umarım sıkıntıyla değil de gerçekten eğlence amaçlı izlersiniz. Özel bir sıralama yapmadım aklıma esenleri yazıverdim, listem kronolojik değil 🙂
İyi seyirler…

Letters to Julliet Geçen ay keyifle izlediğim, İtalya’da geçen yumuşacık bir film. Yan rollerden birinde Gael Garcia Bernal var.

Serendipty Kate Beckinsale ve John Kusack’tan defalarca izlediğim ve defalarca izleyebileceğim harika bir kız filmi. Keyfinizi yerine getirip yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleştirecek filmlerden.

How to Lose a Guy in 10 Days Kate Hudson ve Matthew Mc Conaghuey başrollerde olduğu bir kahkaha tufanı

French Kiss Meg Ryan’ın klasik oyununa karşı Kevin Kline’ın müthiş performansı. Sıcacık bir romantik komedi. Defalarca izlenebilir.

Kate&Leopold Hugh Jackman’la ilk karşılaşmam bu filmle oldu. Meg Ryan’ın klasik oyununa Jackman’ın çekiciliği ve konunun ilginçliği de eklenince pek leziz bir film izleniyor.

Something’s Gotta Give Diane Keaton, Jack Nicholson ve Keanu Reeves, müthiş oyunculuklar ve hınzır bir konu. İzlerken pekçok sahnede kahkaha atmaya hazır olun.

The First Wives Club “Dont get mad, get everything” cümlesiyle aklıma kazınan ama kullanmayı öğretemeyen film 🙂 En sevdiğim kadın komedyenleri bir araya toplamış olmasıyla da defalarca izlenilir. Diane Keaton, Bette Midler ve tabii Goldie Hawn.

Death at funeral Bu film anlatılmaz izlenir. Neredeyse her karakter olağanüstü. Defalarcaizledim, hala da çok içim daraldığında izlediğim filmlerden. Amerikan sinemasının  tekrar yorumu olan, aynı etkiyi yapmadı bende.

Made of honour Patrick Dempsey’in romantik komedilerde vazgeçilmez olduğunu gösteren filmlerden biri. İskoçya’nın doğal güzellikleri ve New York arka planda

Must love dogs Diane Lane, John Cusack’ın başrollerini paylaştıkları pek latif ve eğlenceli bir aşk filmi.

Accidental Husband Jeffrey Dean Morgan, Colin Firth, Sam Shepard’ın ve Uma Thurmann’ın başrollerinde olduğu   eğlenceli bir film. Amerikalı kadınların itfaiyeci fantazisini gıdıklamak için çekilmiş gibi görünse de, sıkıntılı zamanlarda iyi gelebilir.

Over the Tuscan Sun Güzel bir  Diane Lane filmi daha. Toscana’nın doğal güzelliklerini arka plan olarak kullanan filmi seveceğinizden eminim.

Sex and the City ve Sex and the City 2 Arşivinizde bulunmalı, gözünüzü gönlünüzü şenlendirecek sabun köpüğü kıvamında eğlencelik.

Julie&Julia Meryl Streep’in muhteşem oyunculuğu ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir film.

Only you Marisa Tomei ve Robert Downey Jr. oyunculuklarıyla leyifle izlenen bir romantik komedi.

Chances Are Uzun yıllar önce izleyip, Robert Downey Jr. ı keşfettiğim film. Sybyl Sheperd ve Ryan O’Neill’in eğlenceli oyunculuklarıyla rahatça ve birkaç kez seyredilen filmlerden.

Notting Hill Julia Roberts ve Hugh Grant’i bir araya getiren film izleyenleri mutlu etti.Tabii “Aint no sunshine when she gone” isimli parçayı da zihnimize kazıdı.

Love Actually Zengin kadrolu sıcacık bir yeni yıl ve aşk filmi. Hugh Jackman, Colin Firth ve Liam Neeson’da bonusları.

Bridget Jones’s Diary ve Bridget Jones: The Edge of Reason Arşivinizden eksik edilmemesi gereken filmlerden, eğlenceli ve eğitici. Renee Zelwegger’a Hugh Grant ve Colin Firth eşlik ediyor

My Big Fat Greek Wedding Kahkaha tufanı bir film. Kültür farklarıyla dalga geçen bir romantik komedi.

He’s Just Not That Into You Kadın-erkek ilişkileri için rehber niteliğinde ve kalabalık kadrolu bir film. Mutlaka izlenmeli.

Ghosttown Rick Gervais, Greg Kinnear, Thea Leoni başrollerde. Ricky Gervais harikalar yaratıyor. Kaçırmayın

While You Were Sleeping İçinizi ısıtacak bir romantik film, başrolde Sandra Bullock var

Pretty Woman Klasikleşmiş, aradan yıllar geçse de keyifle izlenen bir aşk filmi. Julia Roberts ve Richard Gere’den.

