Bizler birbirimizi tamamen ve derinden kabul edip, sevip saymadıkça; paylaşmayı ve “birlikte, barış içinde, huzurla” yaşamayı öğrenmedikçe değişim mümkün değil. Odağınıza sevgi, dostluk, barış, huzur, bolluk-bereketi koyun. Nefret; hem taşımak için çok ağır bir yüktür, hem de sizi hasta eder. Yüreklerinizde sevgiye bolca yer açın, sağlıklı ve huzurlu yaşayın. Muhabbetle…
İnsanın Kaynağı Kendi Ruhudur
Ruhumuzu yoran, yüreklerimizi daraltan zorlu zamanlardan geçiyoruz her birimiz. Gördüklerimiz, duyduklarımız ve okuduklarımız nefes almamızı zorlaştırmışken, çaresizce çırpınmak yerine ruhumuzu sakinleştirmenin, kaynağa dönmenin yollarını bulmalıyız. Kendimi sakinleştirmenin en kolay yolunun nefesime odaklanmak olduğunu öğrenmek yıllardır işime yarıyor. Bazen öyle şeylere tanık oluyorum ki, odaklanmakta zorlanıyorum. Hemen kulaklıkları takıp, ruhuma en iyi gelen müzik türü olan Bossa Nova melodileri dinlemeye başlıyorum. Uzun zaman önce okuduğum kitapların sayfalarını çevirip, ruhumu sakinleştiren satırlara kaptırıyorum kendimi. Aşağıda okuyacağınız satırlar da böyle bir yürek daraltan zamanda yeniden elime aldığım Ercan Kesal’ın “Cin Aynası” kitabının bir bölümünden alıntıdır. Şifa olsun okuyanlara da…
90 lı yıllar. Çağlayan Camii’nin hemen yanındaki iş merkezinin ikinci katına kurmaya çalıştığım polikliniğe röntgen cihazı gerekiyordu. Alçıpancılarla uğraşmaktan fırsat bulduğumda gazete ilanlarına bakıyordum. “500 mili amper, çift tüp, tek masa.” Gittim, gördüm. Cihaz eski ama işe yarar gözüküyor. En iyi tarafı da fiyatı. Pazarlığı bitirdik ve aldık aleti. Taşıma sürecinde anladım ama nasıl bir belaya bulaştığımı. Cihazı bulunduğu yerden benim merkeze taşımak için, Fatih’in karadan gemileri yürütme formülünü uyguladık. O kadar ağır ve biçimsiz. Neyse sonunda cihazın kurulup çalıştırımasına gelmişti sıra. Bu işleri o zamanlar İstanbul’da sadece bir kişi yapıyordu. Ömer Usta! Her zamanki sakin haliyle geldi, baktı. Aleti ilk görüşte tanıdığını hemen anlamıştım. “Hıı!” dedi, eski ve çok sevmediği bir dostunu, hiç beklenmedik bir yerde görmenin ruh haliyle. “Bu bizim Ukraynalı,” dedi. Sonra da bana dönerek birkaç cümlede açıkladı durumu: “Ecevit zamanında Ukrayna’ya kuru üzüm verdik, onlar da bize yirmibir tane röntgen cihazı verdiler. Bu senin alet de onlardan biri. Bir ara Denizli’deydi, demek buralara düşmüş.” Röntgen cihazından değil de, Sabahattin Ali hikayelerinin oturak alemlerine düşmüş geçkin kadınlarından söz ediyor mübarek. “İyi işte abi,” dedim, sıkıntımı belli etmemeye çalışarak. “Makine senin, çalıştır, ver bana, ” diye de devam ettim, kadının düşmüşlüğüne aldırmadan evlenmeye karar vermiş vicdanlı bir ses tonuyla. Ömer Usta cihazı iki günde kurdu. Sıra deneme çekimi yapmaya gelmişti ki beni çağırdılar. Kaset yerleştirildi, ışıklar kapandı, Usta düğmeye bastı. Hiçbir şey yok. Sağını solunu kurcalayıp bir daha, yok… Cihaz çalışmıyor. O gün akşama kadar uğraştı Ömer Usta. Cihaz çalıştırılamadı. Ertesi gün geldiğimde röntgen odasının zeminine kocaman bir brandanın serildiğini ve Ömer Usta’nın iki oğluyla birlikte bizim röntgen cihazini en ufak vidasına kadar parçalayıp yere serdiğini gördüm. Her parça numaralanıp, işaretlenmişti. Ara sıra yaptığım ümitsiz ziyaretlerin birinde Ömer Çoban’ın elindeki Kiril alfabeli bir şema kitabına bakarak cihazı yeniden ve baştan kurduğunu anladım. Bir hafta içinde, tüm parçaları hiç değiştirmeden ve müdahele etmeden elindeki şemaya göre bir araya getirdi ve beni de çağırarak düğmeye bastı. Cihaz çalışıyordu! “Bakın doktor bey. Biz bu cihaza hiçbir müdahelede bulunmadık. Ne yaparsak yapalım çalışmıyordu. Bu yüzden parçaladık ve yeniden kurduk, ama elimizdeki şemaya göre. O zaman çalıştı. Çalışmama sebebini bulamazsan boz, parçala ve kaynağına bakarak yeniden kur. Hiçbir şeyini değiştirmene gerek yok. O çalışır.” Psikanalitik bir süreçten söz ediyordu Ömer Usta. Duvarı yıkıp, taşları yeniden örmek gibi bir şeydi yaptığı.
