:::: MENU ::::
Posts tagged with: Atatürk

Babama…

Babam benim en iyi arkadaşlarımdan biri oldu hep. Belki de denizlere açılıp uzun süreler yanında olamayacağı çocuklara “otorite figürü” olmak yerine, birlikte maskaralığa varan eğlenceli şeyler yapabilmek için bunu seçti belki bilemiyorum. Ya da topu anneme atmak kolayına gelmişti, hala karar veremedim. Türkay Türkaydın, benim babam. Yüksek Denizcilik Okulu mezunu, çakı gibi bir başmühendis, gezmediği deniz ve ülke kalmamış bir Atatürk genci. İki kız çocuktan sonra gelen oğlunun doğum haberini Kiel kanalında alıp “yetti bana denizler” deyip uzunca süre karada bizlerle vakit geçiren babam. Bana boğazın soğuk sularında yüzmeyi öğreten, dansın hayatın en keyif veren şeylerinden biri olduğunu anlamamı sağlayan, küçük yaşlarda yabancı diyarları görmenin yeni insanlarla tanışmanın harika olduğunu öğreten bir dosttu babam. babam ve annem Bir zamanlar birlikte çok keyifli vakit geçirdiğiniz birinin şimdilerde feri sönmüş gözlerle, konuşmadan size bakması içinizi acıtıyor inanın. Yapacak bir şey yok, kendi tercihiydi bu, sonucunun bu kadar ağır bir bedel olacağını hesap edemedi sanırım. Kalça kemiği ameliyatından sonra herkesin etrafında pervane olması mı hoşuna gitmişti, yoksa gerçekten boyun damarlarındaki kireçlenme nedeniyle sağlıklı düşünemiyor muydu bilemiyorum. Ama onunla aynı zamanda ameliyat olan 85 yaşındaki amcanın koşarak olmasa da yürüyerek hastaneden ayrıldığını görünce aynı şeyi ondan da bekledik haliyle. Babam ise, bize omuz silkerek “yürümeyeceğim işte, size inat yürümeyeceğim işte” deyip durdu. Bir zamanlar merdivenleri dörder dörder çıkan, çalıştığı geminin güvertesine “şeytan çarmığı” denilen ip merdivenle tırmanan, samba yaparken izlemeye bayıldığım, dert ortağım babam artık yaşamaktan hoşnut değil. Bazen acaba ona eziyet mi ediyoruz bunca ihtimamla diye düşündüğüm de oluyor. Birlikte geçirdiğimiz süreler git gide kısalıyor, kısa bir merhaba, Emir nasıl annen nasıl soruları sonunda yatağının yanındaki pencereden dışarı doğru dalıp gidiyor bakışları. Bu sabah ayaklarım geri geri gidiyor içimden gelmiyor gitmek. Belki bir çoğunuz eleştirecek için için bu hislerimi. Zorlandığım günler bunlar, “özel günler” eskiden keyfile yenen yemekler, gidilen gezilerle renklenen zamanlardı. Şimdiyse sadece kalbimi sızlatan zamanlar.
Aslında ruh halimi anlayabilmeniz için belki bu yazımı da okumanız gerek.


Bir Cumhuriyet kadını… Prof.Dr.Türkan Saylan

turkansaylan1

90’ların başında duymaya başladım Türkan Hocamın adını. Sonra da hep takipte oldum. Küçük teyzemin de gönüllü olarak destek verdiği ÇYDD çalışmaları sırasında da tanışma şansına eriştim. Çevresine verdiği ışığı fark etmemek mümkün değildi. Enerjik, pırıl pırıl bakan gözleri, dimdik ve güvenli duruşu ile etkileyemeyeceği kimse yoktur diye düşünmüştüm.
Cüzzam gibi adıyla bile insanları sindirebilen bir hastalığı, coğrafyamızdan silmeyi başaran çalışmalarıyla da birçok kişinin kalbinde taht kurmuştu. Hayatının her safhasında, çevresi için çalışan, didinen bu harika insanı 18 Mayıs 2009 günü sabaha karşı kaybettik. Son zamanlarında hastalığının ağırlaşması nedeniyle uyutulan Türkan Hocam’ı saygıyla selamlıyorum.

