:::: MENU ::::
Posts tagged with: Emma Stone

Ruhunuzu Okşayan Bir Film : La La Land

la-la-land-afis
Günlerdir süren soğuk, gri hava ile yarışan yürek burucu ülke gündeminden biraz olsun uzaklaşmak ve güzel havada kendime nefes payı vermek için sabah erken saatlerde çıktım evden, uzun uzun yürüdüm, derin derin nefes aldım. Uzunca bir süredir kaos ve karanlığa teslim olmaktansa, kendimi oyalayacak, ruhumu dinlendirecek bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bir rastlantıyla soundtrackini dinleyip bayıldığım La La Land filmini izlemeye karar verdim. Özdilek içinde yer alan Cinetime sinemalarında pazartesi ve çarşamba günleri indirim olduğunu hatırlayınca ilk seansa yetiştim. Benden başka kimse yoktu, kendime sinema kapatmış gbi hissedip izlemeye başladım.
Damien Chazelle’in yönetmenliğinde; Justin Hurwitz’in müthiş müziği eşliğinde, Linus Sadngren’in harika görüntülerinin sihrine bırakıverdim kendimi. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle izledim 128 dakikalık filmi.

lalaland-bridge
Emma Stone ve Ryan Gossling üçüncü kez aynı perdeyi paylaşıyorlar, kamera bu ikiliyi çok seviyor ve kesinlikle güzel bir kimyaları var. Her ikisinin de hem dans, hem de müzikal performanslarına bayıldım. Tamam kabul Ginger Rogers ve Fred Astaire değiller ama gayet başarılılar.
Warner Bros Stüdyolarındaki kafede barista olarak çalışan ve filmlerde bir rol kapabilmek için seçmeden seçmeye koşturan genç aktris Mia ve klasik caza aşık, kendi caz kulübün kurmak için uğraşan inatçı müzisyen Sebastian trafikte karşılaşırlar ilk kez. Mia’nın Sebastian’a malum parmak hareketiye sonuçlanan bu karşılaşmadan sonra kader yine ikisini bir araya getiriyor.
Chazelle müzisyen olmayan Gossling’i müthiş bir caz piyanisti olarak algılatıyor izleyenlere, Whiplash’ta yaptığı gibi, sanırım onun ayrıcalığı da bu. Filmde Watson ve Gossling’e eşlik eden diğer oyuncular arasında J.K. Simmons, Tom Everett Scott ve John Legend var. Müziğin, renklerin ve tabii en önemlisi muhteşem Los Angeles’in arka plan olarak kullanıldığı bu filmi mutlaka izleyin ve kendinize gündemden uzaklaşıp, nefes alma şansı tanıyın.
Mia’nin hayallerine ulaşmasını sağlayacak rol için gittiği seçmede söylediği The Fools Who Dream adlı parçanın sözlerine bayıldım ve eve döner dönmez internette arayıp buldum, sizler de beğenirsiniz umarım. Sözleri okurken arka planda melodisini de kopyala-yapıştır yaparak bu linkten https://youtu.be/UlunjmpaRVU dinleyebilirsiniz.
Hepinize iyi seyirler
Filmin fragmanı: https://youtu.be/lu4RHvouJH8
Soundtrack videosu: https://youtu.be/HSg3tBzAVFk
imdb linki: http://www.imdb.com/title/tt3783958/

The Fools Who Dream

My aunt used to live in Paris
I remember, she used to come home
and tell us these stories about being abroad
and I remember she told us that she jumped into the river once, barefoot

She smiled

Leapt, without looking
And tumbled into the Seine
The water was freezing
She spent a month sneezing
But said she would do it again

Here’s to the ones who dream
Foolish as they may seem
Here’s to the hearts that ache
Here’s to the mess we make

She captured a feeling
Sky with no ceiling
The sunset inside a frame

She lived in her liquor
And died with a flicker
I’ll always remember the flame

Here’s to the ones who dream
Foolish as they may seem
Here’s to the hearts that ache
Here’s to the mess we make

She told me
“A bit of madness is key
To give us new colors to see
Who knows where it will lead us?
And that’s why they need us”

So bring on the rebels
The ripples from pebbles
The painters, and poets, and plays

And here’s to the fools who dream
Crazy as they may seem
Here’s to the hearts that break
Here’s to the mess we make