The Ugly Truth Kadın erkek ilişkileri, iş hayatı minvalli Gerard Butler ve Katherine Heigl ile şenlenen filmde kahkaha atma ihtimaliniz yüksek

The Proposal Sert iş kadını rolunde Sandra Bullock ve şaşkın genç rolünde Ryan Reynolds’tan eğlenceli bir romantik komedi

Two weeks notice Hugh Grant ve Sandra Bullock’lu bir başka eğlencelik

10 Things I Hate About You Heath Ledger’ı ve Julia Stiles’ı  keşfettiğim  gençlik filmi, eğlencelidir.

The Holiday Jude Law’a tekrar tekrar hayran olunan romantik bir film.

What women want
Mel Gibson, kadın ürünlerini denediği sahnedeki performansıyla kahkahalar atmamı sağlamıştı.

Wedding Date Debra Messing ve Dermot Mulroney’den rahat izlenen bir romantik komedi

My best friends wedding
Julia Roberts, Dermot Mulroney, Cameron Diaz’ın başrollerini paylaştığı unutulmaz filmlerden.

Someone like you Ashley Judd, Hugh Jackman ve Greg Kinnear başrollerde. Karmaşık kadın erkek ilişkileri üzerine bir romantik komedi.

Sleepless in Seattle Tom Hanks ve Meg Ryan ikilisinin efsane filmlerinden. Empire State Building’de buluşma sahnesinde  nefesi kesilmemiş kadın seyirci yoktur sanırım.

You’ve got mail Yine sevimli bir romantik komedi. Tom Hanks-Meg Ryan ikilisinden , tabii başrolde yine NY var.

Baby Boom Cesur ve çalışkan bir iş kadını aniden küçük bir bebeği sahiplenmek zorunda kalırsa neler olur. Diane Keaton ve Sam Shepard ikilisini keyifle izleyin.

Overboard Goldie Hawn ve Kurt Russeldan müthiş bir romantik komedi.

Whatever works Bir Woody Allen filmi fazla söze gerek yok sanırım.

Chasing Liberty Matthew Goode ile ilk karşılaşma 🙂

Leap Year Sevdiğiniz erkek harekete geçmiyorsa “Artık yıl” işinize yarayabilir. Amy Adams ve Matthew Goode pek eğlenceliler.

Enchanted Amy Adams ve Patrick Dempsey’den masalsı bir eğlencelik

Mamma Mia Müzikal sevmeseniz de müthiş kadro ve manzara için izlemelisniz


Dirty Rotten Scoundrels
Michael Caine, Steve Martin’den müthiş performans,                    

Noises Off… Hem oyunculuklar muhteşem, hem de konu eğlenceli mutlaka izleyin. Arşivinizde tutun, arada çekip tekrar izleyin. Şöhretler geçidi bir film.

Oscar Rocky, Rambo gibi aşırı erkeksi roller dışında, eğlenceli oyun verebilen bir Stallone izleyeceksiniz. İlginç bir komedi.

Curtain Call Michael Caine, Maggie Smith, James Spader, Sam Shepherd’dan sıcacık bir film.

Alfie Jude Law’a tekrar tekrar hayran olacağınız, bekar kadınların özellikle izleyip ders alması gereken bir film.

The Hangover Listedeki en erkek film. Sinemada izlediğimde gülmekten gözlerimden yaşların geldiği, karnıma ağrılar girdiği film. Özellikle Ken Jeong’un Mr.Chow rolündeki performansı kayda değer.

13 Going on 30 Ergenlikten sıkılan ve bir gecede 30 yaşına büyüyen Jennifer Garner’ın oyunu güzel. Thriller ile dans edilen sahne favorimdir, romantik komedi meraklıları kaçırmasın.

Over her dead body Eva Longoria’nın Desperate Housewife da izlediğimiz oyunundan pek de farklı olmayan bir rolle izlediğimiz, ama Paul Rudd ve Jason Biggs’in performanslarıyla şenlenen, eğlencelik filmlerden. Ayyaş heykeltraş rolünde kısa da olsa müthiş olan Stephen Root’a dikkat.

The Invention of lying Yine Rick Gervais ve yine bir kahkaha tufanı. Kalabalık kadroda Jennifer Garner’dan Tina Fey’e, Rob Lowe’dan Jeffrey Tambor’a kadar pek çok ünlü var. Mutlaka izleyin.

I Could Never Be Your Woman Orta yaşlı kadın, genç erkek muhabbeti üzerine kurulu sabun köpüğü filmlerden. Rektifiyeli bir Michelle Pfeiffer’a eşilk eden Paul Rudd’ın performansı müthiş.

The Prince and Me Julia Stiles’lı bir başka kız filmi, tam bir masal, eğlencelik.