turkan-saylan
Affet bizleri Türkan Hocam, size yeterince destek veremedik, salyalar akıtarak saldıran kuduruklara karşı sizi yeterince savunamadık. Ama Kardelenleriniz sahipsiz kalmayacak söz veriyorum, kendi adıma elimden gelen desteği vereceğim, Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sine yakışır kız öğrenciler için. İnanıyorum ki bu ülke ancak kadınları daha eğitimli olursa çağdaş uygarlık düzeyine erişebilir. Çünkü her bireyi bir “anne” büyütür ve hayata hazırlar. Kadınları cahil bırakılmış bir toplum, kolayca otlatılan koyunlar gibidir.
Hakkım sana helal olsun Türkan Hocam, mekanın cennet olsun.

Prof. Dr. Türkan Saylan kimdir?

1944 – 1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946 – 1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesinde okumuştur. 1963de İstanbul Tıp Fakültesini bitirmiştir. 1964 – 1968 yılları arasında Sosyal Sigortalar Nişantaşı Hastanesinden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını almıştır. 1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalında Başasistanlığa başlamıştır. 1971de İngiliz Kültür Heyetinin bursuyla İngilterede ileri eğitim görmüş, 1974 de Fransada 1976da yine İngilterede kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972de doçent, 1977de profesör olmuştur.

1976 yılında lepra (cüzzam) çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfını kurmuştur. 1986da kendisine Hindistanda “Uluslararası Gandhi Ödülü” verilmiştir. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütünün Lepra konusunda danışmanlığını yapmıştır. Uluslararası Lepra Birliğinin (ILU) kurucu üyesi ve Başkan yardımcısıdır. Avrupa Dermato Veneroloji Akademisinin ve Uluslararası Lepra Derneğinin üyesidir. Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında yer almıştır.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliğini yapmıştır. 1982 – 1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığını, 1981 – 2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğünü yürütmüştür. Aynı kliniğin öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13 Aralık 2002 tarihinde emekli olmuştur.

1989da, bir grup Atatürkçü aydın tarafından devrim yasalarını ve laik düzeni koruyup geliştirmek amacıyla oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin (ÇYDD) kurucularındandır ve halen Genel Başkanlığını yürütmektedir. 1990da oluşan “Öğretim Üyeleri Derneği”nin kurucusudur ve ilk dönem II. Başkanlığını yapmıştır. 1990da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almış ve 1996ya kadar Müdür Yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatölüğünü yapmıştır.

