:::: MENU ::::

ntvmsnbc’ nin yeni yüzü

12 Ocak pazartesi günü çok keyifli bir toplantıya katılmak üzere NTV binasına gittim. Sevgili Eray Endeş’in yolladığı “ntvmsnbc yeni yüzü beta tanıtımı” davetinde pek çok usta teknoloji yazarıyla bir arada olmak hem çok keyifli, hem de çok heyecan vericiydi. Sevgili Murat Kahraman ve Fatih Turan’da hepimizle tek tek ilgilendiler. Bizlere önce stüdyoları ve çalıştıkları alanları gezdirdiler. Tabii bu arada, yol üstünde bir çok eski dosta da rastladım. En güzel sürpriz ise, bir süre önce NTV ekibine katılan sevgili Salim Bugay’ın bizlere gösterilecek yeni sayfaların yaratıcısı olduğunu öğrenmekti. Toplantı odasına geçip, portalin yeni yüzü ekrana yansıdığında ilk hissettiğim “hey harika hava durumu ve para durumu gayet güzel görünüyor, hazine avına çıkmış gibi aramama gerek yok” diye düşündüm. Sunipeyk, Selçuk Hoca ve Burak Bayburtlu gibi Üstad’ların yanında, teknik konuda ahkam kesmem saçma olur, o nedenle ben sadece basit bir kullanıcı olarak ne düşündüğümü yazayım. Genel olarak temiz ve kişiselleştirilebilme özelliği ile birçok kullanıcının vazgeçilmezi olacağına inandığım bu yeni dizayn için uzun süre çalışan ekip; “bebeklerini” bize anlatırken oldukça heyecanlıydı. Yıllarca “haber geldi” ve “gel üstüne bak hepsine” ile kalbimi kazanmış sayfanın yeni haline çabucak alışacağımı hissettim onlar anlattıkça. Şubat başında sizlerin de kullanımına sunulacak bu yeni dizaynın görselini de ekledim. Stüdyolar gezilirken Devletşah Özcan ve Yeliz Öz’ün program sundukları görseli de kullanmak isterdim ama yerim kalmadı.Teşekkürler bütün ekibe, hem güzel ağırlama hem de uzun süren çalışmalar sonucu ortaya çıkan yeni yüz için.


Göçe Sebep Kalmasın! Projesi

Sizlerle;  Değerli dost, eğitmen ve yazar Süleyman Sönmez‘in “Güneşin Tam İçinde” adlı blogundan virgülüne dokunmadan, bir alıntıyı paylaşıyorum. Lütfen vakit ayırıp okuyun ve bu projeyi destekleyecek her türlü yardımı yapın.

Göçe Sebep Kalmasın! Projesi

GÖÇSEK Projesi, Türkiye’nin çok önemli bir sorunu olan, köyden kente göçü, her yönüyle inceleyen ve farkındalık yaratarak bizzat bölge halkı ve gönüllülerle çözüm üretmek isteyen bir proje.


Size MİMDER’den birçok kez bahsetmiştim. (Mimder ve Kucaklayan sevgi, Mimder’den Yeni Bir Konser ) Merkezi Kadıköy’de olan ve sosyal yardım, insana hizmet konularında ağırlıklı olarak yardım toplamak yerine yardımsever insanlarla dostluk ve sevgi elini uzatan maddi manevi kaynakları bileğinin hakkıyla ve yine gönüllülerin çabalarıyla toparlayıp güzel işler başaran bir dernek.

Örneğin hiçbirisi şarkıcı olmadıkları halde verdikleri konseri ve bundan elde edilen gelirlerle Kimsesiz İnsanlara, Kayıp İnsanlara nasıl ulaştıklarını açıklamıştım.

MİMDER’in çalışma şeklinde derin bir samimiyet ve işin ciddiyetle yürütülmesi beni hep etkiledi. Gönüllüler kimsesiz yardıma muhtaç ya da geliri çok düşük aileleri ev ev gezerken, sorunun temelinde yerlerinden yurtlarından göçen bu insanların büyükşehrin çarkları arasında ezilmesi olduğunu net bir şekilde saptamışlar.

Peki insanlar neden göçüyor? Neden doğup yaşadıkları yeri bırakıyorlar? Açıkçası ben bu projeyi işittiğimde sıkıcı bir tekrarı bekliyordum. Hani hepimizin bildiği işsizlik sorunu, parasızlık vb. Oysa Diyarbakır Silvan’a gidip senelerdir, insanlarla yüzyüze konuştuklarını tüm yapısıyla Silvan’ı analiz ettiklerini, bu şekliyle Silvan’ı bir pilot proje gibi adım adım çözdüklerini duyduğumda şaşırdım.