“Rüyalarımızda başka bir dünya gördük, şu an yaşadığımızdan daha adil ve dürüst bir dünya. Bu hayali gerçekleştirmek, koltuklarımızda oturmak, evlerimizi aydınlatmak, mısır tarlalarımızda büyümek, çocuklarımızın kalplerini doldurmak, terimizi silmek ve tarihimizi iyileştirmek için harekete geçtik. Hepsi bu kadar. Tüm istediğimiz bu. Ne daha fazla, ne de daha az. Şimdi yolumuzda doğru ilerlemek için kalplerimize soruyoruz.” demişti Subcomandante Marcos…
Rüyalarımızı kalplerimizden başka soracağımız hiç kimsemiz yok. Odamızın ortasına düşen güneşin farkında mıyız? Yolumuzu kaybetmişsek, kaynağa dönmemiz lazım. İnsanın kaynağı kendi ruhudur. O halde kaynağa ruhumuza…
Cin Aynası, Ercan Kesal – 2016 İletişim Yayınları
(Yazının başında gördüğünüz fotografı, 2017 Eylül ayında Ayvalık Artur’da Cemile arkadaşımın evinde konuk olarak kaldığım günlerden birinde, akşamüstü yürüyüşüm sırasında çekmiştim. Huzuru simgeleyen en güzel anlardan biri olduğu için yazıya eşlik etmesini istedim.)
Yeni Bir Seneye 2021’e Merhaba
Yine, yeni bir yılı karşılamaya hazırlanıyoruz.. Bilinmezliklerden mi, umutlardan mı olduğunu çözemediğimiz ürpermeler var ruhlarımızda. Yüreklerimiz hayallerimizin gerçek olabileceği heyecanıyla çarpıyor.
2020 yorucu bir yıl oldu herkes için. Sağlık sorunlarıyla cebelleştik, sevdıklerimize sarılabilmeyi özledik, kayıplar yaşadık bolca, işsiz kalanlar oldu.
Şimdi yeni bir yılın getireceklerine odaklanma zamanı; geçmişe takılıp kalmanın yararı yok, gelecek günlerin belirsizliğini coşkuya çevirmek elimizde. Her sabah huzurla uyanıyorsanız umudunuzu kaybetmek anlamsız. Sağlıkla nefes aldığınız her an, zorluklarla başa çıkabileceğiniz anlamına geliyor, yeter ki isteyin ve çaba harcayın. Hayatınıza dışarıdan bakmaya çalışın, tabii objektif olarak bakın; varlığına şükredeceğiniz her şeyi not edin, aklınıza her geldiğinde sahip olduklarınız için teşekkür edin ve daha iyilerini istemeye, onlara ulaşmak için çalışmaya devam edin. Kendinizde değiştirmek istedikleriniz için de ayrı bir liste yapın ve yıl boyunca bunlar üzerinde çalışın.
Kızdıklarınız, hırslandıklarınız, sinirlendikleriniz olabilir; şimdi onları affetme zamanı, ruhunuzda ve bedeninizde yarattıkları yıkıcı etkilerden kurtulma zamanı. Kolay olmayabilir, ama deneyeceksiniz ve adım adım ilerleyeceksiniz. Affetmeyi başardıkça üzerinizdeki yükler hafifleyecek, ruhunuz özgürleşecek, huzurlu hissedeceksiniz.
Gününüze aynada kendinize gülümseyerek başlamaya çalışın, kendinizi sevin, siz tek ve biriciksiniz, sizden bir tane daha yok, bana inanmazsanız retina ve parmak izinizi inceleyin. ????
An’da kalmaya çalışın, geçmiş yaşandı bitti geri getiremeyiz, gelecek bir gizem; nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz, ama “an” tamamen bize ait, onunla ne yapacağımıza karar vermek de bize ait.
Yeni yılda mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığınız her an’a şükredin ve “Sonsuz Şimdide Olmaya” niyet edin.
Hepinize; sevdiklerinizle birlikte ağız tadıyla ve bolluk-bereketle geçecek harika bir yıl diliyorum.
