:::: MENU ::::
Posts tagged with: Alemşah Öztürk

Girişimci adaylarına, İyi Girişim Zirvesi notları

22 şubat sabahı erkenden yola çıkıp Sabancı Center kulelerinde yapılacak olan İyi Girişim toplantsına gittim. Başvuru formundaki kutucuklara çok fazla söylensem de, onay mesajım gelince pek sevinmiştim.  
Tüsiad ve Endeavor Türkiye önderliğinde, Akbank ana sponsorluğunda düzenlenen
toplantılar, çoğunluğu iş çevresinden, şirketleri tarafından gönderilmiş konuklarla doluydu. Arada eser miktarda öğrenci ve girişimciye de rastlanıyordu. Konuklar kahvaltı büfelerinde çay kahve eşliğinde sohbet ederek toplantının “networking” maddesini yerine getiriyorlardı. Endeavor Türkiye’den Didem Altop‘un hoşgeldiniz konuşması sonrası sırayla sahneye davet ettiği Özcan Tahincioğlu, Ümit Boyner ve Suzan
Sabancı Dinçer‘in ellerindeki kağıtlardan okudukları, heyecan vermesi beklenirken iç bayıltan konuşmaları sonrası, diğer oturumlara katılmak üzere herkes seçtiği toplantının yapıldığı salona yol aldı. Ben konu başlığı “Global Dijital Çağ” olanı seçmiştim. Murat Özyeğin, Mustafa Kılıçaslan ve Cem Topçuoğlu; Artunç Kocabalkan moderatörlüğünde bizlere “Kurumsal kültürü şekillendirmek”, “Inovasyonu teşvik etmek” ve “Her şey yolundayken değişim” ana başlıklarında fikirlerini aktardılar. Murat Özyeğin’in
konuşmasından en can alıcı noktalar “Kurumlar kişilerin düşüncelerine şans tanımalı”,  “Lider mütevazi olmalı “, “Çalışanların sosyal medya kullanımı engellenmemeli”, “Subjektif kriterler bir şirketin ilerlemesi için çok önemli “, Mustafa
Kılıçaslan’dan  “Kurumsal kültür inovasyona açık olmalıdır.”, ” İnternete erişim vatandaşlık hakkı olmalı “, “Şirketlerin facebook, twitter yasaklaması çağdışı bir uygulama”, Cem Topçuoğlu’ndan ise “Şirket lideri iseniz sağlıklı bir paranoyak olarak yaşamanız gerek”, “Zirve sarhoşluğu tehlikelidir.”, “Şirketler mümkün olduğu kadar farklı karakterdeki insanlarla calışmalı. Fikir ayrılıkları yaratıcılık getirir. “, “Değişimi takip eden geride kalir, değişimi yaratan öne geçer” cümleleriydi. Diğer salonlarda ise “Liderliğin Üç Boyutu” ve “X&Y kuşağına ayak uydurmak” konulu söyleşiler ile sırasıyla “Liderlerin gereksinimleri” ve “Marka anahtarı” konulu atölye çalışmaları vardı.
Öğle yemeği sonrası yine üç ayrı söyleşiden seçtiğim “Gençlere ulaşmak:Yeni pazarlam kanalları” toplantısını izledim. Emrah Kaya moderatörlüğünde Fırat İşbecer, Alemşah Öztürk ve Erdem Yurdanur‘un konuşmalarını dinledik. Çarpıcı başlıklar sırasıyla Emrah Kaya’dan  “Nüfüsun %51 inin 28 yaş altı olduğu”, “dijitalin en büyük avantajı geri dönüşümünün ve
ölçülebilirliğinin kolay olması.”, “Gençlerle dijital üzerinden iletişim kurarken birebir iletişimi de ihmal etmemek gerekiyor.”,    
Alemşah Öztür’ten “Türk kullanıcının dikkat eksikliği, sadakat gibi sorunları var “, “Toplumumuz global markaları daha çok tüketiyor. Yerel markalar arttıkça insanımızın marka bağlılığı daha yüksek olacak”, “Bugünün pazarlaması kullanıcıya bir araç yaratıp o aracı kişisellestirmesini sağlamalı”, “Gençlerin içgörüsüne çok güveniyorum, fikirlerini de savunmaları gerek”,  “Gençlerin en büyük problemi çoğu zaman doğruyu düsünmelerine rağmen fikirlerini yeterince iyi savunamamalari”, “Gençler için en önemli keyword “eğlenmek”, “Bugünkü pazarlamanın tanımı gençlere düşüncelerini paylaşabilecekleri dijital oyuncaklar sunabilmektir “, “Varolan platformların üzerinde bir monetization sistemi kurmak bazen yeni platform kurmaktan daha başarılı olabilir”, Fırat İşbecer “Türkiye’de 2 farklı gençlik var ve birbirlerinden çok farklı düşünüyorlar.”,  “gençlik elestiri konusunda artik cok rahat.”, “Otoyollari devlet yapar ama benzincileri, arabalari, restoranlari girisimciler yapar ve para kazanir.”, Erdem Yurdanur “İnternet sadece
gençlere ulaşmak için değil herkese ulaşmak için kullanılmalı.”, “Facebook bize kendi kimliklerimizle yazma yetisini kazandırdı.”.  “Reklam ajansları internet reklamcılığına daha fazla önem vermeli.”, “Bugün mobile yatırım yapanlar 2-3 yıl sonra çok şey kazanacak.” Bu keyifli paylaşımlardan sonra yine kısa bir kahve arası ve networking hamlesi vardı. Sonra ben seçtiğim “Etkin Girişimcilerin Yatırımcı Deneyimleri” başlıklı söyleşiye geçerken diğer konuklar da “Yabilere özel” ve “Sermayenin evrimi” başlıklı diğer söyleşilere dağıldılar. Kayrıl Karabeyoğlu moderatörlüğünde,

