Bana çok şey ifade ediyor. 17 Ağustos 1999… Yıllar geçmiş o meşum gece yaşanalı. Hiç aklımdan çıkmıyor. Sevdiklerim için duyduğum endişeyi, daha sonra yaşadıklarım perdeledi. O dönemde çalıştığım şirket; büyük ve kalabalık organizasyonları gerçekleştiren bir şirketti. Camel Trophy organizasyonuyla eş zamanlı olduğu için hemen bir kriz masası kurup, bütün araç gerecimizi afet merkezine yönlendirmiştik. Şirketin bütün kaynakları seferber edildi, bağlantı kişi için gönüllü oldum. O zamanlar adı Kriz Merkezi olan AKOM ve AKUT ile bilgi paylaşımı yaparak gerekli noktalara temin edilen yardımları ulaştırıyorduk. O günler herkes için hem şaşırtıcı hem de üzücü günlerdi. O sıralarda sağlık bakanı olan şahsiyet, koskoca yardım gemisine geçiş izni vermeyebiliyordu. Buna karşın duyarlı insanlar, bilgileri ve bağlantıları değerlendirip, bana ulaşıyorlar ellerindeki araçlarla nasıl yardım edebileceklerini soruyorlardı. 2 adet deniz uçağı, onlarca Enduro sürücüsü öncü kuvvet olarak, neredeyse ağırlıkları kadar yardım malzemesi yüklenip dağ bayır demeden ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışıyorlardı. O günlerde yaşadıklarımdan unutmadığım bir kaç kişiye adlarını vermeden buradan teşekkür etmek isterim. Birisi Türkiye’nin önde gelen donmuş gıda üreticilerinden birinin üst düzey yöneticilerindendi. Referansla kendisine ulaşmıştım ve bölgeye gönderebileceği bir frigorifik tırı olup olmadığını sormuştum. “Tabii” dedi “nereye gideceğini söylemeniz yeterli”. İçine su ve tıbbi malzeme koyacağımızı, ama gideceği yerde muhtemelen askeri birlikler tarafından alıkonulacağını ve morg olarak kullanılacağını söylediğimde “hiç önemi yok, bunca zaman oradaki insanlar bizim yaşamamızı sağladıysa şimdi sıra bizlerde” dedi. Konuşamadım ve ağlamaya başladım, zaten günlerdir sadece 3 er saat ancak uyuyordum. Nasıl teşekkür edip telefonu kapattığımı bilemiyorum. Gerçekten de o tır gitti ve çok uzun zaman bölgede kaldı. Bir gün bile sitem etmeyen o dosta minnettarım.
Yine bir telefonla seferber olan Ataköy ve Kalamış Marinaları’nın yetkililerini, her telefonda Baltalimanı ve İstinye Hastanelerindeki hastalara malzeme veren Kifidis’in bölge sorumlusunu, kişisel deniz uçaklarını bir an bile düşünmeden hizmetimize veren o iki dostu hiç unutmayacağım. Bir de bankacı oğlu ve geliniyle birlikte kocaman iki koli getiren orta yaşlı hanımın sözlerini asla unutmayacağım. İçlerinde ne olduğunu sorduğumda “henüz rakam vermiyorlar ama, ne yazık ki bunlara ihtiyaç olacak” dediği metrelerce kefen beziydi. Hiç birimizin aklına gelmemişti, henüz kabullenmek istemiyorduk rakamın o denli fazla olmasını. Ama olmuştu ve o hanıma çok hayır dua edilmişti, kayıpları olan aileler tarafından.
Sonra sırayla kötü haberler gelmeye başlamıştı. İkinci derece de olsa, evi Değirmendere sahilinde sulara gömülen kuzenler, kocası ve 4 yaşında kızının bedenlerini 4 gün göçük başında bekleyen eski komşular. Çevremizdeki herkesin bir yakını veya arkadaşı vardı oralarda. Mevsim itibarı ile en kalabalık zamanlarıydı. Ve bölgeye gidiş… Gemlik Kumla’da kayınvalidemin yazlığı olması nedeniyle, İzmit üzerinden Yalova’yı geçerek çok gittim o yola. Bu kez gördüklerim nedeniyle boğazımda hep bir yumru, gözlerimde akmaya hazır yaşlar doluydu.
Ne kadar unutmaya çalışsam da olmuyor, unutulmuyor. Pek çoğumuz unuttu gitti, ama hatırlamak gerek, lütfen araştırın, inceleyin, sorgulayın. Aradan geçen onlarca yılda neler yapıldı. Verilen sözlerin, hazırlanan planların kaçına uyuldu. Eğitim alsınlar diye evlatlarımızı yolladığımız okullar, şifa bulmak için gittiğimiz hastaneler ne kadar sağlam. Lütfen unutmayın ve unutturmayın…
Posts tagged with: Marmara Depremi