Fakat asıl şaşkınlığı yüzlerce sayfasıyla ansiklopediye benzeyen devasa raporu gördüğümde yaşadım. Defalarca bu raporun yetkinliği ve detayına duyduğum şaşkınlığı belirttim. Çünkü rapor bilimsel verilerle, bölgenin altyapı sorunlarını, su yağış, etnik köken, eğitim araçları eksikliği, gençlerin, yaşlıların, çocukların yaşam alanları, kadınların gündelik hayatı, bölgenin tarihsel gelişimi, bölgedeki ekonomik gelir getirebilecek kaynaklar ve bunun gibi onlarca başlıktan oluşmuştu.

Bu çalışmalarında gerek bölgedeki insanlarımız, gerekse çeşitli kademelerdeki kamu yöneticileriyle birlikte çalışmışlar.

Bu çalışmalar bilmediğimiz hatta belki de daha önce farkedilmemiş unsurları da ortaya çıkarmış.

Çalışmayı dinlerken MİMDER yetkilileri ısrarla bunun bir “farkındalık hareketi” olduğunu söylüyorlardı. Bir süre ne demek istediklerini anlamadığımı itiraf edeyim. Açıkçası ben yardım kampanyaları vs. düzenlemekle yetineceklerini düşünüyordum. Değilmiş. Değişim için insanların yaşadıkları yerde yapmaları gereken pek çok rol olduğunu, devletin veya herhangi bir yardım kuruluşunun tek başına çözmesinin imkansızlığını anlattılar. Kısacası bu proje bir yerde “Ey insanlar elinizdeki gücü farkedin. Bir araya gelindiğinde başarılamayacak düzeltilemeyecek sorunumuz eksiğimiz yoktur. Sevgi ve çaba herşeyin temelidir” de demek bana göre.

Bu çalışmalar kapsamında henüz bir kısmı tamamlamlanmış haliyle Proje Web Sitesi de açıldı. Neden tüm başlıklar tamamlanmadan açıldı derseniz proje çok hızlı ilerliyor ve bir çok olayı duyurmak gerekiyor. Şimdiden Facebook grupları da yüzlerce üyeyle projeye destek vermeye başlamış. Elbette gün geçtikçe siteki başlıkların içi bilgiyle fotoğraflarla dolduruluyor ve çok güzel bir bilgi kaynağı olmaya aday bir site olarak aynı zamanda yapılacak kampanyaların merkezi olacağını düşünüyorum.

http://www.gocesebepkalmasin.com/
Şimdiden bir kampanya haberi duyurabilirim. 100 SANATÇI 100 ESER başlığında eserlerini kampanya yararına bağışlayan sanatçılar, elde edilecek gelirle Silvan ilçesi 100. Yıl İlköğretim Okuluna 2 derslik ve 1 anasınıfı inşa edilmesine önayak olacaklar.

Yeditepe Üniversitesi Rektörlük Binası 5. Katında yer alacak olan sergideki eserler, 24 – 30 Ocak 2009 tarihleri arasında sizlerin desteklerine sunulacak.

Bu projenin ülkemiz için önemi çok açık. Üstüne basarak tekrar ediyorum. Alıştığımız bildiğimiz, yardım toplama kampanyalarının yol haritasından çok farklı şekilde, sorunları çözmek için insanlarla özellikle sorunu yaşayanlarla ve bu sorunların dışında olan ama el uzatmak isteyen gönüllülerle yürütülüyor projeler. Şu anda pilot bir proje olarak Silvan halkı – gerek orada olan, gerek göç ederek büyükşehirlere yerleşenlernler – ve sosyal duyarlılık sahibi insanlar projenin sahipleri.

Zaten gönüllü olmadan sevgiden ve insan olmaktan bahsetmek mümkün mü?
Aşağıdaki bilgiler proje resmi açıklamasından alınmıştır.
GÖÇSEK PROJESİ
GÖÇSEK köklü bir ülke sorununa işaret eder nitelikte ve her daim aktif saha çalışmasını gerektiren bir Farkındalık Yaratma projesidir.

Tüm yaşayanları için asgari bir yaşam düzeyinin güvence altına alınmasının bir toplumun ortak sorumluluğu olduğuna inanarak düzenlediğimiz “Kayıp İnsanlar Programı” nın sonucunda elde edilen göç sorununa ilişkin veriler bu projenin doğuş sebebidir.

Ekonomik ve sosyal yoksunluk içinde bulunması nedeni ile üretici kimliğini yitiren vatandaşlarımızın, toplumumuz standartlarında ekonomik olarak aktif hale gelmelerini sağlayacak en uygun model ve organizasyonların araştırılması ve bu sorunun nedenlerini netleştirerek çözüme yönelik, proje bazında uygulamalar oluşturmak birincil sorumluluğumuzdur.