Muhabbetle…
Görsel kaynağı : https://tr.pinterest.com/pin/527624912563879284/
Emine Arıkan’dan ThetaHealing® BasicDNA eğitimi
8-9-10 Kasım tarihlerinde zarif öğretmenim Emine Arıkan’ın ThetaHealing® BasicDNA çalışmalarına katılma fırsatı buldum. Yoğun katılımlı bu çalışmasında bana da yer açtığı için kendisine çoook teşekkür ediyorum. Emine Arıkan isminden haberdar olmamı sağlayan ve uzun süredir sosyal medya üzerinden ortak bilince, bütünün hayrına yaptığı çalışmalara katılmamı teşvik eden can dost Didem Özbahçeci’ye de kucak dolusu sevgiler.
3 günlük eğitim sırasında her biri çok değerli ve keyifli 6 yeni dost kazandığım günlerde; kah gülerek, kah duygusal anlar ve sıkça aydınlanmalar yaşayarak yoğun çalışmalar yaptık hep birlikte. Çalışma hakkında detay veremem, ama zarif öğretmenimizin http://www.eminearikan.com web sayfasında herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde yazanları sizlerle paylaşabilirim.
ThetaHealing® fiziksel, psikolojik ve ruhsal şifa sağlayan bir meditasyon çalışması. Bu enerji sisteminin kurucusu Vianna Stibal; doğuştan sezgisel yetileri çok açık olan biri, 1995 yılında, yakalanmış olduğu kanser hastalığından anlık bir şifa ile arındığında, kendini bulduğu bu yönteme adayarak, tekniği geliştirmeye devam etmiş, binlerce saatlik bireysel uygulama yapmış. Daha çok kişinin şifalanmasına yardımcı olmak için tekniği 2000 yılından bu yana da öğretmeye devam ediyormuş. Başlangıçta bir şifa uygulaması olarak ortaya çıkan teknik, günümüzde güçlü bir bilinçaltı terapi tekniğine evrilmiş.
Alman ruh hekimi Hans Berger’in 1929’da EEG’yi (Elektroensefalografi, beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesini ölçen aygıt, halk arasında “beyin elektrosu” olarak anılıyor) geliştirmesinden sonra yapılan araştırmalarda beynin çeşitli dalga boylarında yayın yaptığı bulunmuş ve haritalamaları yapılmış. Bu dalga boyları özetle beta, alpha (alfa), theta (teta), delta, gamma olarak adlandırılmış. ThetaHealing® de ismini theta beyin dalga boyundan almış. Vianna, bulduğu tekniğin nasıl çalıştığını araştırırken beyin dalgaları bilgileri ile karşılaştığında, EEG aleti ile şifalarında bir çok deneme yaptıktan sonra kullandığı yöntemin theta dalga boyunda çalıştığından emin olmuş ve tekniğe ThetaHealing® adını vermiş.
Theta dalga boyuna derin meditasyon hali denebilir. Ayrıca REM uykusunda, yani rüya gördüğümüz uyku bölümünde iken de theta dalga boyundayız. Bilim adamları EEG ile yapmış oldukları deneylerde mutluluk ve huzurun bu dalga boyunda deneyimlendiğini gözlemlemişler. Theta dalga boyu aynı zamanda bilinçaltımızın yaydığı dalga boyu. Dolayısıyla bu dalga boyunda iken kolayca bilinçaltı ile bağlantıya geçebilir, olumsuz kayıtları, inançları kalıcı olarak değiştirebiliriz. Ayrıca yaratımın kaynağı ile, evrendeki temel yaşam enerjisi ile bağlantıda olduğumuz dalga boyu da thetadır. Bu dalga boyunda iken yaratımın kaynağına bağlanarak şifayı gözlemler, kuantum olasılık seviyesinden gerçeklik seviyesine çıkartırız.
ThetaHealing® uygulayıcısı; danışan kişinin bilinçaltını theta dalga boyuna ayarlar ve uygulama esnasında bilinçaltındaki olumsuz kayıtları, danışan kişinin sözlü izni ile, olumluya çevirir. Bilinçaltı kayıtlarının değişimi kas testi (kinesiyoloji) yöntemiyle de gözlemlenebilmektedir.
ThetaHealing® ile her konu üzerinde çalışılabilir. Çocuk ve yaşlılar dahil herkese güvenle uygulanabilen bir tekniktir. Yalnızca gebelik durumunda gebeliğin ilk 3 ayı daha hassas bir evre olduğundan bu dönemde uygulama yapılması tercih edilmemekte. Konu ile ilgili daha detaylı bilgiye ThetaHealing®’in kurucusu Vianna Stibal’ın www.thetahealing.com web sayfasından ulaşabilirsiniz.
