29 Ekim 2011. Cumhuriyetin ilanından bu yana 88 yıl geçmiş. Fikri ve vicdanı hür vatandaşlar olarak yaşamamızı sağlayan Atatürk ve silah arkadaşlarına; kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmemiz için kendilerini siper eden gazilere ve şehitlerimize teşekkür ederiz. Kutlama yapmak için kimsenin iznine ve icazetine ihtiyacımız yok. Emperyalist devletlerin kuyruk acıları nedeniyle silip yok etmeye çalıştıkları bu zaferi; millet olmayı ümmet olmaya tercih edenlere inat, her zamankinden daha coşkuyla kutlayacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.
Bir gün…
Bir gün; bu memleketin yanağına öpücük, başucuna bir not bırakıp gideceğim. “Öyle güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım”.
Aziz Nesin
Tam vaktinde bu cümleyi hatırlatan, sevgili dostum Rengin Serdaroğlu’na teşekkür ederim.
Güncelleme: Bu harika görseli benimle paylaşan zarif hanımefendi, değerli dost Ayhan Bayırcıklı’ya teşekkür ederim.
“Kadınkırım” hayaldi gerçek oldu, sayelerinde
2002 yılında cinayetlerle katledilen kadınların sayısı 66 iken, 2007 yılında bu sayının katlanarak arttığını ve 1077’ye yükseldiğini görüyoruz. 2009 yılının ilk yedi ayında ise 953 kadın katledilmiş. 2010 yılında ise, 337 kadın en acımasız işkencelerle, kafaları baltayla, testereyle kesilerek, diri diri toprağa gömülerek,yakılarak, kurşunlanarak çok basit nedenlerle erkekler tarafından katledilmiş. Devlet ise dayak yediği, işkence gördüğü, ölümle tehtit edildiği için polise defalarca şikayette bulunan kadınları korumayarak kadın cinayetlerini meşrulaştırıyor.
2010 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nce 24 bin 48 hane ziyareti ve 12 binden fazla kadınla yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilen bir araştırma sonucuna göre;
-Türkiye’de kadınların yüzde 41.9’u fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor.
-Yüzde 49.9’la en fazla şiddete maruz kalan kadınlar ‘düşük gelir’ grubunda. Orta gelir durumunda bu oran yüzde 41.8, ‘yüksek gelir düzeyin’de de yüzde 28.7.‘-Çalışan’ kadınların yüzde 44.1’i, çalışmayanların yüzde 41.1’i şiddet mağduru.
-Eğitimsiz kadınların yüzde 55.8’i, lise ve üzeri eğitim alan kadınların yüzde 27.2’si şiddet mağduru.-En az bir kez gebe kalmış her 10 kadından biri gebeliği sırasında şiddet yaşıyor.
-Kadınların yüzde 57.6’sı, üç veya daha fazla kez yaralandığını söylüyor.
-Erkeklerin ‘işten çıkmaya neden olma veya çalışmaya engel olma’ oranı düşük gelir seviyesindeki kadınlarda yüzde 21.5 iken, yüksek gelir düzeyindeki kadınlarda neredeyse aynı: Yüzde 21.2.
-Yaşadığı şiddetini kimseye anlatmayan kadın oranı yüzde 48.5. Düşük gelir düzeyinde bu oran yüzde 54.1, yüksek gelir düzeyindeyse yüzde 37.5.
-Şiddet yaşamış kadınların yüzde 33.7’si ‘hayatına son vermeyi düşündüğünü’ söylüyor. Düşük ve yüksek gelir grubunda bu fikri aklından geçiren kadın oranı aynı, yani yüzde 34.6.Şiddet görenlerin yüzde 12.4’ü intiharı denemiş. Düşük gelir düzeyinde bu oran 12.4 iken, yüksek gelir düzeyinde yüzde 11
-Ülkemizde kadınların %25 i fiziksel şiddete uğruyor.
-Cinayet sonucu ölen kadınların %70 inin katili kocası
-Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor
-5-10 yaş arası çocuklar ensest mağduru
-Cinsel saldırganların %75 i akraba ve tanıdık
-Ensest faillerinin %50 si öz baba, amca, enişte, ağabey ve hatta dede
-Acil yardım hattını arayan kadınların %57 si fiziksel şiddet, %46.9’u cinsel şiddet, %14.6’sı ensest ve %6’sı tecavüz mağduru.