Z iya Boyacıgiller, Ahmet Duyar ve Nevzat Aydın’dan deneyimlerini dinedik. Her biri altın değerinde önerileri ve görüşleri ise şöyleydi ;  Ziya Boyacıgiller’den “Türkiye’ye dönmekteki amacım burada yapamazsin dedikleri şeyleri yapmaktı.”, ” Eşek arısının uçabildiğini kanıtlamak için buradayım”,  “Sevdiğiniz işi yapın ama aynı zamanda para da kazanın. Aksi olursa sadece hobi yapmış olursunuz”, “Bilgiye dayanan iş isterim, kirpi etkisi yaratır, uzun dönemde sürdürülebilir küresel ve büyütülebilir olmalıdır “, “Melek yatırımcıyı sadece fazla para verenden değil en fazla yarar sağlayacak olandan seçmek lazım”, “Melek yatırımcı arıyorsanız işinize aşina olanı seçin”, “Yolsuzluğa dayanan kazançlar yerel olmaya mahkumdur. “, “Kayıt dışı iş yapan bir şirketle rekabet ediyorsanız, yeteri kadar kendinizi farklılaştıramamışsınız demektir”, “Bir işi ileride devam ettirmeyecek olsanız bile yapmaya başlayın, en azından tecrübe kazanırsınız.”, “Önemli olan küresel ortamda değer yaratmak “, “Girisimcilik hayat boyu sürecek bir meslektir”, Ahmet Duyar  “Yönetim ekibinizin yetenekli olması gerek.”, “Olmazsa olmazım iş planıdır. İş planı olmadan ilerlemek mümkün değildir.”, “Türkiye’de araştırma konusunda kullanılmayan çok yetenekli bir kitle var”, “1 artı 1 her zaman 2 yapmaz. Daha fazla ya da daha eksik kalabilir.”, “Stratejik işbirlikleri kurun, en etkin olduğunuz alanlarda inovasyona kalkışın”, Nevzat Aydın “İnterneti kullanmaya başladığımın 10.dakikasında hayatımın geri kalanında işimin bu

