:::: MENU ::::
Browsing posts in: Blog

” Hayatım darmadağınık. Fırsat bulur bulmaz bir düzene koyacağım” #Kitap

Okuyacağınız satırlar, Steven Harrison‘un “Olduğun yere varmak (Getting to where you are)” isimli kitabından alınmıştır. Bir dost vermişti okumam için. Sayfalar arasında ilerledikçe, yazı başlığı yaptığım cümleyi, bu aralar pek çok arkadaşımdan duyduğumu hatırladım ve bu bölümü sizlerle paylaşmak istedim. Kitabı bulup ilk fırsatta okumanızı öneririm.

Bu yazıyı ilk kez 29 Temmuz 2010 tarihinde yazmıştım, yaşadığımız dönemde hatırlatmak birilerinin daha hayatını kolaylaştırabilir diye düşündüm. Muhabbetle…

Denetimden çıkmış yaşamlarımızın gerçekliğini değiştirmeye gerek duyduğumuza dair esaslı kavrayışla yüzleşelim; yalnızca, kendi kendine hizmet eden olumsuzluğumuz tarafından yakıtı sağlanan kayıtsızlık yolunda, yalpalayarak görevden göreve koşan yaşamlarımızda ne yaptığımız apaçık ortada; erteliyoruz. Zamanı belirliyoruz. “Zamanım olur olmaz bir düzene başlayacağım”. “Sonra”. “Yarın”. “Gelecek ay”. “Gelecek yıl”. “Çocuklar üniversiteye gidince”. “Emekliye ayrıldıktan sonra”.

Ertelemenin sorunu, elbette işe yaramamasıdır. Yoksa erteleme, insan ruhunun güzelim niteliklerinden biri olurdu gerçekten.

Bir an için dolu çöp kovasının boşaltılması gerektiğini hayal edin. “Yarın yaparım”. “Bu gece çöpü dökmek istemiyorum”. Erteleme en incelmiş halindedir. Etkilidir. Kesindir. Sorun, en azından yarına kadar çözülmüştür. Enerji korunmuştur. Yarın, aynı çöp, aynı sorun, aynı karşılık. “Yarın yaparım”. Her gece böyle sürer gider. Aylar geçer. Bunun gerçekten işe yarayıp yaramadığını düşünün.

Gerçekte, çöp bütün eve yayılmakta ve kokmaktadır. Zararlı gazlar salgılanmaktadır. Pisliğin içinde böcekler yumurtlamaktadırlar. Sonunda komşular sağlık ekiplerini çağırırlar. Sosyal Hizmet Bürosu çocuklarınızı alıp götürür. Evi ipotek eden şirket, malını korumak için evi geri almaya karar verir. Erteleme yalnızca bizim zihinlerimizde işe yarar. Gerçekte bir işe yaramaz.

Bu açıktır. Yaşamlarımızı değiştirmek bu açıklığın dışında kalır elbette. Değişimin her zaman daha sonra gerçekleşmesi gerektiğine inanmış görünüyoruz. Ancak değişimin şimdi olması gerektiğini de biliyoruz. Değişimin gerçekleşmesi için başka yer ve zaman yoktur. Yalnıza şimdi vardır. Zihinlerimiz bize “sonra” nın da olduğunu  söyleyecektir, ama biz sonranın dağ gibi yükselen ve çürüyen çöpler, yaşamlarımızın bulanık karmaşası olduğunu biliyoruz.

Yaşamlarımızı sadeleştirmek, düzene koymak, temizlemek istiyorsak, zamanı şimdidir. Bu gerçeği kavramak, şimdinin içinde bulunan erteleme labirentinin duvarlarını parçalayıp, dışarı çıkmamızı sağlar. Gelecek bu anın içinde çökmüştür. Değişimin anahtarını bulduk, çünkü değişimin nerede oturduğunu öğrendik. Şimdi’yi keşfettik.