GÖÇSEK, toplumsal birlik içerisinde yaşayıp ta her insanın sahip olduğu haklara sahip olmakla beraber bunları bilmeyen – arayan – alamayan, dağınık yerleşimlerinden dolayı çokta göze batmayan ancak dezavantajlı konumda bulunan, göç etmiş birey ve ailelerin tespit edilmiş sorunları hususunda hazırlanmış bir iyileştirme organizasyonudur.

Bu proje kapsamında oluşturulan “GÖÇSEK EDEV (Eğitime Destek Verelim) 1” alt projesinin oluşturulma gerekçesi de; yukarıda tanımlanan hedef grupların sorunlarının anlık (değişken ve kısa süreli) çözümünden öte, “zorunlu iş gücünün” desteklenmesini sağlayacak girişimler veya ortak çabalar ile başlatılabilecek çalışmaları tamamlayıcı unsurları belirlemektir. İlk adım olarak düzenlenen EDEV, başta Silvan halkı ve Diyarbakır’lılar olmak üzere tüm Türkiye vatandaşlarının eğitimi destekleme konusunda “her şey devletten beklenmemelidir” bakışı ile birleşmeleri ve söz konusu İlköğretim okulunun, yetersiz ve sağlıksız eğitim şartlarının iyileştirilmesine destek sağlamaktır.

Kendisine veya ailesine bakma yükümlülüğünü asgari seviyede dahi olsa yerine getiremeyen yoksul/yoksun erişkin bireyin, muhtaçlığının tespiti ve kontrolünün akabinde oluşturulacak / geliştirilecek uygulama programları aracılığı ile kendi kendisine yetebilecek düzeye taşınması, maddi ya da sosyal kazançlar edindirilmesi suretiyle topluma yeniden ve sağlıklı bir şekilde uyumlanması hedeflenmiştir.
Yoksulluk ve yoksunluk ölçütlerine sahip aile birliklerinin yaşayış tarzının göçe ilişkin nedenleri belirlenerek, çözüme yönelik önleme / koruma programlarının geliştirilmesi ve proje bazında uygulanması amaçlanmaktadır.

İlk adım olarak EDEV alt projesi uygulamaya alınmak üzere projelendirilmiştir.
KİP gereği başlatılacak bu hizmet amaçlı uygulama ile beklediğimiz en önemli sonuç, genel toplum düzeninin iyileştirilmesine yönelik duyarlılığın artırılmasıdır.

* Sosyal güven artışı
* Devlete inancın artışı
* Çocuklar ve gençler açısından memnuniyet
* Sağlık yönünden iyileşmişlik
* İhtiyaçlarının karşılanması
* Çevre görünümünde iyileşmişlik
* Toplumsal kabul düzeyinde artış
* İşe yararlılığın verdiği huzur
* Ümitsizliğin ve kaygının ortadan kalkması gibi konular beklediğimiz olumlu sonuçlardan birkaçıdır.

Göç sorunu çok köklü ve ciddi bir sorun olması nedeni ile özellikle devletimiz tarafından da ele alınmış bir sorun olarak bugünkü bakış ile halledilemez bir çizgiye yerleştirilmiştir. Projemizin hayata geçmesi ile belki bu sorun köklü bir şekilde halledilmeyecek ancak iyileştirilebilirliği şeklinde yeniden umut ve istek doğacaktır kanaatindeyiz.

Bu ülkenin yaşarları olarak kültürel bir alışkanlık olsa gerek sadece soruna bakarak acıyla yaşamaya çalışıyoruz. Oysaki sorundan yola çıkarak çözüme bakışımız ile umut canlı kalacaktır. Bu anlamda Silvan’da çok canlı örnekler ile karşılaştık. İnsan istiyor ve bekliyor. Bu proje beklemenin değil çalışmanın ve üretmenin projesidir.