PS I love U Tamam kabul, arada bolca da gözyaşı dökersiniz, ama yine de değer. Hilary Swank, Kathy Bates, Lisa Kudrow, Gina Gershon filmin kadın aktrisleri. Gerard Butler, James Marsters ve tabii Jeffrey Dean Morgan da erkek oyuncular. Gerard Butler’ın sevimli oyunculuğundan hiç de aşağı kalmayan biri de JDM, hele duştan çıkış sahnesi pek eğlenceli.


Soul Kitchen, Whatever Works ve Sherlock Holmes. İzleyin, eğlenin

Sinemalarda “halk günü” uygulamasının devam etmesi pek iyi bir durum. Böylece görmek istediğim filmleri indirimli tarifeyle rahatça izliyorum. Geçtiğimiz haftalarda hem Whatever Works’ü hem de Soul Kitchen’i izledim.

Fatih Akın’ın son filmi üzerine pek çok yazı ve eleştri okudum. Fikrine güvendiğim arkadaşlarımın olumlu yazıları, izlediğim fragmanlar ve arka plandaki müzikler de film hakkında güzel ipuçlarıydı. Rahat izlenen bir film Soul Kitchen, hem de almanca olmasına rağmen. Oyuncuların performansları kadar filmin müziklerinin de etkisi büyük.

Fatih Akın filmlerinin vazgeçilmezi Birol Ünel’in canlandırdığı tırlak şef  Shayn Weiss , Soul Kitchen’in sahibi genç Yunanlı oyuncu, kiracı  yaşlı kaptan, ağabey rolünde Im Juli’nin sevimli oyuncusu Moritz Bleibtreu de başarılı portreler çiziyorlar. Sevgili rolündeki kız biraz sırıtsa da, filmin  geneline hakim olan “akıp gidiyor” duygusu sarıveriyor sizi izlerken. Herkes gibi ben de film sonrası, çıkışta filmin müziklerinin cd leri satılsaydı diye düşündüm.

Görsel  http://stanzedicinema.wordpress.com/2009/09/12/venezia-2009-ix-giorno-2/  adresinden alınmıştır.

Gelelim Whatever Works’e; yine sürenin nasıl geçtiğini anlamadığım filmlerden biri de bu. Bir Woody Allen filmi.  

Larry David; Seinfeld izlediğim günlerden takibe aldığım bir isim. Hınzır zekası, kastırmadan oynaması, oyuncu seçimiyle hep saygı duyduğum biri. ComedyMax kanalını izleyebildiğim zamanlarda Curb Your Enthusiasm dizisinden de büyük keyif alırdım. Film ve dizilerindeki kaba esprileri bile sükunetle izleten Larry David, bu filmde de arızalı birini canlandırıyor. Kendinden çok da farklı biri değil sanırım bu tiplemeler, o nedenle de daha yakın buluyor insan izlerken. Rol arkadaşlarından Patricia Clarkson‘ın performansı da pek iyiydi. Yüzünüzde gülümsemeyle vakit geçirmek istiyorsanız, çıktığınızda da dünyayı kurtarmış gibi hissetmeniz gerekmiyorsa kaçırmayın bu filmi derim.

Görsel http://rthktheworks.wordpress.com/2009/10/18/movie-review-whatever-works/  adresinden alınmıştır.

Ve geldik Sherlock Holmes’a. Sevgili Duygu Kutlu’nun öngösterim davetini görüp de sevinmediğim zaman pek yok ama bu film ile ilgili daveti gördüğümde evin içinde dans da ettim 🙂 Emir’in Boston’a dönüş uçağına bindiği günün akşamındaydı öngösterim. Bu kez ben ona nispet yaptım “senden önce izleyeceğim” diye 🙂 Aynı gün TED xReset toplantısına da katıldığım için çıkışta sevgili Doktor ile koştura koştura gittik Cevahir’e. Pek çok tanıdıkla kısa sohbetin ardından, yerlerimize kurulup izlmeye başladık. Burada bir yakınmam olacak, ses sisteminin sınırlarını zorlamak gerekmeyen filmlerden biriydi Sherlock Holmes, hangi akla hizmet ses düğmesi sonuna kadar itiliydi anlamadım açıkçası. Ama Robert Downey JR ve Jude Law gibi adamlar perdeye yansıyorsa, pek çok şey anında siliniveriyor 🙂 Her ikisi de yine çok iyiydi. Ama Robert Downey JR. küllerinden yeniden doğmanın tadını dibine kadar çıkartmıştı bu filmde de. Kötü adam rolünde Stardust’ın Septimus’u Mark Strong döktürüyordu yine. Filme renk katan Holmes’un gözdelerinden Irene Adler rolünde de Red Eye’da bizleri gerim gerim geren Rachel McAdams var. Vizyondan kalkmadan izleyin, eğleneceksiniz.

Görsel  http://lamoviedriver.blogspot.com/2009_12_01_archive.html adresinden alınmıştır.