Artık, daha fazla mazeretimiz olamaz. Artık, daha fazla yarınlarımız yok. Şimdi, yaşamlarımızdaki şeylerle doğrudan temasımız var; zamanın baskısını ve her şeyi durmaksızın geleceğe iteklemeyi yaratan anlaşmaların ve zorunlulukların ağırlığını artık hissedebiliyoruz.

Gelin, yaşamlarımızı sadeleştirelim. Gelin, varolduğunu bildiğimiz, yaşamın zamansız niteliğini şimdi bulalım. Gelin, varoluşumuzun gerçek anlamını, sevgimizi ve dünya ile aramızdaki bağlantıyı ifade etmenin yolunu şimdi bulalım. Gelin, yaşam ve ölüm hakkındaki sorulardan kaçmak yerine, onlarla ilgilenelin. Birbirimizle, kasıtlı ilişkiler yerine dürüst ilişkiler kuralım. Ayakta kalmaya çabalamak yerine, birleşelim. Korkuyla yaşamak yerine, korkumuzla yüzleşelim. ŞİMDİ.

Yazıda kullandığım fotografı 2017 Kasım ayında Konyaaltı sahilinde çekmiştim, konuyla ilgisi yok, bakanlara huzur versin diye ekledim.


Hello September

September is my birth month. Although it brings us closer to winter, somehow I love autumn. It is a great pleasure to watch nature slowly protect itself. Watching all the leaves changes its like a miracle . Today I wanted to share some quotes that I like. Let’s kick off September with a healthy dose of hope, with a side of enthusiasm.

“We know that in September, we will wander through the warm winds of summer’s wreckage. We will welcome summer’s ghost.” – Henry Rollins

“That old September feeling, left over from school days, of summer passing, vacation nearly done, obligations gathering, books and football in the air … Another fall, another turned page: there was something of jubilee in that annual autumnal beginning, as if last year’s mistakes had been wiped clean by summer.” ― Wallace Stegner

“September days have the warmth of summer in their briefer hours, but in their lengthening evenings a prophetic breath of autumn.” – Rowland E. Robinson

“The first flash of color always excites me as much as the first frail, courageous bloom of spring. This is, in a sense, my season–sometimes warm and, when the wind blows an alert, sometimes cold. But there is a clarity about September. On clear days, the sun seems brighter, the sky more blue, the white clouds take on marvelous shapes; the moon is a wonderful apparition, rising gold, cooling to silver; and the stars are so big. The September storms–the hurricane warnings far away, the sudden gales, the downpour of rain that we have so badly needed here for so long–are exhilarating, and there’s a promise that what September starts, October will carry on, catching the torch flung into her hand.” ― Faith Baldwin

“Outside the leaves on the trees constricted slightly; they were the deep done green of the beginning of autumn. It was a Sunday in September. There would only be four. The clouds were high and the swallows would be here for another month or so before they left for the south before they returned again next summer.” ― Ali Smith

“September! I never tire of turning it over and over in my mind. It has warmth, depth, and color. It glows like old amber.” — Patience Strong

“And so with the sunshine and the great bursts of leaves growing on the trees, just as things grow in fast movies, I had that familiar conviction that life was beginning over again with the fall.” ― F. Scott Fitzgerald

“And then the sun took a step back, the leaves lulled themselves to sleep, and Autumn was awaked.” — Raquel Franco

 


Yarın yeni bir gün

“Kalbinize her günün o yılın en iyi günü olduğunu yazın.

Gününe sahip çıkan zengindir. Gününü huysuzluk ve endişenin işgal etmesine izin veren kimse gününe sahip değildir. Her günü bitirin ve onunla işiniz gerçekten bitsin. Bazı gaflar, hatalar ve saçmalıklar hiç şüphesiz güne süzülüp girmiş olabilir. Onları olabildiğince çabuk unutun.

Yarın yeni bir gün. Ona iyi ve sakinlikle, eski saçmalıklarınızın ağırlık yapamayacağı yüksek bir ruh haliyle başlayın.