1995’de mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı (KANKEV) nın ve 1995de kurulan Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (TÜRKÇAĞ) nın kurucusu ve başkanıdır. Birçok mesleki ve sosyal derneğin üyesidir.
1996da İstanbul Üniversitesi kendisine “Atatürk İlke ve Devrimleri” ödülünü vermiştir. İngiltere dermatologlarının derneği olan Dowling Kulübü (1978) ve “Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği” (1996) tarafından onur üyesi seçilmiştir. Bugüne kadar çok sayıda ödüle layık görülmüştür. “Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi (1996) , “Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü” (1990) , “Melvin Jones Ödülü” (1991) , “Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü” İncirli Lions (1996) , “Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary (1997) , “Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk Lions Vakfı (1997) , “Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü” (1998) , “75. Yıl Ödülü” Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb. (1998) , “Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü” ADD İstanbul Şubesi (1999) , “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur” Ödülü” (2000) , İtalya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü” (2001) , Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği 2001 Yılı Ödülü”, “Atatürk Ödülü” Amerika / Atatürk Topluluğu (2001) , “Sanat Kurumu Onur Ödülü” (2002) , “Atatürk / Çağdaşlık Ödülü” Dünya Atatürkçü Kuruluşları (10 Kasım 2003) , “Üstün Hizmet Ödülü” Yıldız Teknik Üniversitesi (2004) , eğitime yaptığı katkılar nedeniyle “Eğitim Ödülü” TED Koleji, “kendinden once hizmet” ilkesine örnek davranışı nedeniyle “100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü” Rotary Kulübü, “İnsan Hakları Ödülü” İzmir Karşıyaka Belediyesi (2004) , “Türkiyenin En İyi Eğitimcisi” Ödülü – Tempo Dergisi (2004) , Kültür Üniversitesinin İstanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda “Yılın En Yürekli Kadını Ödülü” (2004) , “Puduhepa Ödülü” – Adana Kütür Sanat Derneği (2005) , “Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü (Ekim 2005) , “Toplumsal Barış Ödülü” Barış Radyo, “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” – SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı (2005),”İyi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakfı (2006) , “Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü” Dünya Gazetesi (2006) , “ÇEK Eğitim Ödülü”, Çağdaş Eğitim Kooperatifi (2006) .
Gönüllü kuruluş olarak; ÇYDDnin Genel Başkanlığını, TÜRKÇAĞ ve KANKEV Vakfı Başkanlığı ile Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı Başkanlığını, sürdürmektedir.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçilmiştir.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2 Şubat 2001de YÖK üyeliğiyle görevlendirilmiş ve bu görev Şubat 2007de bitmiştir.
2003 – 2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulunmuştur.
2005 yılı başı olarak, toplam 440 yayını bulunmaktadır. Bunların 50si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmaları, 204ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleridir.
2si kitap, 3ü seminer kitabı olmak üzere 5 yayını editör grubunda yer almıştır. 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastalıklar El Kitabı adlı ve 5 baskı yapan ders kitabı, makalelerini içeren ve üç baskı yapan Cumhuriyetin Bireyi Olmak, çocukluk yaşamını anlatan ve 4 baskı yapan “AT KIZ”, son yazılarının toplandığı ve 2003de yayınlanan Cumhuriyetin Bireyi Olmak II, 2004te Mehmet Zaman Saçlıoğlunca kaleme alınıp T. İş Bankasınca bastırılan, yaşamının öyküsünü içeren ve altı baskı yapan Güneş Umuttan Şimdi Doğar, 2006da yayınlanan Cumhuriyet Radyoda konuklarıyla yaptığı söyleşilerden oluşan “Geçmişten Geleceğe Radyo Cumhuriyette Çağdaş İnsan Söyleşileri” olmak üzere altı kitabı yayınlanmıştır. 2005de Cumhuriyetin Bireyi Olmak I ve II, son dönem yazıları da eklenerek genişletilmiş ve birleştirilmiş baskı şeklinde yayınlanmıştır. Zehra İpşiroğlunun Türkan Saylanla yaptığı, uzun zaman dilimini içine alan bir söyleşiyi kapsayan kitap Yapıcılığın Gücü 2006da yayınlanmıştır.
14 Nisan 2007 Ankara-Tandoğan ve 29 Nisan 2007 İstanbul-Çağlayan mitinglerinin organizasyonunda ve icrasında bulunmuştur.
Biri grafiker diğeri hekim iki oğlu ve iki torunu vardır.


Atatürk’ün Öğretmenleri …

Bugün 16 mayıs.  Atatürk’ün; Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket ettiği gün. Sizlerle, Ata’mızın az bilinen yönlerinden birini, kimlerden esinlendiğini, kimlerin fikirlerine değer verdiğini okuyabileceğiniz bir yazıyı paylaşacağım. Bu yazı, fikirlerine çok değer verdiğim, ruhu ve düşünceleri aydınlık, hep genç kalacak bir öğretmen olan Mahiye Morgül’ün  24.11.2008 tarihli bir yazısıdır. Teşekkürler Mahiye Öğretmenim; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun.

ataturk2

Atatürk’ün matematik öğretmenini biliriz, minik bir öyküsü vardır. Fakat, onun geleceğini etkileyen, vatansever duygularını tetikleyen, aydınlanmasına kıvılcım yakan, yeteneğini keşfeden öğretmeni olmuş mudur, bunları hiç bilmeyiz, yazılmadı. Çok kitap okurdu, her gece kitap okumadan uyumazdı, kitapları altını çizerek okurdu, bunları biliyoruz, ama okuduğu yazarların veya kitapların listesini bilmeyiz, yazılmamıştır.

