:::: MENU ::::
Browsing posts in: ŞİKAYETİM VAR

Yeni denizlere yelken açmak…

Istanbul bagrinda hancerler 2004

“Yeni denizlere yelken açmak hayalim var. Denizci bir babanın genleri mi, yoksa maceracı ruhum mu bunu isteyen karar veremiyorum bazen. Babamla çıktığım deniz yolculuklarında geminin burnunun köpüklerle suları yararak ilerlemesini izlemek hep hoşuma gitmiştir. Güzel havalarda gemiye eşlik eden yunuslar, her daim yanıbaşımızda uçan martılar, güneşin denize aksi içime huzur ve mutluluk veren görüntülerdir. O yıllarda internet denen muhteşem çözüme sahip olmadığımız için yeni yerler hakkında bilgi alacağım kaynaklar kitaplar ve dergilerdi sadece. Bulabildiğim bütün kaynaklardan yararlanıp gideceğim rotada nereleri gezmem gerektiğini not ederdim. Daha önce oralara gitmiş birilerini tanıyorsam, ilgilerini çeken ve önerecekleri yerleri sorup yazardım unutmamak için. Yedi denizi gezen babam, hiperaktifin biri olduğundan ilgisi çabuk dağılır, sorduklarıma yarım yamalak cevaplar verirdi sanki, ya da belki araştırıp öğrenirsem daha kalıcı bilgim olacağını düşünürdü, kimbilir. Doğan Kardeş dergisi, Resimli Bilgi, henüz o yıllarda Turkiye’de basılmamış orijinal Brittanica ciltleri ve National Geographic dergileri özene bezene sakladığım kaynaklarımdı. İlgi alanımdaki ülkelerin fotoğraflarına uzun uzun bakar, hayallere dalardım.

Kız Kulesi'nden Istanbul 2004

Şimdilerde uzaklara gitmeyi daha da çok istiyorum. Sadece yeni yerler görmek değil isteğim, bu güzel ülkenin ve yaşadığım şehrin planlı şekilde çirkinleştirilmesine, tarihi eserrlerin yok edilesine tanık olmak canımı acıtıyor, karşı durmaya gücüm yetmediğinden kaçma isteğim artıyor.
Hem babamın işi dolayısıyla, hem de kendi işlerim nedeniyle Türkiye’de, Avrupa ve Amerika’da pekçok yeri gezme şansım oldu. Kıymetini bilmediğimiz, hor kullanıp zarar verdiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Politik amaçlara ve ranta kurban edip yok ettiğimiz doğal güzelliklere, tarihi eserlere sahibiz. Yıllar önce Kavacık sırtlarındaki çirkinliği görüp gözyaşlarına boğulan Japon konuklarımın “siz ne vurdumduymaz bir milletsiniz, bu doğal ve tarihi zenginliğe sahip şehir bizim olsa, onu bir fanusa koyar asla zarar görmesine izin vermezdik” cümlesinin yarattığı utancı hiç unutmuyorum. O zamandan beridir ki İstanbul ile ilgili yıkıcı kararların protesto edileceği her eylemde gücüm yettiğince yer almaya çalışırım. Çarpık kentleşme konusunda bilgilendirebileceğim herkese derdimi anlatmaya çalışırım. Başarım tartışılır, çoğu zaman ellerim göğsümde, gözlerimden yaşlar akarak izliyorum olan biteni, gücüm yetmiyor. En ağırıma giden de, bu güzel şehre 80 li 90 lı yıllarda doğmuş olanların, İstanbul’un tarihi dokusunu görmezden gelip, şehrin siluetini değiştiren gökdelenlere methiyeler yazması.