I trace it all back to then
Her, and the snow, and the Seine
Smiling through it
She said she’d do it again

Görsel kaynakları:
http://thetorchentertainmentguide.com/wp-content/uploads/2016/10/La-La-Land-Reviews.jpg
http://www.hollywoodreporter.com/sites/default/files/imagecache/scale_crop_768_433/2016/08/lll_d41-d42_06803_r-h_2016.jpg

 

 


Spidey İle İkinci Kez Buluştuk

Bu sabah öngösterimle izleme şansı buldum “The Amazing Spider-Man 2™/İnanılmaz Örümcek-Adam 2″ filmini. İkinci filmle bir kere daha karar verdim; en sevdiğim Spidey, bu duygusal ve esprili Spidey. İlk filmin başlarında “bu çocuk gerçekten örümcek gibi incecik ve çelimsiz” diye düşünsem de filmin ilerleyen dakikalarında keyifle izlediğim yeni bir Spidey’im olmuştu.

spidey1
Yönetmenliğini Marc Webb’in yaptığı ikinci film, yine heyecanlı sahnelerle dolu. Spidey olmaktan büyük keyif alan Peter için, hiçbir his gökdelenler arasında salınmakla, bir kahraman olmayı benimsemekle ve Gwen’le zaman geçirmekle bir değil. Bu filmde yeni düşmanlar çıkıyor karşısına. Jamie Foxx’un canlandırdığı Electro müthiş bir ekibin emeğinin ürünü. VFX ekibi o kadar başarılı ki, bir anda elektrik sizi de çarpacak gibi hissediyorsunuz.
Peter’ın çocukluk arkadaşı ve Oscorp’un varisi Harry (Green Goblin) rolündeki Dane DeHaan’ı uzunca bir süre “bu çocuğu nereden hatırlıyorum” hissiyle izledim. Filmden çıkınca, imdb sağolsun hatırlatıverdi 🙂 Üçüncü filmde yeniden karşılaşacağız sanırım.

spidey
Hans Zimmer, Pharrell Williams ve Johnny Marr’ın yer aldığı The Magnificent Six imzasını taşıyan müziklerle de, filmin normalden uzun süresinin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Bu haftasonu; kiminizin içindeki çocukla, kiminizin de kendi çocuklarıyla keyifli vakit geçirmek için iyi bir seçeneği var. Filmle ilgili daha fazla detaya ulaşmak ve fragmanı izlemek isterseniz BURAYA tıklayın.

Hepinize iyi seyirler…


Spidey İle Yeniden Buluşma Tarihimiz 25 Nisan

Yönetmenliğini Marc Webb’in yaptığı “The Amazing Spider-Man 2™/İnanılmaz Örümcek-Adam 2” filmi 25 Nisan’da gösterime giriyor. Başrollerde Andrew Garfield, Emma Stone, Jamie Foxx, Dane DeHaan, Campbell Scott, Embeth Davidtz, Colm Feore, Paul Giamatti ve Sally Field’in yer aldığı serinin ikinci filminin yapımcıları Avi Arad ve Matt Tolmach. Hikayesi ve senaryosunu Alex Kurtzman, Roberto Orci ve Jeff Pinkner’ın kaleme aldığı “The Amazing Spider-Man 2™/İnanılmaz Örümcek-Adam 2”; Stan Lee ve Steve Ditko’nun yarattığı Marvel Comic Book karakterine dayanıyor. Filmin görüntü yönetimi Dan Mindel’ın, yapım tasarımı Mark Friedberg’ün, kurgusu Pietro Scalia’nın, kostüm tasarımı Deborah L. Scott’ın, filmin müzikleri ise Hans Zimmer, Pharrell Williams ve Johnny Marr’ın yer aldığı The Magnificent Six’in imzasını taşıyor.
Yapımcılardan Matt Tolmach film hakkında şöyle demiş: “Peter Parker her zamanki gibi genç bir erkek olmak ile bir süper kahraman olmak arasında denge kurmaya çalışıyor. Her şeye sahip olabileceğini sanıyor. Ama hayat seçimler yapmayı ve tavizler vermeyi gerektirir. Bütün Örümcek-Adam hikayelerinin temelinde bu düşünce vardır. Peter’ın bu ikilemi her zaman var olacak. Ve bu filmde olaylar, Peter’ı pek de kontrol edemediği büyük bazı seçimler yapmaya mecbur bırakacak.”  spidey1
Yönetmen Marc Webb’in bakışı da şöyle; “Bizim filmimiz piyasaya çıkan herhangi bir film kadar, hatta beki daha fazla görselliğe ve aksiyona sahip. Olağanüstü büyük çaplı bir yapım. Fakat eğer karakterleri önemsemiyorsanız, bu dinamik görsel savaş ve aksiyon hiçbir şekilde bir şey ifade etmez. Peter Parker’ı çevreleyen çatışmalar, dünyada büyümeye çalışan bir çocuk hakkında inanılmaz hassas ve insani bir hikaye yaratıyor. Biz bunu destansı, operavari bir boyuta yayıyoruz, ama özü başlı başına hayat dolu, korunaklı, güzel, komik ve eğlenceli. Peter’ın güçleri kahramanlığının sadece bir parçası ve hatta en önemli parçası bile değil. Onu kendisi yapan şey, karakteri, haysiyeti”