Bu yeni gün; umutları ve davetleriyle, dünün bir anıyla bile harcanamayacak kadar kıymetli!”

Ralph Waldo Emerson

 

Kullandığım görseli, 2013 yılı 4 Eylül’ünde Bodrum limanında çekmiştim.

 

Yukarıda paylaştığım sözler, Mor Alev sayfasında yayınlanan yazının bir bölümünden alıntıdır. Yazının tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz  https://moralev.com/2022/05/13/2022-wesak-ay-tutulmasi-mor-alev-gokyuzu-ile-yukselis-raporu/

 


İlham Kaynakları ve İlham Verenler

Bugün sizlere Koray Kışlalı’nın zarif mesajıyla haberdar olduğum iki keyifli kaynağı tanıtmak istiyorum; “İlham Verenler” ve “İlham Kaynakları”.

Önce “İlham Kaynakları” web adresinden söz edeyim. Sayfayı tıklayıp dolaşmaya başladığımda böyle bir kaynağı nasıl atlamışım diye pek hayıflandığımı itiraf etmeliyim. Her biri birbirinden yaratıcı müthiş adreslere ulaşabiliyorsunuz. Tasarım, sanat ve benzeri alanlarda çalışmalar yapan içerik üreten kişilerin, farklı “ilham kaynakları” keşfederek üretimlerini zenginleştirmelerine katkıda bulunan yayınları derlemeyi görev edinmişler ve sizler de incelediğinizde göreceksiniz ki çok emek verilmiş leziz bir yayın olmuş. Benim gibi bir hiperaktifin saatlerce kendini kaybedeceği, zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağı bir kaynak olduğunu da mutlaka eklemeliyim. ????

Diğer keyifli adres de Mart 2017 tarihinden bu yana yayında olan “İlham Verenler”. İletişim, tasarım, medya, sanat alanlarındaki işleri ve eserleri ile tanınan kişilerle yapılan söyleşilerin yayınlandığı, katılımcısı ve okuyucusu arasında faydalı bir iz bırakma arzusunda olan bu mini röportaj dizisini okumaya başladığınızda kolay kolay ayrılamayacaksınız linkten. Bir diğer ayrıcalığı da; kendi alanlarındaki işleri-eserleri ile gurur duyan tüm ziyaretçilerin ve okurların katılımına açık olması. Sizler de kariyerinizde keşfettiğiniz öneri ve tavsiyeler ile bu mini yayına katkı sağlamak isterseniz, mesajınızı “bilgi[at]ilhamverenler.com” e-posta adresine iletebilirsiniz.
Sevgiyle ve muhabbetle…
“İlham Kaynakları” http://ilhamkaynaklari.com
“İlham Verenler” http://ilhamverenler.com


Doğrulama yapmadan KAN ARANIYOR mesajı paylaşmayın!

blood-group

Değerli dostlarım daha önce de bu konuda defalarca hem Facebook, hem de Twitter üzerinde uyarı mesajları yazdım, çok fazla dikkat eden olmamış anlaşılan. Kalıcı olması için blogda bir yazı olarak yayınlamaya karar verdim.