Çırağan sırtında Conrad oteli 2004

Kadıköy’den vapura binip Beşiktaş’a giderken objektifime takılanlar, Avrupa ülkelerinde asla rastlayamayacağınız bir görmemişlik ve rant hırsı sonucu çirkinleştirilen binlerce yıllık güzelliğin yok oluşu. Menderes iktidarıyla başlayan yozlaşma, 90 lardan sonra iyice hızlandı. Sanki taşralılar bu güzel şehirden intikam alıyorlar. Yaptıkları her eğreti bina, bu şehri biraz daha çirkinleştirmeye yarıyor. Yeniliğe, şehirlerin gelişmesine kesinlikle karşı değilim. Ama bu çalışmalar; tarihi bir şehrin en değerli varlığı olan silüetini değiştirerek olmamalı. Pek güzel manzarası var diyerek 50 lerin başında Hilton’a imar izni verilerek başlanan çirkinleştirme hamlesi, ilerleyen yıllarda hızlanarak 80 lerde Dolmabahçe Sarayı sırtına dikilen Sivasotel (evet bu ad ona daha çok uyuyor) ve İstanbul’un kalbine çirkin bir hançer gibi saplanan Süzer Plaza ile devam etmiştir.

Tabii Taksim meydanı ve civarında altmışların sonları, yetmişlerin başlarında yapılan o zamanki adlarıyla Intercontinetal, Sheraton Otelleri, 80 lerden sonra yükselen Harbiye Orduevi kulesi de unutulmamalı. Yine 60 larda Tarabya’nın en güzel noktasına kondurulan eski Tarabya Oteli (bir ara daha da rezil bir görüntüyle İkitelli de camlı plaza şekline girmişti sonra ne olduysa eski haline benzer şekilde yenilediler), Yeşilköy sahilindeki Çınar Oteli de yanlış yerlerde dikilen binalar. Yıldız sırtlarına Özal zamanı yapışan Conrad Oteli, çirkinliğinden dem vurduğumuz Karayolları binasına inat , son alamet dikiliyor şimdilerde Boğaz sırtına, Tabanlıoğlu projesi olan Zorlu kuleleri. Bunlara, arap zevki çirkinlik abidesi Sapphire’ı da ekleyince görüntü daha da çirkinleşiyor. Şehri yüksek binalarla yenilemek isterseniz, silueti bozmayacak yeni ve uzak alanlar seçersiniz. Beylikdüzü, Kurtköy vs. yerlerde yükselen binalara sözüm yok, çünkü tarihi eserlerin sırtına saplanan hançerlere benzemiyorlar. Amaca uygun şekilde “yeniliği” temsil edebiliyorlar. Paris bu konuda en sevdiğim örnektir. Tarihi şehir özenle korunur, duvara el ilanı bile asamazsınız. Nerede kaldı ki tarihi surlara eğlence yeri yapmak. Hiç mi akıllarına gelmemiştir Trocadéro ve Eiffel manzaralı rezidanslar yapmak. Ya da Roma da Colosseum manzaralı bir alışveriş merkezi inşa etmek isteyen hiç mi olmamıştır. Avrupa’nın pekçok şehrinde fazla çaba harcamadan tarihi filmler çekebilirsiniz. Çünkü doku aynen korunmuştur. İstanbul’da ise dönem filmi çekmek artık pek mümkün değil . Adalar’da çekilen birinci dünya savaşı dönemi dizisinde arka planda asfalt yollar görmek beni epey rahatsız ediyor. Geçtiğimiz günlerde dostlarla sohbet ederken Ihlamur Kasrı’ndan kayıklara binilerek gezmeye çıkıldığını anlatan arkadaşımızı dinlerken, şimdilerde orada dikilen kuleler geliverdi gözümün önüne ve uzaklara yelken açmak fikri yeniden düştü içime.”

Ruh halim yine bu şekilde. Dün uzun saatler açık havada gezdim İstanbul’u. O güzelim siluete yapılan bütün saldırılara rağmen hala mağrur, hala güzel bu şehir. İki gün önce, yine rant meraklılarından birinin Haydarpaşa’ya stad yapma konulu beyanatını görünce, yeni denizlere yelken açma isteğim depreşti ve 2010 yılında Martı dergisinde yayınlanan bu yazımı sizlerle paylaşmak istedim, yeniden.