Önümüzdeki Seçenekler

* En azından standart hayat kalitesine ulaşıldığı, güven veren, ruhsal açıdan besleyici ve huzur veren bir yaşam standardı belirlenmesi,
* Yerleşim ve işletim sistemi konusunda; adil, üretime teşvik edici, toplumsal kabulü kolaylaştırıcı ve benzer sorunların içinde boğulan diğer bölgeler için model olabilecek bir planlama yapılarak bir an önce uygulanmaya alınması,
* Bu ailelerin yaşama alanlarını belirlemek ve düzenlemek adına yerel, ulusal ve uluslar arası seviyede bu amacı doğrulayıcı, destekleyici hizmet ehli ortaklıkların oluşturulması
* Medeniyetin merkezi haline gelmiş şehirlerde ekonomik gelişimi eşit şekilde dengeleyici unsurları belirlemek suretiyle, şehirlerin sosyal – kültürel – ruhsal kimyasının bozulmasını önlemek adına projeler oluşturulması ve ilgili mercilere sunulması,
* Son yıllarda, Sosyal Sorunlara karşı gösterilen Hassasiyet ve İnsan Haklarına verilen önem neticesinde konumuza ilişkin Global farkındalığın artması; MimDer’ in evsiz ve kimsesiz aileler ile ilgilenmesinde cesaret verici bir etken olmuştur. Bu nedenledir ki;
Yerel Yönetim + STK işbirliğinin sonuçlarını, doğru, sağlam, güçlü temeller üzerine kurularak geliştirilmesini, özellikle gelecek kuşakların izleyeceği yolun ana hatlarını belirlemeyi ve onlara kılavuz olabilmeyi bir vatandaşlık görevi olarak adlediyoruz.
* Yaşam standartlarını iyileştirmek için öncelikle büyük şehirlerdeki sosyal çöküntülerle ilgili mücadele programlarının başlatılmasını sağlamak,
* Giderek artan evsiz-kimsesiz kişi sayısının bu anlamda en aza indirgenmesi amacıyla projeler üretmek,
* Endüstriyel ülkelerdeki tüketim ve üretim merkezleri ile değişken nüfusa sahip yerlerdeki değişimler ve özellikle göçün yoğunlaştığı yerlerin evsiz insan sayısı, sosyal erozyon, yetersiz kaynaklar, etkisiz ve yetersiz planlama, güvenin azalması ve şiddetin artması, doğal afetlerin artması konuları sınıflandırılarak sosyal zarar riskini asgariye indirgeyici çalışmaları başlatmak,
* Yerleşimle ilgili olan sorunlar global olsa da her ülkenin ve kültürün karşılaştığı spesifik problem ve bunların da spesifik çözümlerinin oluşturulması,
* Sosyal konularda; şehir, kasaba ve köylerdeki yaşam koşullarını düzeltmeye yönelik çalışmalar yapılmasıdır.

Diyarbakır İline bağlı Silvan İlçemizde sağlayacağımız başarı ile başta İSTANBUL olmak üzere aynı göç sorununu yaşamakta olan tüm il ve ilçelerimizin dinginlik, huzur, sağlık, umut ve mutluluk içinde yaşanabilecek yerler olacağına inanıyoruz. Bu inancımıza tüm Türkiye halkını da katmak, el ele vererek neler yapılabileceğini yaşamak ve yaşatmak ta dileğimizdir.
PROJE YÜRÜTÜCÜSÜ MİMDER HAKKINDA

Mim Evrensel Yaşam Araştırma ve Yardımlaşma Derneği olarak 2004 yılından beri “İnsan” varlığı ve yaşayışı üzerine çeşitli alanlarda faaliyetimizi sürdürmekteyiz. Derneğimizin bir dalı araştırma, diğer bir dalı ise yardımlaşma aktivitelerini içermektedir. Genel anlamda üzerine eğildiğimiz bir konuyu önce detayı ile araştırarak ve gerekli adımları önceliklendirme suretiyle belirleyerek, konuyu oluşturan muhatapların ihtiyacı doğrultusunda yardımlaşma safhasını hayata geçirmekteyiz. 70 kişilik bir ekiple 24 saat açık ve her daim çalışır bir haldeyiz. Bu bağlamda;

2008 yılı faaliyet programımızı, 2007 yılının bir araştırma çalışması olan “Kayıp İnsanlar Programı (K.İ.P.)” nın nihai raporlamasının sonucunda elde edilen veriler üzerine, Diyarbakır ili Silvan ilçesini pilot bölge edindiğimiz “Göçe Sebep Kalmasın (GÖÇSEK)” başlıklı ve 7 eylem aşamalı bir proje üzerine düzenledik.
Bu projenin başarısını belirleyecek en önemli nokta ise bir yardımlaşma aktivasyonu olarak değil bir “FARKINDALIK YARATMA” organizasyonu olarak değerlendirilmesi ve eylem adımlarının bu bilinçle atılması gerekliliğidir.