Lütfen KAN ARANIYOR paylaşımlarınızı doğrulama yapmadan kullanmayınız. Gördüğünüz mesajın kimden geldiğinin önemi yok, sizden önceki arkadaşınızın kontrol etmediğini varsayarak MUTLAKA mesajdaki telefonu arayıp doğrulama yapın.
Az önce sabah gördüğüm bir mesajdaki telefonu aradım, numaranın sahibi o kadar bezmiş ki aramalardan, sürekli meşgul tuşuna basıyor, iyi bir insanmış cevaplamadı ama sms ile yanlış bilgi olduğunu belirtti.
Yanlış bilgiyi paylaşmanız sizi daha iyi ve duyarlı yapmıyor, doğrulama için azıcık vakit ayırırsanız; hem hastaya, hem yakınlarına iyilik etmiş olursunuz.
Doğrulama yapmada ilk adımım, önce google üzerinde daha önce hangi tarihte benzer paylaşım olduğuna bakmak oluyor. Eğer bir iki günlük zaman dilimiyse, mesajdaki telefon numarasını arayıp kan ihtiyacının devam edip etmediğini soruyorum. Telefon numarası yanlış ise mesaj kaynağından bilgi isteme yoluna gidiyorum. Bu kadar uğraşamam diyen var ise, zahmet edip hiç paylaşmasın lütfen.
Daha önce yaşanan konuşmalardan bazıları o kadar üzücüydü ki günlerce kendime gelemedim. Yıllar önce ölmüş minik evladının kan anonsu için bir anneyle konuşmak, 3 ay önceki ameliyattan sağ çıkamamış gencecik bir delikanlının babasına başsağlığı dilemek çok üzücü inanın.
Duyarlı insanlar olduğunuzu bildiğim sizlerden tekrar rica ediyorum; LÜTFEN doğrulama yapmadan kan arama mesajı paylaşmayın, zaten üzütüsü olan insanlara defalarca eziyet edilmesine sebep olmayın.
Hepinize sağlıklı, huzurlu günler dilerim.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Görsel kaynağı: http://www.idietitian.in/wp-content/uploads/2016/05/blood-group.jpg


Huzurlu Bir Hayat İçin İpuçları

olumlama

Pazar günü sevdiğim bir dostumla epey gecikmeli doğum günü kutlamamı yaparken, uzun zamandır ihmal ettiğim bir noktaya dikkatimi çekerek ” olumlu cümleler kur ki istediğin ve söz ettiğin yan yana durabilsin” demişti. Tabii ben yine günlük hay huy içinde not almayı atlayıvermiştim.
Suret kitabında, değerli dost Ömer Taylan Tuğut’un yazdığı notları görünce sevinçle gülümsedim kendi kendime, tam aradığım bilgileri paylaşıvermişti. Kalıcı olsun ve her aradığımda “ay neredeydi bu ya hu” diye hayıflanmamak için bir blog yazısı ile paylaşmaya karar verdim. Hepimize şifa olsun.
Sevgiyle ve muhabbetle…

1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani “Hasta olmak istemiyorum” yerine “Sağlıklıyım” gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.

2. “İstiyorum” ifadesinden kaçının. “Mutlu bir hayat istiyorum” demek yerine “Mutlu bir hayata sahibim” deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.

3. Cümleler hedefinizi net içersin. “Zayıflıyorum” gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak “55 kilodayım” , hatta “55 kiloda olduğum için şükürler olsun” deyin.

4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.

5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. “Çok mutlu olacağım” demek yerine “Çok mutluyum” deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.

6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. “Bana saygı göstersin” demek yerine, “saygı görmeyi hak ediyorum” deyin.

7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye niyet ediyorum/ hazırım/ başlıyorum, kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.

Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne serer. Vücudumuzun 4’te 3’ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize, sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.

Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız, mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.

Olumsuz cümleleri şimdiki zaman kipinde değil, geçmiş zaman kipinde söyleyin: İlişkilerim kısa sürüyor yerine Bugüne kadar ilişkilerim hep kısa sürdü deyin. Böylece kendinizi bütün yeni ihtimallere açarsınız.

Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün “zenginim” deyip, yakında zengin olmanız zor. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.

Notlar için kaynak : http://www.zestcoaching.com/olumlama-cumleleri.html

Görsel kaynağı : http://2.bp.blogspot.com/-sgwUEM16uao/VPWkewFXsKI/AAAAAAAAQBQ/LuFxKeGI48U/s1600/i%2Bam%2Bme.jpg


Okur Sayınızı Nasıl Arttırırsınız ?