Yiyin efendiler, yiyin; patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

1 Kasım 2010 tarihli yazımı, okuduğum bazı haberler nedeniyle sizlerle yeniden paylaşmak istedim. Tevfik Fikret’in o müthiş şiirinden alıntı yaptığım yazımı ŞURAYA tıklayarak okuyunuz.
Değişen, iyiye giden bir durum yok. Söz verdikleri “istikrar” kendi maddi durumlarında gerçekten sürüyor. Doların geldiği noktaya da ŞURADAN bakabilirsiniz. Gece vakti yangından mal kaçırır gibi kendilerine yaptıkları zamlar, genetiği değiştirilmiş hastalık kaynağı mısır ithalatı kararları, depremle perişan olmuş insanlar üzerinden siyaset yapmaya çalışıp telef edilmeleri midemi bulandırıyor.

19 BİN 300 LİRA (ondokuzbinüçyüz lira) maaş alacaklarmış.

“Yiyin efendiler, yiyin; patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Gün olacak, devran dönecek, hesap vereceğiniz vakitler de gelecek elbet. İnandığınızı iddia ettiğiniz ilahi güç, bir vakit haddinizi bildirecek. O vakte kadar “Yiyin efendiler, yiyin; patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Sayın Kılıçdaroğlu bir çift lafım da size var. Ekibinizden kimler bu işe evet dedi bir listesini verirseniz sevinirim. Gelecek seçimde işimize yarayacak o liste.


Tereciye tere satmak…

Tereciye tere satmak zor iştir. Ustalık ister, incelik ve hınzırlık, hatta azıcık da duygusallık gerektirir. Yakın zamanda denk gelen birkaç olay nedeniyle kendi kendime söylenmek yerine yazıp paylaşayım istedim.
Adı Halkla İlişkiler olan bir mesleği yapmaya karar verenlerin, bu işin en önemli boyutunun “iletişim” ve “insan ilişkileri” olduğunu sindirmeleri gerek. İletişim yeteneği ile doğmamış iseniz geliştirmek için çaba harcamanız gerekir. Son yıllarda İletişim Fakültelerini seçenlerin çoğu bu mesleğin renkli ve eğlenceli olduğunu düşünerek seçiyor sanırım. “Çoğu” kelimesine özellikle dikkat çekmek isterim. Eser miktarda da olsa, aralarında mesleğinin inceliklerine, etik değerlere ve en önemlisi insani yönüne dikkat edenler de var. Onların da çoğu zaten olanakları ölçüsünde kendilerini geliştirmeye devam ederek, ya master yapıyorlar ya da eğitim seminerleri ve workshoplara katılıyorlar.
Milliyet Gazetesi Reklam bölümünde çalıştığım dönemde, haber merkezine ve bizim servise gelen basın daveti ve bülteni sayısı gün içinde üç haneli rakamlara ulaşabiliyordu. Gözlemlediğim kadarıyla, bültenin haber değeri ve kişiye özel hazırlanmış olması, hemen eşitler arasında birinci sıraya çıkmasını sağlıyordu. 94 yılında henüz “e bülten” yollamak güncel olmadığından, fax yoluyla iletilen birbirinin aynısı basmakalıp cümlelerle yazılmış, kime yollandığı belli olmayan bültenler anında çöpü boyluyordu. 95 sonundan başlayarak onlarca global markaya hizmet verdiğim Halkla İlişkiler ve Özel Etkinlik şirketinde basın mensuplarına yollanacak davet ve bültenleri olabildiğince elden teslim etmeye çalıştım. Günlük hayatın karmaşası içinde, size kendi eliyle davet veya bilgi getiren (getirilen bilginin mutlaka haber değeri taşıyor olması ilk şarttır) , hatrınızı soran birini görmezden gelmeniz zordur.
Son zamanlarda adet olduğu üzere tanıtım toplantıları, açılış ve seminerlere basın mensupları yanında blog yazarları da davet ediliyor. Bana yollanan mesajlarda eğer davet adıma değil de “Sayın Basın Mensubu” diye başlıyorsa, gerisini okumam mutsuzluk verici bir hal alıyor ve gideceği yer de genellikle çöp oluyor. Sayıları çift haneli rakamları geçmeyen  sayıda blog yazarına gönderim yapacak iseniz,  lütfen vakit ayırıp ne konularda yazdığına, kim olduğuna, neleri paylaştığına azıcık bakıverin. İlgi alanım olmayan bir konuda paylaşım yapmamı isteyenlerin yaptıkları işi iyi anlatmaları ve dikkatimi çekmeleri gerek. “Kuzguna yavrusu Anka görünür” sözünü aklınızdan çıkartmayın. Hazırladığınız etkinlik, çıkardığınız yeni ürün, gündeme getirmeye çalıştığınız konu her ne ise sizin için çok önemli ve tek olabilir, yaptıklarınıza ilgi göstermesini beklediğiniz kişilere önce, “insan” olduğunu hatırlayarak davranmayı deneyin. Mesela, mesajınıza onun adıyla başlayıp “merhaba” deyin. İnanın gerisi iplik söküğü gibi gelecektir.
Sevgiyle ve muhabbetle…
Gorsel kaynagi