Projenin özü; Doğu ve Güneydoğu illerinden başta İstanbul olmak üzere bazı büyükşehirlere gerçekleştirilen göç olayının sebeplerini belirlemek ve bu ülke sorunu haline gelmiş meselenin çözümüne yönelik mümkün olduğu ölçüde, emsal teşkil edebilecek nitelikte önleyici programlar üretmektir.
Projemizin temel esasları doğrultusunda önce ilgili bölgenin yetkili mercilerine başvurularak gerekli onaylar alınmış akabinde Dernekler Masasına bildirilerek 02.09.2008 tarihi itibarıyla 1 yıllık Türkiye Kampanyası düzenleme izni alınmıştır. Silvan ilçesinde düzenlenmiş ön keşif çalışmalarımız neticesinde;

1. Eğitim
2. Genç ve Çocuk
3. Tarım
4. Turizm Kaynakları
5. Sosyal Yaşantı
6. Yönetişim
7. Bilinçlendirme

Başlıkları ile ayrıştırabileceğimiz 7 aşamalı bir Farkındalık Harekatı düzenleme gereği ile planlama yapılmıştır. Bu aşamaların her biri kendi içinde birçok plan, programa ihtiyaç duyulan son derece geniş ve derin sorunlar yumağı halindedir. Aynı zamanda birbirleri ile bağlantılı hareket etme gerekliliği duyulan oldukça hassas konulardır. Proje uygulama alanının da hassasiyeti göz önünde bulundurulduğunda, Silvan ilçesinde yapılması gereken çok iş bulunmaktadır ve tüm mesleki katkılara açık bir eylem planı organize edilmiştir.

Her ne kadar başarılması imkansız gibi görünse de işin içine girildiğinde, halkın çoğunluğunun bu konudaki değişim arzusu, gençlerinin umut vaat eder enerjisi, çocuklarının sadece yokluktan kaynaklanan acizliği ve en önemlisi özellikle Kaymakam Bey’in gelişim/kalkınmaya yönelik girişimci çabaları, bizleri söz konusu projenin başarıyla sonlandırılmasına yönelik oldukça cesaretlendirmiştir.
Proje konusu ve hedefi itibarı ile son derece zor bir meseleyi işaret etmektedir. Ancak hiçbir zorluk sadece zor olduğu için terk edilmemeli ve her İNSAN bu zorluğu birlik – beraberlik gücüyle kolay kılabilmelidir kanaatindeyiz. Bu noktada tüm gönüllü vatandaşlarımızın bu hassas konuya sağlayacağı destek ile “olmaz” denilen bir meselenin “olur” kılınabileceğini örnekleyerek aynı sorunlardan muzdarip diğer yerleşim alanlarına olumlu emsal teşkil edebileceği hususuna dikkat çekmek muradındayız.

HEPİMİZE KOLAY GELSİN !..

MİMDER iletişim
0216 418 62 33-34 / destek@mimder.org
www.mimder.org


Benjamin Button’ın tuhaf hikayesi

Warner Bros’un davetlisi  olarak olağanüstü keyifli bir film izledim. “Benjamin Button’ın tuhaf hikayesi” Bu filmin fragmanlarını izlediğim zaman konusundan çok etkilenmiştim. Filmi yurt dışında izleyen oğlum da ballandıra ballandıra anlatınca, içimi bir heyecan sarmıştı. Sevgili Duygu Kutlu’dan davet mesajı gelince çocuklar gibi zıp zıp zıpladığımı itiraf edebilirim. Filmle ilgili pek çok şey yazılacak mutlaka. İzlerken keyif alabilmeniz için, sadece oyuncuların muhteşem performanslarından, yönetmenden ve usta yazar F.Scott Fitzgerald‘dan bahsetmek istiyorum. Bu film, şimdiden birkaç dalda ödüle aday; en iyi erkek oyuncu dalında Sean Penn ile başa çıkabilir mi tartışılır ama, Brad Pitt olağanüstü bir oyun çıkarmış. Cate Blanchett için nefes kesiciydi demem yeterli olmayacak ama sanki bir şeyler anlatıversem filmin büyüsünü bozacakmışım gibi geliyor. En iyi yardımcı kadın oyuncu olarak Quennie rolünde Taraji P. Henson kesinlikle benim adayım. Bir insan bu kadar mı rolüyle bütünleşir, rahat ve akıcı oynar. Filmde dizilerden ve diğer filmlerden hemen hatırlayacağınız birçok ünlü oyuncu size resmi geçit yapıyor sanki. Saatçi Gateau rolünde Elias Koteas (Ninja Kaplumbağalar’ı, oğlum Emir yüzünden defalarca izlemekten, sanırım onu en çok bu rolle hatırlıyorum) Tizzy rolünde 4400 adlı diziden hatırlayacağınız Mahershalalhashbaz Ali, Cate Blanchett’in kızını oynayan Julia Ormond (Son Şövalye’de Richard Gere’in prensesi ) , Brad Pitt’in Rusya’da aşık olduğu Elizabeth Abbott rolünde; soğuk ingiliz kadın rollerinin vazgeçilmezi Tilda Swinton ve filme en bunaltıcı anlarda bir meltem esintisi veren, 7 kez yıldırım çarpan adam Mr Daws rolünde Ted Manson(Sweet home Alabama ve Runaway Jury filmlerinden). Yönetmen David Fincher; benim kalbimi, The Game ile feth etmişti. Daha sonra Fight Club ve Panic Room’la da sarsarak hayran etmeye devam etti. Bu filmle ise ona saygı duyuyorum. Böyle uzun süren ve olay örgüsü karışmadan sizi sonuna kadar istim üstünde tutan bir film çekmiş olması muhteşem. Tabii F.Scott Fitzgerald’ın dehasından söz etmeden geçemeyeceğim. Eğer onun bu harika kısa öyküsü olmasaydı sanırım bu film bu denli keyifli olmazdı. Fazla uzatmadan ekleyeyim, bu film gösterime girdiğinde kaçırmayın. Süresi gözünüzü korkutmasın, ilk yarının nasıl geçtiğini anlamayacaksınız bile.