Blog yazmaya başladığımda, keyfimce yazabilmek için reklam almadan bu işi sürdürmeye karar vermiştim. Yıllardır da bu konuda gelen teklifleri nazikçe geri çeviriyorum. Amacım hem kendimi oyalamak, hem de okuyanları eğlendirecek, bilgilendirecek yazılar yazmak. Ben de yüzbinlerce kişi tarafından okunan bir blog yazarı olmak isterdim ama bunun için gerçekten çok fazla emek harcamak gerektiğini de adım gibi biliyorum 🙂

violets

Sadece vakit geçirmek ve oyalanmak amacıyla yazmıyorsanız, okur sayınızı arttırmak için gayret göstermelisiniz. Size günde 50.000 yeni okur/takipçi kazandıracağını söyleyen şarlatanlara kulak asmayın. Böyle sihirli formüller yok, olsa bile uzun vadede işinize yaramayacakları herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Blogunuza dışarıdan bakmayı öğrenin, sayfayı oluşturan ve yazıları yazan siz değilmişsiniz gibi yeniden değerlendirin hepsini. Kendinize şu soruları da sormayı deneyin:
-Bu blogu okumaktan keyif alır mısınız?
-İçerikler ilginizi çekiyor mu?
-Görseller konuyla ilgili ve özgün mü?
-Sosyal medya paylaşım düğmeleri doğru çalışıyor mu?
-Takip düğmesi işe yarar ve görünür bir yerde mi?
Bu sorulara evet cevabı verdiğinizde önemli bir adımı başarıyla atmış sayılırsınız.

İkinci adım devamlılığı sağlamak olmalı. Siz de benim gibi bu konuyu gayet iyi bilen ama uygulamakta zorlananlardansanız ve okur sayınızı mutlaka yükseltmeyi hedefliyorsanız her hafta yeni bir yazı yazmalısınız. Blogunuza abone olup, heyecanla yeni yazınızı bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattığınızda hızla okur kaybedeceğinizi de bilmelisiniz. Okur sadakati konusunda en önemli anahtar ve bana göre gerçek “sihirli formül” devamlılık sağlamanız ve sıkça yazmanızdır.

Blogunuzu başkaları için ilginç hale getiren en önemli malzeme yazdıklarınızdır. Bu nedenle yazdıklarınızın ilginç, bilgilendirici ve iyi yazılmış olmasına özen göstermelisiniz. Dilbilgisi hataları okuyana işkence oluyorsa hızla blogunuzu terk edecektir. İnternet üzerinde çok sayıda kaynaktan doğrulama yapabilir, word dökümanından yazım denetimi yardımı da alabilirsiniz.

Bir diğer önemli detay da yazınızda kullanacağınız fotograf, infografik veya diğer görsellerdir. Kişisel tercihim, genellikle kendi çektiğim fotografları kullanmaktan yana tabii. Eğer başka birinin fotografını kullanmak zorunda kalırsam da mutlaka kaynak belirtmeye çalışırım.

wisterias

Diğer blog yazarlarıyla etkileşimde olmak, yazdıklarını paylaşmak, okuyup beğendiğiniz yazılarına yorum bırakmak da önemli bir detay. Tabii sizin blogunuza bırakılan yorumları da mutlaka cevaplayın, yorum yazan geri dönüp okumasa bile, sizin önem verdiğinizin bilinmesi gerekir.

Blogunuzu okutmanın en önemli adımı içerik ama diğer bir önemli nokta da yazdıklarınızın görünürlüğünü sağlamanızdır. Sosyal medya paylaşım düğmelerinizin önemi de burada devreye giriyor. Google Plus, Twitter, Facebook, Instagram vs üzerinde yazınızın linkini etkileyici bir görselle paylaşmanız size yeni okurlar kazandıracaktır. Toplulukların önemini de asla göz ardı etmemelisiniz, paylaşımlarınızda blog topluluklarını etiketlemeyi ihmal etmeyin lütfen.