https://resources.workable.com/wp-content/uploads/2013/05/pr-manager.jpg


Markalar ve insanlar

Markanıza, ürününüze ne kadar özen gösterirseniz gösterin, ne kadar şık ambalajlar web siteleri ve ilanlar hazırlarsanız hazırlayın, iyi bilgilendirmediğiniz, kurum kültürü aşılayamadığınız bir eleman bile bütün çabanızı yerle bir edecektir.
Uzun yıllardır “Doğa” markasının imza attığı hemen her ürünü gönül rahatlığıyla kullanırım. Özellikle ekinezya çaylarının tutkunuyum. Neredeyse bir yıldan fazla süredir Levent, Etiler civarındaki satın alma noktalarında bu ürün dışında her ürünleri var. Arada başka markaları, aktardan aldığım işlenmemiş ekinezya bitkisini demlememe rağmen aklımın bir köşesinde hep o ürün var.  
İnternet üzerinden kendilerine ulaşıp derdimi anlattım, ürünü nerede bulacağımın bilgisini rica ettim. Genç bir hanım kızımız filanca bölümden falanca beyin beni arayacağını söyleyerek telefon numaramı istedi. Ne arayan var, ne soran diyerek ertesi gün tekrar aradım. Yine aynı minvalde bir konuşma ve yine sizi arayalım cümlesine “ben sadece ürünü bulabileceğim bir mağaza adı istiyorum” demem üzerine beni beklemeye alıp, bir süre sonra da telefonu kapattılar.
Son 15 dakikadır siteyi inceledim. Belli ki markayı yaratanlar, emekleri boşa gitmesin diyerek epey uğraşmışlar, ama en önemli detayı, yani “insan” faktörünü atlayıvermişler. Dr. Feryal Menemenli’nin çabaları, emeği ve girişimlerine çok yazık oluyor.
http://www.doga.com