olacağına karar vermiştim”, “Yemeksepeti özgün bir model, Türklere özel bir model.”,  “Girişimcilikle ilgili elde ettiğim tüm tecrübeyi elimden geldiğince gençlere aktarmaya çalışıyorum.”, “Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin çok fazla internet yatırımı alacağına inanıyorum.”, “Fikir her yerde var. Önemli olan onu başarılı bir biçimde uygulamaya koyabilmek. ”      
Ve son oturumda sahneye, “Young World Rising” kitabının yazarı Rob Salkowitz geldi. sözlerine “15 yıl önce turist olarak buraya gelmistim. Şimdiyse geleceği konuşmak için buradayım.” diye başlayan Salkowitz’in konuşmasından bazı bölümler “İş dünyasinda ilk kural : Doğruyu yapıyor olmanız yetmez. O doğruyu doğru zamanda yapmanız gerekir”, “Türkiye’nin ortalama yaşı 28. Avrupa Birliği’nde 40.3, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaş ortalamaları  20-25 “, “Genç nüfusa sahip olmak bir firsattır. Amaç ise bu
nüfusu fırsatlara çevirebilmektir. “, “Avrupa’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin Avrupa’ya olandan daha çok ihtiyaci var”, “Girişimciyseniz, başarısızlıktan utanılacak bir durum yoktur.”
Emek harcanarak düzenlenmiş, girişimcilerin güzel ipuçları bulabilecekleri bir toplantı dizisiydi. Bu tip
toplantılarda soru sormuş olmak için değil de, gerçekten cevabını istediği soruyu sorabilecek genç insan sayısının artmasını diliyorum. “Konuşmanın tamamını dinledi ise bu soruyu nasıl sordu” diye hayret içinde kaldığım sorular yöneten genç arkadaşlar, girişimci olmaya soyunurken anlatılanları dkkatle dinlemeyi de öğrenmeliler.  Genç girişimciler yatırımcıdan çok finansör bulmak ister gibiler.
Benim için yeni şeyler öğrendiğim, keyifli sunumlar izlediğim, güzel bir toplantı dizisiydi, hem sponsorlara hem de konuşmacılara çok teşekkür ederim.

Yaşadığınızı hissedin…


Uzun zamandır yazmak gelmiyordu içimden. Hastalar, hastaneler ve cenazeler üçgeninde yaşarken bazen sadece akışa bırakıyorum kendimi. O an nasıl davranmak kendimi iyi hissettiriyorsa onu yapmaya gayret ediyorum. Tabii sorumluluklarım el verdiğince. Biraz önce Friendfeed’de sevgili Alemşah Öztürk‘ün bir soru yazdığını gördüm.

“Size yaşadığınızı hissettiren şey ne?”

Bir an düşündüm gözlerimi kapatıp. Ne çok şey geçiverdi saniyeler içinde aklımdan. Evladım, güneş ve deniz, seyahat etmek… sanırım özlem nedeniyle düşünüvermiştim bunları. Sonra derin bir nefes aldım, hem de yeni öğrenmeye çalıştığım şekliyle diyaframdan uzun bir nefes. Sağduyumla bir kez daha düşündüm ve fark ettim ki bana yaşadığımı hissettiren şeyler işte tam da bu ikili,
“Nefes almak ve düşünebiliyor olmak”
Nefes almadan ne kadar dayanabilirsiniz, bir düşünün. Aynı cümlede kullandığım bu iki eylem olmadan hayatımız da olamaz. Nefes alın, fırsat buldukça derin derin içinize çekin havayı ve sonra yavaş yavaş verin dışarıya, yaşadığınızı hissedin. Bütün bu eylem sırasında aklınızdan geçenlerin, düşüncelerinizin ne kadar yoğun ve net olduğuna inanamayacaksınız.
Nefes alabilmek ve düşünebilmek…
Derin derin nefes alın ve düşünün, sonra da yaşadığınızın ayırdına varın, hazır zaman varken, anın tadını çıkarın, yaşayın.

Not.Yazıda kullandığım görsel, google aramasıyla bulduğum şu adresten alınmıştır.


Likemind İstanbul … Enerji depolama merkezim.

