:::: MENU ::::
Posts tagged with: anne

Pazarlama Bayramlarının En Büyüğü: Anneler Günü

Pazarlama bayramlarının en büyüğü olan Anneler Günü için markalar ve ajanslar yaratıcılıkta sınır tanımıyorlar bu yıl da. Hediye seçenekleriniz ise pırlantalı takılar, cilt kremleri ya da küçük mutfak aletiyle sınırlı. Bu saçmalıkları anlatmak için devasa bütçeli reklam kampanyaları yapıp hem geleneksel mecralarda, hem de sosyal medyada paylaşmak pek revaçta. Aklı başında diye düşündüğüm çok sayıda insan da, anneler ile ilgili hashtagler yaratıp twitter ve instagramda rüzgar gibi esiyor. Büyük olasılıkla henüz anneleri hayatta olduğu için sosyal ortamlarda onlarla dalga geçmeyi marifet sanıyorlar. Yeniliklere ayak uydurmakta zorlanan ebeveynlerine destek olup, yeni çağa uyum sağlamalarına yardımcı olmak epey emek istiyor tabii.
Anneleri ev işlerine hapseden hediyelere oldum olası sinirlenirim; kadıncağız zaten bıkmış ev işi yapmaktan, sen de ona hediye diye mutfak robotu ya da ütü alıyorsun, aferin yıldızlı pekiyi verelim bu harika düşüncen için. Kendi el emeğiyle, özenle ve sevgiyle hazırlanmış armağanlara ne oldu. Bir gün de olsa annenizin istediği gibi davranmak; mesela odanızı derli toplu tutmak, birlikte neşeyle kahvaltı etmek, yürüyüş yapmak, hatta uzun zamandır sizi götürmeye çalıştığı sevmediğiniz akraba ziyaretine gitmek ona vereceğiniz hediyelerin en güzeli olabilir.
Annelerinize yılın bir günü hediyeler alıp sahte gülücüklere boğmak yerine; sizinle konuşurken laflarını ağızlarına tıkmamayı, yanlış olduğunu düşündüğünüz davranışlarında sevgiyle sarılarak birlikte çözüm aramayı, sizi yapmaya zorladıkları işlerden kurtulmak istiyorsanız da kırmadan söylemeyi deneyin. Böylelikle aradan yıllar geçip de kendiniz ebeveyn olunca, birlikte geçirdiğiniz zamanları gülümseyerek hatırlayacaksınız.
Yüreğindeki sevgiyi, şefkati, ilgiyi; hiç karşılık beklemeden, ihtiyacı olan bütün canlılarla cömertçe paylaşabilen hemcinslerimi saygıyla selamlıyorum. Görseldeki mor salkımlar da ruhlarına iyi gelmesi için bütün hemcinslerime armağandır.


Anneme veda

Olmadı, yazamadım, yüreğimden geçenleri bir türlü kelimelere dökemedim, neler hissettiğimi anlatmak istiyorum ama hala tam anlatamıyorum.

4 Eylül 2011 sabaha karşı yine erkenden uyandım, elektriklerin kesik olduğunu fark ettim. Bir gece önce oldukça keyifsiz ve bilinci kapalıya yakın olan anneme bakmak için odasına gittim. Yüzünde garip bir ifade vardı, gözleri kapalıydı ama uyur gibi değildi sanki. Mantığım algıladı ama hislerim kabullenmedi, hemen nabız bulmaya çalıştım, bedeni soğuktu, terlemiştir belki ondandır diye düşünmeye çalıştım. Sonra hemen teyzemi uyandırıp 112 den ambulans çağırdım. İkimiz de aslında ne olduğunun farkındaydık ama birbirimizi doğrulamazsak gerçek olmayacaktı sanki.

Annem ve Babam 1978 Philips kokteyl parti

Uzun yıllardır bu duruma hazırlıklı olduğumu düşünüyordum, mantığım
devreye girmişti ve mekanik olarak yapmam gerekenleri yapıyordum ama ruhumda fırtınalar kopuyordu. 112 doktoruna “ne olur tekrar bakın, ben baktığımda az da olsa nefes alıyordu” diyen ses benimki miydi? Size de olur mu kendi sesinizi duyup yadırgar mısınız? Öyle bir andı işte.

Evren yine garip bir şaka yapmış, tam da doğduğum günün sabahında, beni doğuran annemi geri almıştı. Daha önce yazmıştım, uzun süredir Alzheimer denen menhus illetle yaşıyordu annem. Otoriter, şöyle bir bakışla yanlış yaptığınızda sizi kendine getiren o güçlü kadın gitmiş, onun yerine çevresiyle olan ilişkisi minimuma inmiş bir yabancı gelmişti. Beni; olduğum kişi olabilmem için sabırla eğiten, hayattaki duruşumu, toplum içindeki davranışlarımı şekillendiren, rehberim, ilk öğretmenim oydu. Kendime güvenmeyi, kendime saygı duymayı, değer yargılarımı geliştirmeyi ondan öğrendim. Yıllar içinde aldığım eğitimlerle pekişen kimliğimi temelde hep ona borçluyum.Hiç çocuk sevmediği halde; 3 çocuğunu da iyi insanlar olmaları için eğiten, kişiliklerini geliştirmeleri için destek olan, denizci olan kocasının evden uzakta olduğu yıllar boyunca otorite olan, bizleri vıcık vıcık kucaklamasa da, sevgisini gözlerinden okuyabildiğimiz, kelimenin tam anlamıyla yemeyip yediren giymeyip giydiren bir anneydi o. Kızkardeşim ve ben zaman zaman onun yönlendirmelerine vızıldandığımızda “anne olunca beni daha iyi anlayacaksınız” derdi hep. Öyle de oldu, neler demek istediğini, nasıl bizleri hayata hazırladığını anne olunca çok daha iyi anladım.