Gençliğe Hitabe

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


Oğlumu çok özledim…

Bugün yeni bir yılın ilk günü, hayalindeki müzik için, müziğindeki hayalin peşine düşen ve Berklee College of Music’ten burs kazanmayı başaran oğlumdan ayrı geçen bir yıla ilave olan bir başka gün. Duyduğum gurur, özlemimi hafifletse de, bazen burnumun direği sızlıyor Emir’imi düşündükçe. Sağlıklı, huzurlu ve başarılı olması avutuyor tabii ama, “canım oğlum” diye sarılıp öpmek, şakalaşıp birlikte gezmek isteği çok zorluyor bazen. Annelik zor iş gerçekten de, özlemimi ona hissetirmemeye çalışmak oldukça yordu beni. Skype programını yazandan allah razı olsun. Yoksa bu koca yılı nasıl geçirirdim bilmem. Saat farkına aldırmadan uzun uzun sohbet ediyoruz ve özlemimizi gideriyoruz. Ara vermeden 3 dönem okuduğu için gelemedi, yılbaşı için gelmeye çalıştığında da askerlik sorunu çıktı karşımıza. Ayrı kaldığımız süre içinde, senfonisini adım adım dinledim, sahne düzenini planlarken önerilerde bulundum. Bu arada; genç bir Türk yönetmenin çekeceği yeni bir filmin müziklerini hazırlıyor, bu da duyduğum gururu bir kaç kat arttırıyor. Şimdilerde bir kız arkadaşı var hem güzel hem yetenekli, yaban ellerde yalnızlığını paylaşacak bir nefesin hayatında olmasına çok seviniyorum. Aynı okulda olmaları ve zorlukları bilmeleri ilişkilerinde anlamsız kıskançlıkları da engelleyecektir. Başarılar canım oğlum ve onu mutlu eden arkadaşı Amberlynn, en kısa sürede okul kağıtlarının askerlik şubene ulaşmasını diliyor ve bahar tatilinde sizleri burada ağırlamayı hayal ediyorum.


Kendime notlar

-Kendini sev, önemse.
-Egoist olmayı dene, kendine daha çok vakit ayır.
-Halinden şikayet etmeyi aklından bile geçirme.
-Cahiller ve aptallarla tartışma, nefesini boşa tüketme.
-Çok kızgın ve sinirli olduğun zamanda bile gülümsemeye çalış.


Küçük mutlulular dükkanı “Candy” ve Fransui Hanım…

Teşvikiye Karakolu karşısından inen yoldan yüz metre kadar aşağıda sağda, iki basamak merdivenle inilen küçük bir dükkan. İçeri girdiğinizde sizi yüzünde kocaman gülümsemeyle karşılayan güzel bir kadın, Fransui Mimaroğlu… Geçen yılbaşı öncesi, melekleri çok seven bir arkadaşımızın evine davetliydik. Ona melekli bir fincan veya şirin bir melek figürü bulmak için daha önce önünden onlarca kez geçtiğim ama nedense keşfetmeyi o gün başardığım “Candy” mağazasına girdim. Aman tanrım gerçekten hazine bulmuştum, İstanbul ili sınırlarında melek figürleri açısından bu kadar zengin bir başka mağaza daha olacağını sanmıyorum. Ve sonra o renkli objelerden bakışlarımı çekebildiğimde,  sıcacık gülümsemesi ve tatlı diliyle bana yardımcı olan, ama asla ticari davranmayan, heyecanla herşeyi karıştırmama izin veren, bu minyon ama kocaman yürekli eski İstanbul hanımefendisini tanıyıp, ona hayran olmuştum. Biraz sohbet ettikten sonra o gülümseyen yüzün aslında bir sürü trajedi yaşadığını ama hayata dört elle bağlanıp, insanlara mutluluk vermeyi seçtiğini öğrendim. Beni tanıyanlar bilirler; mutlu olduğum, beğendiğim her ürünü ve hizmeti severek paylaşırım. Bilgisayarımın başına geçer geçmez hemen hakkında biraz araştırma yaptım. Genç yaşta kaybettiği kocasının işini devralıp sürdüren daha sonra, iki kızından birini de ebediyete uğurlayan Fransui Hanım, diğer kızı ile tekstil işlerine devam etmişler. 1995 yılında bu yana da, Teşvikiye’deki bu şirin dükkanı işletmeye ve bizlere güzel ürünler sunmaya devam ediyorlar. Yolunuz Teşvikiye’ye düşerse mutlaka uğrayın, hiç bir şey almasanız da o muhteşem insanı tanıyın, hem kimbilir belki orada sizi bekleyen minik bir melek bile bulabilirsiniz.
Teşekkürler Melekçi Hanım, iyi ki varsınız…