spideyİlk filmde Peter Parker için yeni bir vizyon yaratan BAFTA ödüllü aktör Andrew Garfield, ikinci filmde rolü yine üstlenen isim. Andrew Garfield, Örümcek-Adam’ı ezilmişlerin koruyucusu olarak görüyor: “Aşırı gelişmiş bir sorumluluk anlayışı ve kahramanca dürtüleri var; ayrıca, çok derin bir adalet anlayışına sahip. Bu, öğrenebileceğiniz bir şey değil, doğuştan gelen bir şey.” Garfield yapımcıların çizgi romanlardaki karakterizasyona geri dönerek bu filmde karakteri çok daha fazla açtığını söylüyor: “Peter Parker kendi ayağına bile takılıp düşebilirken, Örümcek Adam herkese çelme takabilir. O bir dalavereci. Dalaverecinin tanımlayıcı özelliklerinden biri, düşmanlarının zayıflıklarını yumruk ve tekmeler savurmak yerine onlara karşı kullanarak, kendi kendilerini dövmelerini sağlamaktır.”

Bana göre ise; serinin bu filminde en dikkat çekici öge, stüdyo tarihinde sürdürülebilirliğe önem veren en çevreci yapım olması. Çekimler sırasında karbon ayak izini azaltmak için büyük gayret gösterilmiş. Ormanları koruduğuna dair belgesi bulunan ahşaplar kullanmak; set ışıklandırmasının büyük bir kısmında LED’den yararlanmak; hasar görmüş film arabalarını onarmak ve satmak; jeneratörlerde biyodizel yakıt kullanmak gibi çabalar gözle görülemese de gerçek bir fark yaratmış. Tekrar kullanılabilen şişeler sayesinde 193.000 plastik su şişesi israfını önlemişler. Central Park’taki su deposunu (3.971 metreküp) doldurmaya yetecek kadar malzemeyi geri dönüşümle ya da kompost olarak değerlendirmişler. 3.5 yeni Özgürlük Heykeli yapılabilecek miktarda arazi dolgusundan 755 tonluk malzemeyi dönüştürmüşler. Sette artan yemekler korunarak bağışlanmış ve New York şehrindeki muhtaç insanlar için 5.620 öğün sağlanmış. Çalışmalarla ilgili bir videoyu BURAYA tıklayarak izleyebilirsiniz. https://twitter.com/ecospidey adresinden takip edebilir, Eco Spidey Game adresinden oyununa da ulaşabilirsiniz.

Film hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz, resmi web adresine BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.
Fragmanı izlemek için de BURAYA tıklayabilirsiniz.