Utanç verici rakamlar bunlar, yürek burkan rakamlar. Hayaldi gerçek oldu, tam da dedikleri gibi. 2002 den bu yana “Kadınkırım” hızla devam ediyor, farkında mısınız? Bu yazıyı yazmama sebep bir gazete haberidir. Boşanmak istediği kocasının defalarca saldırısına uğramasına, polisten korunma istemesine rağmen sonunda boşvermişliğin kurbanı oldu. Cibiliyetsiz katillere, hırsızlara koruma tahsis eden polisler, bir kadının canını korumayı zul saydılar. Olan bitene göz yummaya, suç ortağı olmaya devam mı edeceksiniz? 12 hazirana kadar iyice düşünün ve kararınızı verirken, bu kez eliniz yüreğinizde, yüreğinizde de gerçekten Allah korkusu olsun.
Atatürk ve gençlik
“Muhterem Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Kazanmak, yenilmek. Size, Türk Gençliği’ne terk edip bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve daima kazanmaktır ve eminim daima kazanacaksınız. Milleti yükseltmek için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti yükseltmek için dikilecek engellere hep birlikte engel olacağız. Bunun için beyinlerinize, irfanlarınıza, bilgilerinize, gerekirse bileklerinize, pazularınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta mutlaka ve mutlaka o amaca varacağız… Bu millet, sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır.” Mustafa Kemal Atatürk
(1923,Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 137)
23 Nisan’da Bu Blog Çocukların
Ve ben sustum… And I did not speak out…
Martin Niemöller
Fotograf : https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/martin-niemoeller-first-they-came-for-the-socialists
10 Kasım
Atatürk’ü yok sayanlara, adını ve yaptıklarının izlerini silmeye çalışanlara inat, sözlerini ve öğrettiklerini paylaşmaya devam.
“Büyük olmak için hiç kimseye dalkavukluk etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın.
Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.
Herkes sana karşı çıkacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, fakat sen buna dayanıklı olacaksın, önüne sonu gelmeyen engeller çıkacaktır.
Kendini büyük değil; küçük, zayıf, kimsesiz ve araçsız kabul edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanmış olarak bu engelleri aşacaksın.
Bundan sonra da sana “BÜYÜKSÜN” derlerse bunu söyleyenlere güleceksin!. ”
Mustafa Kemal Atatürk
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun
Yarın 29 Ekim 2010. Cumhuriyetin ilanından bu yana 87 yıl geçmiş. Sabah erken saatlerde ruh halimi anlatan bir yazı eklemiştim. Şimdi de teşekkür etmek istiyorum; bizlerin fikri ve vicdanı hür vatandaşlar olarak yaşamamızı sağlayan Atatürk’e ve silah arkadaşlarına, kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmemiz için kendilerini siper eden gazilere ve şehitlerimize…
Kıymetini anlayabildiğimiz tartışılır bağımsız olmanın, anlayabilenlerin sayısı her geçen gün azalıyor. Bizleri dışa bağımlı, üç kuşak ileriye borçla doğan bir toplum haline getirenleri, bıkmadan usanmadan yönetici olarak seçmeye ve alkışlamaya devam edenler oldukça kolumuz kanadımız kırık, ruh halimiz çapraşık, aldığımız terbiyeye isyan ederek yaşayan bireylere dönüyoruz.
İçimden daha fazla yazmak gelmiyor. Şubat ayında yazdığım satırları yeniden ekliyorum, değişen bir durum olmadığı gibi, iyiye değil kötüye gidiyoruz.
“Ateşi ve ihaneti gördük… Dayandık” Nazım Hikmet
Ateşi ve ihaneti gördük
Dayandık
Dayandık her yanda,
dayandık İzmir’de, Aydın’da,
Adana’da dayandık.
Dayandık, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te… Nazım Hikmet
Yine dayanıyoruz Nazım Üstadım, 8 yıldır dayanıyoruz; hukuku guguk edenlere, analarımıza sövenlere, yüzümüze tükürenlere, paramızı pul edenlere, memleketi parsel parsel satanlara dayanıp duruyoruz. Daha ne kadar dayanacağız ben de merak ediyorum.