Buraya kadar okuduklarınızı uyguladığınızda hemen mucize yaratmasa da, uzun vadede size yarar sağlayacağından eminim. Umarım okuduklarınız sizin de hoşunuza gitmiştir ve yardımı olacağını düşündüğünüz dostlarınızla da paylaşırsınız. Tekrar hatırlatmak isterim gerçek mucize formül; ilgi çekici içerik yaratıp, düzenli yazmak bunu asla unutmayın.
Sevgiyle ve muhabbetle…


En Eski ve En Sevilen Bloglardan Olmak

Anlık paylaşımlarla kolaya kaçmak işime geldiğinden olsa gerek, bloguma yazı girmeyi bir süredir eskisi kadar sıkça yapmıyorum. Arada “aman zaten okuyan da yok”, “laptopun klavyesi o kadar eskidi ki kendi başına kararlar veriyor, yazmayı zorlaştırıyor” diyerek tembelliğe bahaneler bulduğum da oldu. Geçtiğimiz haftalarda sevgili Simto’nun bir yazısı üzerine, “silkeleneyim de kısa aralarla yazayım” dedim, aradan yine zaman geçti. Sevgili Süleyman Sönmez’in özenle güncellediği “Türkiye’nin En Sevilen Blog Siteleri” yazısında ve yine güzel bir derlemeyle evrengünlüğü.net’ in “Türkiye’nin En Eski Blogları” listesinde de yer alınca harekete geçip yazmak kaçınılmaz oldu 🙂

gunesintamicinde

Blog yazmaya 11 yıl önce 2005 yılında blogcu.com platformunda başladım. Günlük hayatın hayhuyu, aile büyüklerinin bozulan sağlık durumları vs. derken unuttum gitti. E-Tohum toplantılarından birinde tanıştığım, yaratıcı çalışmalarına ve girişimci ruhuna her zaman saygı duyduğum sevgili Burak Dönertaş‘ın harika sürprizi ve kesintisiz desteğiyle 8 Eylül 2008 den beri kendi alan adımla açılan blogda yazmaya başladım. Yıllardır en ufak sorunumda, olur olmaz saatlerde “Buraaak imdaat” çığlıklarıma sabırla yanıt verdiği, çözümler ürettiği için ona hep minnetar kalacağım 🙂

Bloguma reklam almamaya karar vermem çok sayıda arkadaşıma yanlış, hatta garip gelmişti. Burası benim oyun alanım, kimsenin yazdıklarıma karışmasından hoşlanmayacağımı bildiğim ve reklamcıları pek iyi tanıdığım için böyle bir karar almıştım. Yıllar içinde de doğru bir karar aldığım defalarca kanıtlandı. Çevreye, hayata, yaşanan olaylara verdiğim tepkiler paralelinde gönlümce yazdım çoğu zaman, yazmaya da devam edeceğim.

Denemediğim, gözümle görmediğim şeyleri paylaşırken özenli olmaya çalıştım. Yıllar içinde halkla ilişkiler ve reklam şirketlerinde çalışan dostların “ama bültenimize yer vermedin” sitemlerinden kurtulmak, çok fazla reklam kokan yazılar yazmak zorunda kalmamak için ayrıca bir de wordpress uzantılı blog açtım bilgilendirme amaçlı, ilk elden tanık olmadığım duyuruları da oradan paylaşmaya başladım.

Yazmayı, yaşadıklarımı, deneyimlediklerimi paylaşmayı seviyorum. Hem belki böylece birilerinin hayatına dokunur, farklı görüşleri değerlendirmelerine neden olur, hatta yapabilecekleri hatalardan korunmalarına yardımcı da olabilirim diye düşündüm yazarken.

Yazımı sevgili Süleyman Sönmez’in blog yazısından bir alıntıyla sonlandırayım:
“Lütfen bu güzel insanların daha çok okunması için bu sayfayı sosyal medya hesaplarınızda, bloglarınızda duyurun. Destek bulsunlar kapanmasınlar. Okunan blog açık kalır…”

Yıllardır yazdıklarıma değer verip okuyan, paylaşan, yorum bırakan herkese çok teşekkür ederim. Yazmaya devam kararımda sizlerin desteği çok büyük, sağ olun var olun.

Sevgiyle ve muhabbetle…