Atatürk’ün örnek aldığı insanlar, fikirlerinden yararlandığı insanlar var mıdır, varsa kimlerdir, bunları biliyor muyuz?

Doğrusu, Orhan Karaveli’yi Edebiyat Cephesi programında dinleyene kadar bu konuyu pek merak etmemiştim. Orhan Karaveli 1930 doğumlu, Ankaralı, Cumhuriyetimizin 1.kuşak tanığı, Atatürk’ü görmüş, Mehmet Akif Ersoy’u sık sık evlerinde misafir eden bir ailenin oğlu. Hatta M.A.Ersoy, İstiklâl Marşının şiirini onların evinde yazmış. Karaveli’nin yazdığı kitaplar arasında “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak” ve “Nazımla Anılar” gibi belge kitaplar var.

Atatürk’ün saygı duyduğu tarihi şahsiyetler arasında Timur Han varmış.  Hani hepimize onu küçük düşürecek şekilde “Aksak Timur” diye anlatılan… Sarayı Karabağ’da idi. (Karabağ Kafkas-Basra-Bakü hattında stratejik merkezdir.) Asya’nın ve Avrupa’nın en büyük hükümdarı ve bilim adamlarının hamisi idi, sayısız okul açmıştı. (Bilimevi açmak Oğuz töresidir.)

Mustafa Kemal’in Timur Han hakkında düşüncesini Orhan Karaveli’den öğrenelim:

“Ben, Emir Timur zamanında yaşasaydım, onun yaptıklarını yapabilir miydim, emin değilim, ancak o benim zamanımda yaşasaydı, eminim, benim yaptıklarımdan daha fazlasını yapardı.”

Demek ki Atatürk, Timur Han’ı biliyor, onu seviyor. Atatürk, onu seviyorsa, biz de onu öğrenmeliydik, ama öyle olmadı. Timur Han’a, önemsiz biri muamelesi yapıldı. Birileri buna engel oldu! Tarihi doğru öğrenmemeli,  merak da etmemeliydik, aksak bir adamın nesini merak edecektik…

Dediler ki, Milattan önce taşlar var, madenler var, onları ezberle, işte size tarih… Tarihi, insanlar değil, taşlar tunçlar yaratırmış gibi, “insansız tarih” felsefesiyle büyütüldük. Ama ne masal!

İşte, merak etmeniz için, Atatürk’ü etkileyen üç cümle, üç büyük isim.

“Heyecanlarımın babası Namık Kemal’dir.”

“Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.”

“İnkilâplarımın babası Tevfik Fikret’tir.”

Üç büyük isim, yani Atatürk’ün üç öğretmeni!

Atatürk, daha savaş devam ederken Ankara’da topladığı öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında, Tevfik Fikret’ten alınmış şu satırları kullanır:

“Muallimler, millet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister!”

Ziya Gökalp’in fikirlerinin,  Atatürk üzerinde ne kadar tesirli olduğuna örnektir: Atatürk kalp krizi geçirir ve artık istirahate çekileceği beklenirken, Ziya Gökalp ona, “Eserini bitireceksin, istirahate çekilemezsin” der.

Anlaşılmaktadır ki, Mustafa Kemal’in de öğretmenleri vardı. O, çağının bütün ilerici Türk aydınlarının fikirlerinden feyz almış, bir sentez yapmıştı. Onda, bütün Türk aydınlanma hareketine emek verenlerin toplamını görürüz.

Böyle bir “yüce toplam, ulu akıl”, elbetteki hepimizin öğretmenidir, ondan öğrenmeye devam ediyoruz. Sadece biz değil, dünya öğrenmeye devam ediyor.

Latin Amerikalı devrimci Kumandan Che Guevera, Bolivya’da öldürüldüğünde, sırt çantasından Asyalı devrimci Kumandan Mustafa Kemal Atatürk’ün  NUTUK’u çıkmıştır.