İnternet’te Sansüre Karşı Ortak Platform Deklarasyonu

Temel Hak ve Özgürlükler Engellenemez
1. Internet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı engellenemez.
2. Türkiye’de bireylerin, kurumların, ve şirketlerin bilişim alt yapılarını istedikleri şekilde oluşturmaları ve istedikleri servislerden yararlanmaları engellenemez. Sansür ülke ekonomisine de kabul edilemez bir bedel yüklemektedir.
Hukuka Aykırı, Ölçüsüz ve Keyfi İdari İşlem Demokratik Hukuk Devletinde Kabul Edilemez
3. 03 Haziran 2010 tarihinden beri Google servislerine uygulanan dolaylı sansür Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırıdır. BTK ve TİB tarafından alınan karar ve uygulama ölçüsüz ve tutarsız bir uygulamadır. Bu konuya ilişkin yapılan açıklamalarda, idarenin böyle bir yetkisinin olmadığı vurgulanmıştır. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı talebi ile Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 17.06.2010 tarihinde YouTube sitesine erişim sağlayan 44 IP adresini engelleme kararı daha önce yapılan işlemin yetki bakımından hukuka aykırı olduğunu ispatlanmıştır.
4. 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.06.2010 tarihinde verdiği ek karar, yetki sorununu çözmüş bulunmakla birlikte, kullanıcıların anayasal haklarını dikkate almadığı için yanlıştır ve en kısa sürede kaldırılması gerekir.
Sansür Amaçlı Kullanılan 5651 Sayılı Kanun Kaldırılmalıdır
5. Erişim engelleme hukuka aykırı içeriği engellemede yetersiz bir yöntemdir. Mevcut engelleme yöntem ve araçlarının hiçbiri hukuka aykırı olduğu veya çocuklar açısından uygun olmadığı iddia edilen içeriğe ulaşmayı engelleyecek etkili bir çözüm sunmamaktadır. Erişim engelleme ile iddia edilen suçu işleyenden ziyade tüm Internet kullanıcıları cezalandırılmaktadır. Eğer filtre kullanımı gerekli görülüyorsa, bu kullanım bireyler tarafından kendi kişisel bilgisayarları üzerinde gerçekleştirilmelidir.
6. Ayrıca, engelleme kararları sadece hukuka aykırı olduğu iddia edilen içeriğe değil, bu sistemlerin tümünün çalıştığı tek bir alanın içeriğinde bulunan milyonlarca yasal sayfa ve dosyaya da erişimi imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle, 5651 sayılı Kanun ve uygulaması, Anayasa’da öngörülen ve AİHM tarafından geliştirilen zorunluluk ve orantılılık testlerinin gereğini yerine getirememektedir.
7. 5651 Sayılı Kanunun uygulanması sansürle aynı kapıya çıkmaktadır. Türkiye’de mahkeme kararları ve idari engellemelerle 5000’den fazla web sitesi şu anda erişime kapatılmış bulunmaktadır. Yüzlerce web sitesi de 5651 Sayılı Kanun’un kapsamı dışında engellenmiştir. Mevcut rejimin taşıdığı esasa ve usule dair eksiklikler ifadeyi sansürleyen ve susturan bir yapı oluşturmuştur. Kanun ve uygulamasının etkileri geniştir, yalnızca ifade özgürlüğünü değil, özel yaşamın gizliliğini ve adil yargılanma hakkını da ihlâl etmektedir. Demokratik bir toplumda sansürün bu ölçüde yaygınlaşması kabul edilemez.
8. 5651 Sayılı Kanun Kaldırılmalıdır. 5651 Sayılı Kanun, çocukları hukuka aykırı ve zararlı İnternet içeriğinden korumak amacıyla hazırlanmıştır. Fakat benimsenen engelleme politikası, hükümetin çocukları koruma amacının çok ötesine geçmektedir. Uygulamada yaygın olarak görünen sonuç, hukuka aykırı olmayan içeriğin ve 03 Haziran 2010’dan itibaren Google şirketinin Türkiye’den milyonlarca kişi tarafından kullanılan 40’a yakın servisine yetişkinlerin erişiminin ve bu servislerin kullanılmasının yasaklanması olmuştur.