Bu sabah yine erkenden uyanıp, neşeyle hazırlanıp, Kanyon Starbucks’a koştum. Her ayın üçüncü cuma sabahı karga kahvaltısından hemen sonra, enerji depolama toplantım olan Likemind İstanbul başlıyor. Bugün sizlere bana olan etkisini anlatmaya çalışacağım. 2007 yılının temmuzunda keşfettim Likemind İstanbul grubunu. Facebook’ta mesleki gruplar neler vs diye ararken buluverdim. Üye olmamla toplantılara katılmam arasında epey zaman geçti. Eylül 2007 de başlayan bağımlılık o günden beri hız kesmeden devam ediyor. İlk toplantıya gittiğimde, Özgür Alaz güleryüzle karşılayıp isim etiketimi verdi. Aman tanrım, hepsi neredeyse yarı yaşımda bir sürü genç adam ve genç kadınla aynı masada oturuyordum. Hemen hemen hepsi birbirlerini tanıyor gibiydiler. Sevgili Ahmet Bülent Zorlu ve Yunus Tunak ile bugün gibi aklımda kalan keyifli sohbetler etmiştik. Tabii Ahmetim Bülentim’le tanışan birinin onu unutması imkansız, ama Seth Godin’in adını hatırlayamadığım için gözlerini devirerek “aaa mümkün değil” diyerek bir yüz ifadesi vardı ki bugün bile hatırladıkça çok gülüyorum. Katıldığım her yeni toplantı, bana 2006 yılında yaşadıklarımdan sonra kaybettiğim özgüvenimi, neşeli kişiliğimi geri kazanmamı sağlayan insanları ve kaynakları tanıttı. Arada yine babamın sağlık soruları, Emir’in Berklee macerasına hazırlanmamız, annemin alzheimerinin ikinci devreye geçişi gibi detaylar nedeniyle katılamadığım toplantılar olmasına rağmen, 2008 deki her toplantıya katılmaya çaıştım. Bugün katıldığım toplantıda yine bir çok yeni dostla tanıştım. Eskileri ile keyifli sohbetler yaptım. Uzun süredir hayatla olan savaşlarını, cesaretlerini, hayata coşkulu bakışlarını hayranlıkla izlediğim iki kahramanımla da tanıştım. Sevgili Simto Alev ve Davut Topcan. İkisi de bana o kadar güzel ve sevgiyle gülümsediler ki, bu enerji bana bir kaç ay yeter eminim. Sevgili Uğur Özmen ise hoş bir sürprizle, içine de beni çok mutlu eden bir yazı yazdığı güzel bir kitap armağan etti.  Kemal Kılıçdaroğlu bile bizlerleydi. Tabii gıyaben 🙂 Arman’ın “Manken İstanbul afişleriyle yarış eden keyifli rozetler ve stickerler getirmişti bizlere. Arada Hillside ve paramarka davetiyeleri de uçuştu. Hatta bir ara Sunipeyk Üstad’ın kartvizilerini almak isteyen coşkulu hayran grubu, Starbucks elemanları tarafından dağıtılmaya çalışıldıysa da başarılı olmadı 🙂  Sevgili Mustafa Burak Su Üstad’ın, Handem’in kurabiye yapmayacağını öğrenmesi nedeniyle getirdiği enfes simitleri atıştırırken, paketin üzerine yazılan “sebil” sözcüğü beni çok güldürdü. Tuğçe ve Olcayto Cengiz çifti, BurcuB, Serdar, Umut, Heni, Chris, İzon, Muhittin, Burak Yetgin, soyadını öğrenemediğim diğer Burak, Deniz ile melekleri, taze babalar ile ilgili önyargımı değiştiren sevgili Özgür Poyrazoğlu ve şu anda ismini hatırlamadığım için bana darılacaklarını bildiğim, ama ilk fırsatta kendimi affettireceğim bir sürü yeni dost edindim. Bu arada toplantıda, gümüş zırhlı şövalyem 2B Burak Bayburtlu ve BlogDestek Burak Dönertaş da dahil gerçekten Burak bolluğu vardı 🙂 Benim sayabildiğim 5 Burak’la sohbet ettim. 3 Burcu, 2 Müge, 2 Tuğçe, 2 tane de Uğur vardı 🙂 Devletşah’ım ve Cadı’mla birlikte, Simto’nun bizleri dehşetle izlediği matrak sohbetler yaptık. Ve tabii efendiliğyle, güler yüzüyle hepimizin kalbini kazanan Ozan “sadece Ozan atlanmamalı, Simto’yla tanışabilmemizi ona borçluyuz. Canım Tuğçe Esener geç de olsa yetişerek, yine harika fotoğraflar çekti. Hatta çektiği bazı kareler onu Sosyal Medya Profil Fotoğrafçısı olarak ünlendirecek 🙂 Kısacası çok güzel bir arkadaş grubuyla güne başladım.

Hazır sırası gelmişken; Likemind İstanbul için, teşekkürler Alemşah Öztürk ve Özgür Alaz. Hepimizi bir araya getirip, muhteşem bir gruba dönüştürdünüz. Enerjiye, coşkuya, bilgiyi paylaşmaya, yardımlaşmaya, işbirliklerine, yeni fikirleri geliştirmeye zirve yaptırdığımız bir etkinliğe dönüştü. Bir sonraki toplantıda daha
çok yeni dostla tanışabilmek dileğiyle, sevgi ile kalın…

Önemli not: Yazımı dün yazdım ama akşam yaşadığım bağlantı probemi nedeniyle bugün ekleyebildim. Kavram kargaşası olmasın 🙂