Kabul edilmelidir ki, yalnızca karatahtanın başına geçip yeni harfleri öğrettiği için değil, O, bin yılın, bağımsızlığın ve aydınlanmanın en büyük öğretmenidir!

Ne mutlu bize ki, O, bizim baş öğretmenimizdir!


I will share my blog to children at 23th April

Every year, the children in Turkey celebrate this “23 April Sovereignty and Children’s Day” as a national holiday.
The importance of April 23 as a special day of children has been recognized by the international community. UNICEF decided to recognize this important day as the International Children’s Day.
I will share my blog to children at 23th April 🙂

Thnx to my dear friend Cankız Onur Kum for this marvellous idea and amazing widget.

23-eng

23-horz

Bu yıl 23 Nisan’da blogumda yeğenlerim yazacak. Sizler de blogunuza bir yakınınızı konuk edin. Yarınlar onlardan sorulacak erkenden görüşlerini alalım. Bu keyifli proje ve şirin widget için sevgili dostum Cankız Onur Kum’a çok teşekkürler.

23-yatay-tr 23-kare-tr


Seçimler bitti, ama her şey şimdi başlıyor.

Gökyüzü gri ve sıkıntılı tıpkı benim gibi. Dün akşamdan beri ruhum paramparça, içim daralıyor. Kendimi hasta gibi hissediyorum. Bildiğim bütün kişisel iyileştirme yöntemlerini denedim, hiç biri beni sakinleştirmeye yetmedi. “Sevin” dedi bir arkadaşım, “bak Kadıköy, Beşiktaş, İzmir kaybedilmedi” daha kötü hissettim kendimi. Atatürk’ün Kurtuluş savaşı’nı başlatmak için gittiği Samsun AKP’nin, başkentim Ankara AKP’nin, canım İstanbul’um AKP’nin, Mevlana’nın memleketi yine AKP’nin. Nasıl sevineyim. Onun alamadığı yerlerde MHP almış oyları, daha da vahimi DTP almış. Devletin bölünmez bütünlüğü umurunda olmayan, iliğini kemiğini sömürdüğü insanlara iş ve aş verebileceğini söylemek yerine “bağımsızlık” naraları atanların zaferiyle sonuçlanmış seçim. Bir çok beldede kafa kafaya tokuşarak selamlaşanlar halay çekip eğleniyor destekledikleri parti seçildiği için. Ben endişeleniyorum. MHP’nin bu kadar güçlenmesi hayra yorulacak bir durum değil. AKP güç kaybetti deniyor; sevinmeyin boş yere, oylarını MHP’ye emanet verdiler. Devlet Bahçeli’ye uzun ömür versin Allah, şimdilik onun liderliğinde ağır başlı davranılmaya çalışılıyor. Hem benim anılarım çok taze; bu MHP değil miydi RTE’nin güvenoyu almasını sağlayan. Yine aynı MHP değil miydi bir çok alınmaması gereken kararda el kaldırıp yolu açan. Nesine sevineyim, daha çok içim karardı. secim Dün geceden beri anlamsız yorumlar, alıkça konuşmalar dinleyip daha da gerilmemi engelleyen ntvmsnbc. com‘a teşekkür ederim. Seçim 2009 çok başarılı bir çalışmaydı, hazırlayanların ve kabul edip devreye sokanların hepsine teşekkürler. Gazete başlıkları, köşe yazarları, çok bilenler, bok yiyenler, yüzlerce gereksiz insan yerine sayısal bilgilerin aktığı bir ekrana bakmak biraz da olsa ruh sağlığımı korumamı sağlıyor. “Marshall Yardımı” ile ülke yönetiminde Amerika’yı söz sahibi yapan Menderes iktidarı ile başlayan yozlaşma sayesinde geldik bu günlere. Yolsuzluk, çalma, kaçakçılık, vurgunculuk, köşe dönücülük yükselen değerler olduysa hep onlar yüzünden. Köy Enstitüleri’nin kapatılması, Halk Eğitim Merkezleri’nin yok edilmesi ile hızlandırılan eğitimsizlik ve kültürel yozlaşmaya, planlı ekonomik güçlükler, krizler eklenerek Ulus Devlet olma azminden sadaka bekleyen ümmet olmaya dönüşüldü yıllar içerisinde. Başta Demirel olmak üzere bütün demokratlar bu işe hizmet etti. Gelen yakın çevresini zenginleştirip, halkı daha yoksullaştırdı. Halka hizmet “komünist” işi olarak adlandırılarak önü kesildi. Bana inanmayan genç arkadaşlar bir zahmet Beyazıt Kütüphanesi’ne giderek 1950-1995 arası bütün gazete arşivlerini inceleyebilirler. Böylece değişimi kendi gözleriyle görebilirler. Tabii görmek isterlerse, ne yazık ki çoğu at gözlüğü takmış, “apolitik” olmayı fasulye gibi nimetten sayan bir sürü iyi eğitimli genç, umursamaz bir tavırla günlerini geçirip duruyor. Aksine inanmam mümkün değil. Eğer öyle olsaydı bu sabah oy oranları bu durumda olmaz İ.Melih gibi biri hala başkentimde sırıtarak dolaşamazdı. Dileyen dilediğini düşünür saygım var. Saygı duymadığım ise; atasını, dedesini, vatanının ne zorluklarla kurtarıldığını unutup, huzur içinde parçalanmamızı izleyenler. Yıllar önce yaşlı ve nur yüzlü bir amca ateşli ateşli tartışan gençlere bakıp “düzen değişir ama, düzülen değişmeyecek ve o hep siz olacaksınız, bu kafada oldukça” demişti, seçim sonuçlarına bakınca hak verdim ona. Seçimler bitti, ama aslında her şey şimdi başlıyor. Genel seçimlerde daha güçlü olabilmek istiyorsak, daha bilinçli ve daha çok çalışarak hazırlanmalıyız. Şimdi bizlere düşen; daha uyanık, daha çok araştıran, gündemi takip eden, yolsuzluğa geçit vermeyen, yoksullukla mücadeleye destek veren bireyler olmak. Kendi adıma; neler yapacağımı araştırmaya başlıyorum. Üzerime ölü toprağı serpilmesine izin vermek istemiyorum. Bu vatan; bana şehit dedelerimin armağanı, Cumhuriyet’i Ata’m bana emanet etti. Bir kaç baldırı çıplağın yok etmeye çalışmasına da izin vermeye niyetim yok.


