:::: MENU ::::

Pozitiflenin, yeniden doğun…

Dün yeniden doğdum ben, sabahın erken saatlerinde deniz yoluyla Kadıköy’e geçtim, oradan da Bostancı yoluyla Büyükada’ya gittim. Hem deniz yolculuğu, hem de güneşli bir günde Büyükada’nın bana iyi geleceğini biliyordum.
Son elli yılda çirkinleştirmek için, öldürmek için her çabanın harcandığı güzel şehrim, sabahın erken saatlerinde nazlı nazlı uyanıyordu, denizin üstünde görünen hafif pus havanın sıcak olacağını gösteriyordu. Öyle de oldu, bahar havasında yürüdüm deniz kenarında, Büyükada’nın sakin yollarında (tabii erken saatlerde böyleydi, sonra yoğun bir arap baskınına uğradı)
Kediler ve martılar eşlik etti bana çoğu zaman.  
Öğleden sonra Kabataş’a giden vapura bindiğimde içim huzurla dolmuştu.
Güneşin batışıysa masal gibiydi.
Aralık ayının ikinci yarısı epey zorlu geçti çoğumuz için. Merkür’ün gerilemesi, gündönümü, ay tutulması vs derken hem maddi, hem manevi anlamda epey sarsıldım. Evden çıkamadığım günlerde durum daha da zor oluyordu. Bildiğim bütün tekniklerle kendimi toparlamaya çalıştım; derin derin nefesler aldım, meditasyon yaptım, EFT ve reiki uyguladım. Her sabah sağlıklı uyandığım için, aklı başında ve gurur veren bir evlada sahip olduğum için, beni seven bir ailem olduğu için, beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım ve dostlarım olduğu için şükrettim.
Gün içerisinde, sıklıkla hayatından memnun olmayan ve sürekli yakınan insanlarla karşılaşıyorum, yazdıkları kısa notları okuyorum, bazen bir iki satır yorum yazıp bir süre de olsa, yalnız olmadığını, başkalarının da böyle sıkıntıları olabileceğini anlamasını ve kendini iyi hissetmesini sağlamaya çalışıyorum. Ünvan sahibi bir bilim kadını olmadığım için beni dinlemeyebilirler diyerek, aşağıya bir yazı alıntılıyorum, bundan sonra link veririm nasihat yerine. Prof. Yıldız Batırbaygil’in adını 3 yıl önce duymuştum. Birini aşağıda okuyacağınız 2 güzel yazısını çok severim. Diğerini de sevgili Murat Esenli’nin blogundan okuyabilirsiniz.
İçiniz sıkıldığında derin bir nefes alın, sonra bir daha, bir daha nefes alın ve yaşadığınız için şükredin.
Aşkla kalın, hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla…
Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum… iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir , Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız. Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız
ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın..
Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur, yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz “onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor.”  Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)’yu andırmıyor mu?
Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.
Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz. Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir. Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar. Çevrenize bakın örneklerini çok göreceksiniz. Gelin bundan sonra “Nasılsın” diyenlere “ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR”  demekle işe başlayın.
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz. Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine değdirsin.Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin.Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler. Neden ? Ne zaman göstereceksiniz? Tanrı’nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?
Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,
Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.. .  Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .
Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu
tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda
ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?
Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi. Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de . Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm. Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem. Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3’e bölün. Dün, bugün,yarın diye…
Biz ani stresleri çok severiz. Çünkü ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza,
algılama, enerji süper olur. Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır. Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider. Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz. Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ? Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.. Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın. Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi az alsın veya
sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın. Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar. Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim…
Saygılarımla,
Prof. Yıldız Batırbaygil “

So, what do you think ?