Minik bir not: Yazı için kullandığım görsel, yabancı bir alışveriş sitesinden alıntıdır. Mağazada olmayabilir, ama eminim Fransui Hanım size ondan daha güzel figürler bulup, ince bir zevkle ambalajlayacaktır.
Candy Hediyelik Eşya Ihlamur Yolu 2/3 Nişantaşı


Siz uyursunuz, ama “BlogDestek” uyumaz…

Sevgili Burak Dönertaş’la, bir e-tohum toplantısında tanıştım. Sakin bir sesle, bana kafasındaki projeyi anlatmaya çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum çünkü; hiperaktivitesi tavan yapmış anlarımda, dikkat eksikliğim de devreye girer el ele verip dansa başlarlar. Algılarım kapanır, dikkatimi toplayamam, karşımdakini dinlemek dünyanın en zor işine dönüşür. Sözel anlatımla başa çıkamayacağını anlayan bu keskin zekalı genç adam, hemen laptopunu açıp bana görsel bilgi vermeye başladı. İşte o zaman keyifle izlemeye ve dinlemeye başladım. Bu fikirlerini yeniden konuşmaya karar verip kenara koyduk. Aradan geçen zamanda bir çok proje ve konuda fikir alışverişinde bulunduk. Zıvanadan çıkıp delirdiğim zamanlarda “abla sakin ol değmez” diyen sakin bir dost daha kazanmıştım. Güzel eşi Meryem’le bana moral oldular hep. Bu süre içinde laf arasında sürekli “abla sen neden blog yazmıyorsun” diyor ben de “blogcuda yazıyorum arada” deyip geçiştiriyordum. Bir akşam yine çevrimiçi fikir alışverişi sırasında bana bir link yolladı, linke tıkladığımda bir an nefesim kesildi. Karşımda, başlığında mavi zemin içinde “Muge Cerman” yazan bir sayfa vardı. Daha da şaşırtıcı olanı, eski yazılarım da buraya eklenmişti. O gün yeniden projesini konuştuk, neden hemen başlamadığını sordum, bir kaç kişiyle görüştüğünü onlara çalışmalar yaptığını söyledi. Kısa bir süre sonra; tanıdık, eş dost derken bir çok isimle profesyonel anlamda çalışmaya başladı. Müşterileri arasında şirket yöneticilerinden, profesörlere, blog yazarlarından, ünlü isimlere kadar birçok kişi olmuştu. Her biri ile tek tek konuşup, isteklerini öğrenip, kişiye özel tasarımlar hazırlamak, yayına hazırlamak oldukça zor iş bence. Sevgili Metin Kahraman‘ın (a.k.a MK) dediği gibi “BlogDestek, hep destek tam destek” yedi gün, 24 saat hizmette olmak her babayiğidin harcı değil. Bugünlerde; onlarca renk, fikir ve önerinin birçok blog sayfasında ve web sitesinde can bulmasını izliyorum gururla ve keyifle. Arada imdat mesajı yollayan herkese de çevrimiçi destek vermeye çalışıyor Burak Dönertaş. Benim blogum ise uzun süre mavi zemin içinde Muge Cerman yazar şekilde kaldı, uğuru bozulmasın diye 🙂 Sonunda yine bir sürpriz linkle tam kafamdaki sayfaya sahip oldum, teşekkürler Burak Dönertaş, sen hem çok iyi bir dost, hem çok yaratıcı bir sanatkarsın. Emeğine, yüreğine sağlık “BlogDestek“, yolun ve bahtın açık olsun.