Gençliğe Hitabe

Bu sabah keyifle güne başladım. 2 gündür canıma okuyan diş ağrısına bile sempati göstermeye çaışıyordum. Ta ki Friendfeed’de, karışık kafalı bir genç arkadaşın yazdığı cümleyi okuyana kadar. Bu gençleri yetiştirenler nasıl aile büyükleridir. Bu insanların ailelerinde hiç mi şehit ya da gazi yoktur. Atatürk ve silah arkadaşlarının bu vatan için yaptıklarını bir kalemde silip atabilmeyi nasıl yüreklerine sindirirler. Bugün nefes alabiliyor ve bu denli küstahlaşabiliyorlarsa; saygı duymayı zul saydıkları Atatürk ve silah arkadaşları sayesindedir. Bu nedenle; Ata’mın “Gençliğe Hitabe” sini yeniden yayınlamaya karar verdim.

ataturk

Ey Türk gençliği !

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


Gençliğe Hitabe

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


Özür dilerim Ata’m…

Özür dilerim Ata’m… Cumhuriyetin 85. yılında, biz kadınlara verdiğin haklara sahip çıkamadığımız için, gösterdiğin yollardan sapmaya çalışanları engellemeyi başaramadığımız için, seni yücelttiklerini sanarken sana en büyük zararı verenlere kafa tutup susturmadığımız için, devrimlerine öğretilerine sahip çıkamadığımız için ben kendi adıma, aramızdan ayrılışının 70. yılında, senden ve bu vatan için gözünü kırpmadan şehit olan askerlerimizden özür dilerim.