Gangster Squad

“Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır.”  Gansgter Squad filmi; ilk dakikalarında Edmund Burke‘ ten yapılan bu alıntıyla beni içine alıverdi. Art Deco mekanlar, şık kadınlar ve erkekler, güzel müziklerle savaş sonrası dönemin yükselen değeri Los Angeles’de geçen filmde, Tarantinovari olmasa da bir gangster filminde olması gerektiği kadar kanlı sahneler var.

sean pennBrooklyn’li, şişkin egolu, eski boksör mafya babası Mickey Cohen rolünde Sean Penn zorlanmadan oynamış yine. Şehri haraca kesen, polisi ve yargıyı maaaşa bağlamış, şehrin yüreğine korku salmış Cohen’i durdurmak için polis şefi William Parker (Nick Nolte) bir grup polisi görevlendirmeye karar verir. Görevleri; rozetsiz, tutuklama yapmadan, en etkili şekilde mafya babasının kazanç kapılarını yok etmek ve onu ilk fırsatta adalete teslim etmektir.  gangster squad

Ekip yöneticisi John O’Mara rolünde Josh Brolin var. Kısa süre önce izlediğim için olabilir mi bilmem ama, bana MIB3 filminde K’yi canlandırdığı hallerini hatırlattı. Keskin bakışlı, neredeyse ifadesiz yüzle ortalıkta dolaşmasıydı belki de böyle düşündüren.  gosling

O’Mara’nın ekibi için görüştüğü kişilerden biri de Sgt.Jerry Wooters. Hafif bezgin tavırlı, çarpık gülüşlü Ryan Gossling de bu karakterde fazla zorlanmamış.

Film; Amerika’lı askerlerin denizaşırı zaferlerden başarıyla ve görevlerini yapmış olmanın verdiği gururla evlerine dönüp,  günlük hayata geçiş dönemlerinde yaşadıkları ikilemleri de irdeliyor alttan alta. O devirlerde “travma sonrası stres” diye bir kavramın henüz söz konusu olmaması, başrol oyuncusu kahramanımızın aşırı şiddet kullanmasının da nedeni olabilir mi acaba.
Filmin yönetmeni Ruben Fleischer, Paul Lieberman’ın aynı adlı kitabından senayolaştıran Will Beall, müzikler ise Steve Jablonsky’ye ait.
1 martta gösterime girecek Gangster Squad adlı bu filmde diğer rollerde; Giovanni Ribisi, Emma Stone, Robert Patrick, Jon Polito’yu da izleyebilirsiniz.
Keyifli seyirler.


The Amazing Spider Man

Bu sabah Warner Bros davetiyle yeni Örümcek Adam filmini The Amazin Spider Man‘i izledim.
Aylardır hakkında konuşulanları ne kadar dinlemesem de ucundan bucağından fikir sahibi olmuştum. İtiraf etmeliyim ki izleyene kadar “ne gerek vardı yeni bir Örümcek Adam filmine” bile dedim.

Andrew Garfield tam bir Spidey olmuş, örümcek dediğiniz ince bacaklı zayıf bir yaratık, bu genç adam da hem oyunculuğuyla hem de fiziğiyle göz dolduruyor. Social Network filminde o kadar dikkatimi çekmemişti ama gerçekten iyi bir aktör ve sevgili Duygu Kutlu’ya da dediğim gibi 30 lu yaşlarında Hollywood’da rakiplerini epey terletecek bir oyuncu olacak.
Hemen her sinema yazımda belirtirim, film izlemek benim için bir eğlencedir. Beklentimi minimuma indiririm, olabildiğince eleştiri okumadan izlerim. Bu filmi de öyle izledim ve gerçekten beğendim. Hem aksiyon sahneleri, hem duygusal sahneler gayet başarılıydı. Aralara serpiştirilmiş hınzır espriler ve göndermeler de tam kararındaydı.
Başroldeki her iki genç oyuncu da rollerinin hakkını veriyorlardı. Yan rollerde Martin Sheen ve özellikle Sally Fields her zamanki gibi gayet başarılılardı. Örümcek Adam’ı toplum düşmanı ilan eden polis şefi rolünde Denis Leary de güzel bir oyun çıkartmış. Kötü adam Dr. Curt Connors rolündeki Rhys Ifans başarılı oyununa rağmen, benim için hep Notting Hill’deki Spike olarak kalacak. BURAYA tıklayıp videoyu izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız 🙂
Filmi mutlaka IMAX izleyin, eğer gözlüğünüz de iyiyse Spidey’in NY gökdelenleri arasındaki yolculuğunda koltuğunuza yapışmanız mümkün. Bu haftasonu kendinize bir film armağan edin ve The Amazing Spider Man‘i izleyin. Bir de hatırlatma; filmin sonunda yazılar başladı diye kendinizi dışarı atmayın, ilginç bir sürprizi kaçırmış olursunuz.