Çocukların Zararlı İçerikten Korunması için Öngörülen Devlet Politikası Yetişkinleri Etkilememelidir
9. Hükümet, mevcut politikası yerine çocukları gerçekten zararlı İnternet içeriğinden korumak için yeni bir politikayı katılımcı bir şekilde geniş kamuoyu desteği (sivil toplum, akademi, ve özel sektör) ile geliştirmelidir. Ancak bu yeni yapılanma, çoğunluğun ahlaki değerlerini diğerlerine dayatacağı bir çalışma olmamalıdır. İnternet düzenlemesine ilişkin yeni politika, ifade özgürlüğüne ve yetişkinlerin her türlü İnternet içeriğine erişim ve tüketim haklarına saygı temelinde geliştirilmelidir. Bu ilkeleri içeren yeni politika, şeffaf, açık, katılımcı, ve çoğulcu bir yöntemle belirlenmeli ve hayata geçirilmelidir.
10. Vatandaşların Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerini korumak hükümetin ve idarenin asli görevidir. Bu güvencenin sağlanmaması halinde sorumluların istifa etmesi demokratik bir toplumun zorunlu sonucudur. Bu nedenle, yukarıda sayılan önlemleri en kısa sürede almamaları halinde gelişmelerden sorumlu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı İnternet Daire Başkanlığı Başkanı Sayın Osman Nihat Şen, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Sayın Tayfun Acarer ve Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın istifa etmesi acil bir zorunluluk haline gelecektir.
IMZALAYANLAR:
1.Cyber-Rights.Org.TR – http://privacy.cyber-rights.org.tr/
2.İNETD (Internet Teknolojileri Derneği) – http://inetd.org.tr/
3.Türkiye İnsan Hakları Vakfı – http://www.tihv.org.tr/
4.Bianet, Bağımsız İletişim Ağı – http://bianet.org/
5.Elektrik Mühendisleri Odası – – http://www.emo.org.tr/
6.Türkiye Gazeteciler Cemiyeti – http://www.tgc.org.tr/
7.Türkiye Kütüphaneciler Derneği-TKD – http://www.kutuphaneci.org.tr/
8.Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği – UNAK – http://www.unak.org.tr
9. Linux Kullanıcıları Derneği – http://www.lkd.org.tr
10. TiEV – Tüm Internet Evleri Derneği – http://www.tiev.org.tr/
11.Sakarya Bilişim Sektörü Derneği (SABİDER) – http://www.sabider.org/
12.Bilgi Teknolojileri ve Eğitim Derneği (BİLTEDER) – http://www.bilteder.org.tr/
13.Pardus Kullanıcıları Derneği – http://www.pkd.org.tr/
14.Türkiye Zeka Vakfı – http://www.tzv.org.tr
15.Java Teknolojileri ve Programcıları Derneği – http://www.jtpd.org/
16.İnsaat Mühendisliği Odası http://www.imo.org.tr
17.Bilisim Muhabirleri Derneği http://www.bmd.org.tr
18.SansüreSansür – http://sansuresansur.org/
19.Arı Hareketi – http://www.ari.org.tr/
20.Netdaş  – http://www.netdas.org
21.Engelli Web – http://engelliweb.com/
22.Ekşi Sözlük – http://sozluk.sourtimes.org/
23.Korsan Partisi Oluşumu- http://korsanpartisi.org
24.Gelecekonline – http://www.gelecekonline.com
25.Neonebu.com – http://www.neonebu.com/
26.Alternatif Bilişim – http://alternatifbilisim.org/
27.Millimotor.com / millitup.com
28.3H Hareketi – http://www.3hhareketi.org/
29.Korsanparti – Korsan Partisinin Korsanı – http://friendfeed.com/korsanparti
30.Sunipeyk – http://www.sunipeyk.com/
31.MMistanbul.com – http://mmistanbul.com
32.Muz Cumhuriyeti – Sansüre Karşı Ekşi Sözlük Zirvesi – muzcumhuriyeti@googlegroups.com
33.Yeşiller Partisi Korsan Cephesi – http://www.ypkc.org/
34.Antikapitalist Öğrenciler – http://www.antikapitalistogrenci.org/
35.Fotograf Web TR – http://www.fotograf.web.tr/
36.Genç Siviller – http://www.gencsiviller.net/
37.Bilgi Sözlük – http://www.bilgisozluk.com