Mustafa belgeseli ve Cumhuriyet’in 85. yılı

Bu sabah Can Dündar’ın yeni belgeseli Mustafa’nın basın gösterimine katıldım. Bir kaç zamandır etrafta dolaşan görüşlere kulaklarımı kapatarak tamamen tarafsız bir şekilde izledim. Can Dündar söylenilmeye çalıştığı gibi Ata’nın imajına leke sürmek vs değil tam tersine onun ne kadar büyük bir insan olduğunu, bu vatanın nasıl bir cehennemden kurtarılıp, nasıl yoktan var edildiğini gözümüze sokan, bu arada onun da bizler gibi bir insan olduğunu, ama çok akıllı ve ileri görüşlü bir lider olduğunu anlatmış. Benim okumak ve görmek istediklerim bunlardı. Çanakkale harbini gösteren sahnelerde gözyaşlarına boğuldum, nelere mal olduğunu kendi aile büyüklerimden de dinlediğim Sakarya harbini izlerken oradaymışım gibi hissettim. Latife Hanım’a çapkın bakışlarla bakan o adama bir kez daha hayran oldum. Ülkesindeki yükselişin kadınlarla olacağını görüp, Avrupa’da bile bir çok ülkede olmayan seçme ve seçilme hakkını vermiş onlara. 85 yıl içinde “Demokrat” olduğunu iddia eden bir takım aymazlar ise bu hakkı kadınlardan almak  için türlü yol deneyip sonunda Arap adetlerini sardılar başımıza. Özgürlüğün başörtüsü olduğunu zanneden bir sürü kadıncık türedi. Babaları, ağabeyleri ve kocalarının kendilerine bulaşmaması için boyunduruğu kabullenip, eski devirde yahudi kadınlarına belletilen ezberi vazife edindiler. Huzur içinde yatın Ata’m ve silah arkadaşları, bizler “Cumhuriyet Kadınları” yaşadıkça sizlerden devr aldığımız bayrağı gururla taşıyacağız. Hepinizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Sizlere oğlum Emir Çerman’ın “Atatürk, Yüzyılın Lideri” isimli bestesini, dönemin görüntüleriyle hazırlanmış video eşliğinde sunuyorum.


Can Dündar’dan Mustafa Kemal Atatürk belgeseli…

Ebru Baranseli arkadaşım eklemişti bu notu, 11 Eylül 2008 saat 01.54’de. Bu kadar keskin bir hafızam elbette yok, Friendfeed sağolsun hafıza sorunlarına bire bir. Linke tıklayıp fragmanı izlediğimde; hem görüntüler, hem müzik tüylerimi diken diken etti. Atatürk’ü ilkokullarda gencecik zihinlere sadece karga kovalayan biri işte” diye anlatanlara inat, keyifli bir belgesel geliyor. Mustafa bizlerden biri, babasını genç yaşta kaybeden bir çocuk. Heyecanları, coşkuları olan, biraz da sıra dışı bir çocuk. İşte Can Dündar bizlere Sarı Zeybek’te Ata’nın ulusuyla geçirdiği son günlerini anlattığı belgeselden sonra, yine tutkunu olacağımıza inandığım; Atatürk’ün çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anlatan bir belgeselle geliyor beyazperdeye. NTV sponsorluğunda gösterilecek bu güzel belgeseli mutlaka izleyin. Ailenizdeki, yakın çevrenizdeki çocuklar ve gençlerin de izlemesini sağlayın. Kendilerine rol modeli olarak Polat Alemdar’ı değil de; kralların, prenslerin devlet başkanlarının hayranlığını kazanmış, hatta” Atatürk gibi bir lider yüz yılda bir gelir, o da bizim karşımıza çıktı”  dedirtmeyi başaran  bu muhteşem lideri örnek almalarını sağlayın.  Linke tıklayın; fragmanları, kamera arkası görüntüleri izleyin. İyi seyirler.

http://www.mustafa.com.tr


Sayfalar:123456