Daha fazla yazamıyorum, ışıklar içinde yat anacığım, yaşarken bulamadığın huzuru orada bulduğunu umuyorum.

Anneme
Hasta Yakını Olmak
Alzheimer Denen Menhus İllet


Hasta yakını olmak…

Hasta olmak mı zor, hasta yakını olmak mı? Ne zor bir soru, yumurta-tavuk sonsuzluğu gibi. 2000

Annem ve Babam 1978 Philips kokteyl parti

Annem ve Babam 1978 Philips kokteyl parti

yılından bu yana; önce küçük teyzemin beyninde oluşan tümör, ameliyatı ve klostrofobisi olduğu için her yıl MR-tromografiye onunla birlikte girmem, sonra alzheimeri hızla ilerleyen ve 4 yıl çektikten sonra vefat eden büyük teyzem, yatalak olan babam ve şimdi de alzheimer ikinci devreyi süren annemle hasta yakını rolündeyim. Her ne kadar hayattan almam gereken dersler var diye düşünmeye çalışsam da çok zorlandığım zamanlar oluyor. Hasta yakını olmak, hasta olmaktan daha zor. Benim de onlar gibi ilgiye, bilgiye ve yardıma ihtiyacım oluyor. Alzheimer’lı bir hasta yakını olmak ise en zoru. Annenizle ve babanızla en güzel günlerinizi geçirecekken neredeyse onlara annelik etmeye başlamak hiç de kolay değil. Sevdiğiniz birinin gün geçtikçe sizden ve dünyadan uzaklaştığını öğrenmek ve bununla baş etmeye çalışmak başlı başına bir meslek gibi. Annemin hastalandığını farkettiğimde ilk hissettiğim öfkeydi. “Neden ben, neden annem? Herkese yardım etmeye çalışıyorum, kimseye bilerek kötülük etmem, bu durumu hak etmedim” diye düşündüm günlerce. Üzülmekle bir yere varılmayacağını bildiğim için toparlandım. Aynı sıralarda hayat bana anlamsız şakalarından birini daha yaptı, yürüme zorluğu çeken ve bu nedenle sürekli altını bağlamak zorunda kaldığım babam, bir an başımı çevirdiğimde düşüp kalça kemiğini kırdı. Başarılı bir ameliyat geçirmesine rağmen yürümeyi reddetti ve iyice yatalak oldu, şimdilerde özel olarak bakılıyor. Annem yalnız kaldığı için hastalığı daha hızlı ilerlemeye başladı. Çeşitli ilaçlar ve zihinsel aktivitelerle biraz yavaşlatmayı başardık. Ama aynı soruyu 10 dakika içinde 5 kez sormasını engellemek mümkün değil ne yazık ki. Huyunun değişmesine, yeni yeni takıntıları olmasına, bakışlarının her geçen gün daha donuklaşmasına tanık olmak ve katlanmak için peygamber sabrı gerekiyor inanın. Üzülmemin, öfkelenmemin yararı yok biliyorum ama bazen o kadar zor geliyor ki herşey, “yeter artık” diye haykırmak istiyorum. Her gün yapıcı, sevecen ve ilgili biri olmam bekleniyor benden. Tanıyanlarınız genellikle neşeli ve güleryüzlü olduğumu bilirler. Bunu sağlamak için ne çok yöntem geliştirdim bilseniz. Mutlaka kendime zaman ayırmaya çalışıyorum. Bulduğum her fırsatta deniz kenarına gidiyorum, kısa bir süre de olsa hiç bir şey düşünmeden sadece denize bakıyorum. Annemin sevdiği yemekleri yaparken, değişik tarifleri deneyerek kendimi de oyalıyorum. Daha çok okuyorum, yenilikleri takip ediyorum. Uzmanlar kadar konuyu bilirsem, anneme daha çok yardımcı olurum düşüncesiyle yerli ve yabancı kaynakları sürekli tarıyorum. İnternet en iyi dostum, bilgiye olan tutkum belki bir gün işe de yarar.
Bir başka yazıda alzheimer denen illeti nasıl tanıyabileceğinizi neler yapabileceğinizi anlatmaya çalışacağım.Benim hayatımı kolaylaştıran bir örneğim olmadığı için çok sıkıntı çektim, bu nedenle yaşadıklarımdan çıkardığım dersleri, seve seve sizlerle paylaşacağım. Yazıma anneciğim ve babacığımın eski ve yeni fotoğraflarını da ekledim, insanların kendi kendinin karikatürüne dönüşmesi çok acımasız. Umarım bizler daha bilinçli ve daha sağlıklı yaşlanırız.