Deklarasyonu bireysel olarak imzalamak ve mevcut imzaları görmek için tıklayınız.


Eğitim firmaları artık lobicilik faaliyetlerine mi hizmet ediyor ?

Geçtiğimiz günlerde Friendfeed’de paylaşımı yapılan bir etkinliğe gözüm ilişti. İlk düşündüğüm şey ” çok saçma ve çok yanlış ” olduğuydu. Gençlere kariyerleri ile ilgili önerilerde bulunulacak bir toplantıda, katılımcıların sigara ve içki firmalarından olması bir tek beni mi rahatsız etti diyedüşündüm. İlgili feedin altında pek çok kişi ne güzel bir program olduğundan söz etmişti.
Etkinlikte konuşacak  isimler pazarlama alanında çok başarılı kişiler olabilirler saygım sonsuz, ama temsil ettikleri alanlar, insan sağlığını tehdit eden ve iletişimi yasalarla sınırlandırılmış sektörler. Bağımlılıkların genç yaşta başladığı düşünülürse, rahatsızlık boyutu daha da artıyor.
Eğitim ve danışmanlık firmalarının lobicilik faaliyetlerine aracılık etmek yerine, gençlere örnek olacak kişileri daha titizlikle seçmeleri gerektiğini düşünüyorum.


Internet sansürünü protesto ediyorum

sansursensin Temel anayasal haklarım olan, düşünce, ifade ve iletişim özgürlüğümün kısıtlanmasını, bilgiye erişebilme hakkımın asli bir parçası olan ve aynı zamanda ülkemi dünyanın geri kalanına bağlayan Internet sitelerine erişebilme hak ve özgürlüğümün ihlal edilmesini, kısaca Internet sansürünü protesto ediyor ve kınıyorum.

Sizler de lütfen Sansursensin yazısına tıklayın ve tepkinizi gösterin.  Sakin sakin oturdukça kapatılan site sayısı 6000 (yazı ile altı bin) üzerinde siteye ulaşacak. Hani o çok eğlendiğiniz Facebook videoları var ya, artık onları izleyemeyeceksiniz. Haydi bu kadar sessiz kaldığınız yeter, lütfen tepkinizi gösterin.


AVEA data hattı problemim sonunda çözüldü

GÜNCELLEME

Çağrı merkezi 2010 yılından sonra yeni yönetimle birlikte tepeden tırnağa yenilendi ve kullanıcı dostu bir birim olması için de var güçleriyle çalışıyorlar. Benim iki yazım 2008 yılı kasım ve aralık aylarında yazılmıştır, okurken mutlaka bu notu gözönünde tutunuz.

AVEA data hattı maceramı bir çoğunuz biliyorsunuz. Nihayet duyarlı bir yönetici sesimi duydu, kurum içi iletişimi hızla harekete geçirerek sorunu çözdü. Sistem değişiklikleri, teknik çalışmalar gibi aktarımların olduğu bir dönemde başıma gelmiş bu talihsiz durum. Beni bizzat arayan Avea yöneticilerine, buradan teşekkür etmek isterim. Uğradığım zararı biraz olsun hafifletmek için, kullanamadığım dönemdeki kasım ve aralık faturalarını da iptal ediyorlar. Sağolsunlar, fakat  kendimi rahatsız hissettiğim bir konu var. Ya benim gibi haksızlığa uğrayan, ama derdini anlatmayı başaramayan ve mutsuzluğunu her yerde anlatıp markayı zedeleyen üzgün kullanıcılar ne olacak? Teknolojiye ve markaya yatırım yapan böyle büyük isimler, belki de maaşlı elemanlarından değil de, tarafsız bir kurumdan “şikayetim var” hattı desteği almalılar. Bunu da gerçekten sıkı takip edip, “markamıza güveniyoruz, sizleri dinliyoruz” gibi sürekli anonslarla duyurup, kullanıcılarına ” Oh be” dedirtmeliler.
Sevgi ile kalın…


AVEA müşterilerine hizmet şeklini, elemanlarının ruh haline göre mi düzenliyor?