Hemen her gün şu satırları hatırlıyorum olan biteni izledikçe:
“Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil isgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha Elim ve daha Vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, İKTiDARA SAHiP OLANLAR GAFLET ve DALALET ve hattâ HIYANET içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.”
Kollarım iki yanıma düşmüş, ellerim yumruk olmuş, dişlerimi sıkıyorum, çenem ağrıyor, dayanıyorum, dayanmaya çalışıyorum.
Babam olmadan geçecek ilk babalar günü
17 haziran sabahın erken saatlerinde veda etti hayata babacığım. Son haftalarda durumu iyice ağırlaşmıştı. Kızkardeşim arayıp hıçkırıklarla haberi verdiğinde, ağlamak yerine derin bir huzur kapladı önce içimi, belki garip gelecek sizlere ama çilesi bitti diye düşündüm. Kardeşimi sakinleştirmeye çalışıp telefonu kapattıktan sonra, vedalaştım onunla kendi yöntemlerimle. Birlikte geçirdiğimiz en eğlenceli anıları çağırdım aklıma. Son günlerindeki çaresiz ve hasta görüntüsü yerine, en sağlıklı ve gülümseyen fotoğraflarını taradım hafızamda. Merdivenleri dörder dörder çıkan, muzip, hayat dolu, delişmen, hiperaktif adamın toprak olacağı fikri garip geliyor hala.
Vurulduğu anda kurşunun acısını hissedemeyenler gibiyim, acı tazeyken yazıyorum bu satırları. Arkasından ağlanması yerine en sevdiği fıkraların anlatılıp, etraftan geçen kızlara göz süzülüp çapkın tavırlarla sataşılmasını isterdi sanırm çılgın denizci.
Denizci olduğunu duyanlara garip gelecek bir şekilde sigara içmeyen, bir kadeh içince uyuklamaya başlayan, briç dışında kağıt oyunlarından pek hoşlanmayan, her oynadığında tavlayı koltuğunuzun altına dertop ediveren biriydi babam.
Yedi denizi dolaşmış, her limanda dostlar edinmiş, gezmeyi, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, şakalar yapmayı, dostlarla yenen uzun yemekleri seven, Türkay Türkaydın, benim babam.
Yüksek Denizcilik Okulu mezunu, çakı gibi bir başmühendis, gezmediği deniz ve ülke kalmamış bir Atatürk genci. İki kız çocuktan sonra gelen oğlunun doğum haberini Kiel kanalında alıp “yetti bana denizler” deyip uzunca süre karada bizlerle vakit geçiren babam.
Bana boğazın soğuk sularında yüzmeyi öğreten; dansın hayatın en keyif veren şeylerinden biri olduğunu anlamamı sağlayan, küçük yaşlardan yabancı diyarları görmenin yeni insanlarla tanışmanın harika olduğunu öğreten bir dosttu babam.
Yarın onsuz geçecek ilk babalar günü olacak.
Aradığın huzura kavuş ve nur içinde yat babacığım.
Yoksulluk… Yazan Gizem Nur Koç
Dünyamızda fakir insanlar çoktur. Bizim elimizden geldiğince onlara yardım etmemiz gerekir. Bizim aile gelirimiz yüksek ise bir kısmını bağışlayabiliriz. Çoğu kişi aile geliri yüksek olmasına rağmen bencillik yapar.
Mesela biz sınıfça doğudaki bir okula yardım yaptık. Bizim yardımımızdan sonraki resimlerini gördüm ve gözlerinin içi gülüyordu. Diğer kişiler de yoksullara yardım edip onları mutlu edebilirler. Okula gitmeyen çocukların okula gitmesine katkı sağlayabilirler. Böyle yardımlar yaparak onların o küçücük yaşlarında çalışmamalarına da yardım etmiş olurlar. Bizlerin yardımları sayesinde o çocuklar bugünlerimizin doktoru, öğretmeni vb. gibi meslek sahipleri olabilirler. Onlara yardım edip onların da bizim sahip olduğumuz imkanlara sahip olmalarını sağlamalıyız.
Bu duyarlı satırların sahibi Gizem Nur Koç, 11 yaşında pırıl pırıl bir kız çocuğu. Çiftlik İlköğretim okulu 5 B sınıfında okuyor. Unicef sayesinde, 23 nisanda bu blog onun.
Teşekkürler Gizem Nur, yazdığın ve paylaştığın için. Yolun ve bahtın açık olsun.