Yessssssss

Herşeye “evet” demek… ne kadar zor ve korkutucu bir düşünce. Ama Jim Carrey’nin yeni filmi “Yes Man” de öyle olmadığına tanık olabilirsiniz, atacağınız kahkahalar da bonusu. Bu akşam Warner Bros’un salonunda ön gösterimde izlediğim film sayesinde, uzun süredir gülmediğim kadar çok güldüm ve eğlendim. Carl Allen hayatı sıradan, başarısızlıkları tavan yapmış mutsuz bir adam. Eski bir arkadaşının  zoruyla katıldığı seminerden sonra başına gelenler olarak özetleyebileceğimiz filmde; yönetmen Peyton Reed, son zamanlarda moda olan “hayata dair sihirli formüller” vaad eden seminer programlarıyla da ince ince dalgasını geçerken; aşk, dostluk, yardımseverlik temalarının da altını çiziyor. Kısaca yakında vizyona girecek bu filmi kaçırmayın, “yes” sözünü her duyduğunuzda yüzünüze geniş bir gülümseme yerleşeceğine eminim.
Filmin videosunu izleyebileceğiniz web sitesi ise “http://yesisthenewno.warnerbros.com/”


“İmdat” sadece bir Beatles şarkısı değildir…

Hava soğuk ve gri, ruhu daraltacak kadar karanlık bir sabah. Düne kadar, böyle havalarda mutsuz ve huzursuz birine dönüşürdüm. Bu sabah ise kendime Nick Vujicic‘i hatırlatıp, sağlıklı, mutlu ve varlıklı olduğum için yaradana şükrettim. Onunla ilgili yazacak ve konuşacak çok şey var, ama şimdilik sizlerle sevgili dost Ali Haydar Ünsal‘ın blog yazısını paylaşacağım. Zaman içerisinde hem size, hem kendime ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmak için Nick’in videolarını paylaşırım. Bugün sizlere bir başka yazının hatırlattıklarını anlatmak istiyorum. “Help! – Not Just a Beatles Song” “İmdat, sadece bir Beatles şarkısı değildir” başlıklı yazıyı okuduğumda, zorluklarla geçen 2006 yılını hatırladım. Zaman zaman hepimiz sıkıntılı dönemler yaşarız. Dertlerimizi paylaşmak istemediğimiz, başımıza gelenlerin herkes tarafından bilinmesinden hoşlanmadığımız, bizlere acınmasını istemediğimiz zamanlar. Ne kadar yanlış bir düşünce. Eğer dostlarımız varsa, sıkıntılı zamanlarımızda bizim için hissedecekleri en son şey acımak olacaktır. Sessizce çığlık attığınız zamanlarda kimsenin sizi duymasını anlamasını beklemeyin. Atasözlerimizin bazıları böyle durumlara çok uygundur, “Derdini söylemeyen derman bulamaz”, yaşadığınız sorun her neyse içinden çıkamayacağınız kadar sizi daraltmadan birileriyle paylaşmayı deneyin. Belki derdinizin tam çözümünü bulamaz ama arkadaşlarınız, aileniz ve sevdikleriniz kendinizi iyi hissetmeniz için ellerinden geleni yapacaktır. Tabii yapılacak yardımların ve desteklerin, incelikle ve karşı tarafı incitmeyecek biçimde olması da önemli. Maddi anlamda dibe vurduğum günlerde, dostlarım normalden daha sık ziyaretime gelir olmuşlardı. Bana moral ziyareti yaptıklarını söylerken, elleri kolları dolu geliyorlar, farenin düşşe başını yarabileceği boşluktaki buzdolabımı tıka basa doldurup gidiyorlardı. “Çaya geldik, teras sefasına geldik, alışveriş yaparken gözüme ilişti sen çok seversin dayanamadım aldım” gibi bahanelerle beni kırmamaya çalışarak destek verdiler. Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde, küresel krizi de fırsat bilen firmalarda bir çok kişi işsiz kaldı. Arkadaşlarınızı dostlarınızı arayın, hatırlarını sorun, seslerinden anlayamazsanız mutlaka görmeye gidin, sessizce haykırdığı yardım çağrısına belki biraz da olsa destek verebilirsiniz. Hepimizin kemerlerini sıktığı bir dönemdeyiz, hatta annemin deyimiyle “ne kemeri kızım, sıka sıka kemer mi kaldı” dediği durumdayız. Ama geleneklerimiz, ağızlara pelesenk olan dini inanışlarmız, bize olanları olmayanlarla paylaşmamızı söylüyor. Haydi çekinmeyin, arayın dostlarınızı, bolluk aslında yüreğimizde, gülüşümüzde ve hissettiklerimizde.
Sevgi ile kalın…


Sayfalar:1...5253545556575859