GÜNCELLEME MESAJIDIR

Aşağıda okuyacağınız yazıdan bir süre sonra Avea ekibinden duyarlı bir yönetici desteğiyle sorunum çözüldü. Yazılar 2008 ayının Kasım ve Aralık aylarında yazıldı. Çağrı merkezi yeni yönetimle birlikte tepeden tırnağa yenilendi ve kullanıcı dostu birim olması için de var güçleriyle çalışıyorlar. İki yazıyı birlikte okumanızı rica ederim.  http://www.mugecerman.com/avea-data-hatti-problemim-sonunda-cozuldu

Geçen ay mobil hayatın nimetlerinden yararlanabilmek için laptopumda kullanabileceğim bir aparat ile yeni bir AVEA hattı aldım. Pek de mutlu yaşıyorduk birlikte. Dün öğle saatlerinde AVEA’dan aradığını söyleyen biri tarafından arandım. Bildirdiğim sabit telefondan bana ulaşamadıklarını, o telefon numarasında beni tanıyan olmadığını belirten hanıma, bir yanlışlık olabileceğini anlatmaya çalıştım. Bir arkadaşımın ofisini kullandığım için onun numarasını vermiştim. Eskilerin takdim-i tehir dedikleri bir rakam karmaşası olduğunu tahmin ettiğim durumun başıma ne işler açtığını yazayım da neden bu başlığı attığımı daha iyi anlatabileyim. Hanım inatla “başka bir numara verin” dedi, ben de bana ulaştığı AVEA mobil hattımı hatırlattım hayır o olmaz adınıza kayıtlı Türk telekom numarası isterim diye tutturdu. Yok dedim, diretmeye devam edince “ne yapmamı istersiniz koşup sizin için bir telefon başvurusu mu yapmalıyım, kendime ait bir evim bile yok” dedim ama hanım israra devam ediyor. Son nokta benim artık söyleyecek bir şey bulamamam ve ne istiyorsanız öyle yapın dememle konuşma son buldu. Ne gariptir ki o ana kadar kesintisiz olarak internete bağlı olduğum halde birden bağlantım kesiliverdi ve “hata 619” yazısı ile karşılaştım. AVEA Edge kullanan bir kaç arkadaşımı aradım hiç böyle bir şeyle karşılaşmadıklarını belirttiler. Müşteri hizmetlerini aradım 4 ayrı kişiye bağlandım “hata 619” nedir bilen yok. Bu arada dışarıda seller gibi yağmur var, çıkıp bağlantı bulacağım bir yere gidemiyorum. Yapmam gereken bir sürü iş, yazmam gereken bir sürü mesaj var. Müşteri hizmetlerini tekrar aradım, yine aynı şekilde oradan oraya savruldum. Ama doğruya doğru karşıma çıkan genç insanlar son derece kibarlardı. Gerçi derdime çare olacak bir çözüm üretmediler, kayıtlar alındı, yazıldı çizildi, sizi mutlaka arayacağız denildi, ama ne arayan var ne soran. Saat 23.10 aradan bir gün geçmiş problem hala devam ediyor ama cevap hala yok. Yine kibar ve zarfi insanlar bilgilerimi alıp duruyorlar, çözüm yok. Sanıyorum hazımsız hanım, kişisel gücünü ekmek yediği müşteriye ceza vererek arttırdı, evine huzurla ve yüzünde hain bir gülümseme ile gittiğini tahmin ediyorum. Kendiyle gurur duyup küçük dünyasında memnun mesut yaşarken “karma” kendisine ne oyun hazırlar bilemem, ama benden aldığı “ah” ile çok eğlenceli günler geçirmeyeceğini garanti edebilirim. Kurumlar belirli noktalardaki insanların hazımsızlıklarını törpülemek, genel yapıya zarar vermelerini engellemek için sürekli eğitimler verir, ekip ruhunu pekiştirmeye çalışırlar. Ne yaparsanız yapın sepette mutlaka bir çürük elma kalıyor işte. Kaldığım yere yakın bir kafeden yazdım bu yazıyı. Aranızda “hata 619” nedir bilen varsa beni aydınlatsın lütfen. Numara taşıma telaşına düşen AVEA yeni gelenlere de böyle mi hizmet vermeyi planlıyor acaba?


Sayfalar:12