Kendinizi ve sevdiklerinizi kolayca şifalandırmak, hayatlarını kolaylaştırmak, yeni ve çok ilginç bilgiler öğrenmek istiyorsanız en yakın BasicDNA eğitimi 6-7-8 Aralık 2019 tarihlerinde yapılacak. Emine Arıkan’ın http://www.eminearikan.com web sayfasını mutlaka ziyaret edin ve butonları tıklayıp diğer çalışmaları da inceleyin lütfen. Hepimize ve bütüne şifa olsun.
Emine Arıkan – Kimdir?
2007’de Reiki ile tanıştım. Reiki’nin sevgiyle akan şifa enerjisi farkındalığımı arttırmama, içsel yolculuğumda etkili dönüşümleri kolaylıklarla yaşamama destek oldu. Hem kendi deneyimlerim, hem bu süreçte uyumlama alan kişilerde gözlemlediğim deneyimler beni daha çok kişinin bu teknikle tanışabilmesi için Reiki masterlığına yöneltti.
2013’te aldığım uygulayıcılık eğitimleriyle ThetaHealing® şifa tekniğini de uyguladığım teknikler arasına kattım. Bu teknikle kendi üzerimde, yakın çevremde ve danışanlarımla yaptığım bireysel seanslarda bilinçaltında hızlı ve kalıcı değişimlere tanıklık etmeye başladım. Öğrenilmesi ve uygulaması son derece kolay olan bu tekniğin daha çok insana ulaşması gerektiğini söyleyen iç sesime kulak vererek, 2014’te yurt dışında tekniğin yaratıcısı Vianna Stibal’dan ThetaHealing® eğitmenlik sertifikasını aldım.
2016 yılında NLP ile tanıştım, uyguladığım teknikleri harika bir şekilde desteklemeye devam ediyor.
2018 yılında da kökleri en az 5000 yıl öncesine dayanan kadim Uzak Doğu beden-nefes-enerji sistemi ve bilgeliği olan Chi Kung uygulamalarını yaşamıma kattım; hem kendi bireysel çalışmalarımda kullanmaya hem de danışan ve öğrencilerimle paylaşmaya başladım.
2017 yılında iç sesimi dinleyerek alanda daha da derinleşmeme katkı olan Psikoloji Yüksek Lisans eğitimine başladım; tez aşamasında şu ana kadar öğrendiğim teknikleri harmanlayabileceğim ve bilimsel literatüre katkı olmasını umduğum, beni çok heyecanlandıran bir konu üzerinde çalışıyorum. Araştırma sonuçlarını paylaşabilmeyi heyecanla bekliyorum.
Şu an, bireysel seanslar yanında düzenli olarak uygulayıcılık eğitimleri vermeye devam ediyorum.
Benim için yeni deneyimler ve heyecanlarla dolu bu süreci sizlerle hem öğreterek hem öğrenerek paylaşıyor olmak bana ayrı mutluluk veriyor.
Sertifikasyonlar:
- Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İngilizce Öğretmenliği Bölümü, 1991
- Usui Reiki I.Derece, 15.12.2006
- Usui Reiki II.Derece, 02.07.2007
- Usui Reiki III.Derece, 10.08.2008
- E.F.T (Emotional Freedom Techniques), 2008
- Good Luck-Fortune (Şans) Reiki Master, 24.05.2009
- Abundance/Prosperity (Bolluk-Bereket) Reiki Master, 14.06.2009
- Transformation (Dönüşüm) Reiki Master, 01.11.2009
- Kundalini Reiki Master, 10.04.2010
- Imera Reiki Master, 31.10.2010
- Vipassana Meditasyon Kursu-10 gün, Aralık 2010
- Geleneksel Usui Reiki Master Teacher, 30-31.07.2011
- Sib Sen/10 Major Energy Lines – Thai Therapy, 16-24.11.2013
- ThetaHealing® Basic DNA, 22.12.2013
- ThetaHealing® Advanced DNA, 13.04.2014
- ThetaHealing® RHYTHM to a Perfect Weight, 13.06.2014
- ThetaHealing® Manifesting and Abundance, 22.06.2014
- ThetaHealing® Basic DNA Instructors, 23.09.2014
- ThetaHealing® Advanced DNA Instructors, 25.09.2014
- ThetaHealing® Soul Mate, 16.11.2014
- ThetaHealing® Intuitive Anatomy, 19.06.2015
- ThetaHealing® Manifesting and Abundance Instructors, 02.04.2015
- Duygu Yönetimi Eğitimi, 07.05.2015
- ThetaHealing® Game of Life, 15.09.2015
- ThetaHealing® Game of Life Instructors, 26.10.2015
- NLP Practitioner, Mayıs 2016
- Access Bars, 03.06.2016
- Access Beden Prosesleri & Travmanın Sıfır Toplamı, 04.06.2016
- ThetaHealing® Dig Deeper, 20.08.2017
- ThetaHealing® Dig Deeper Instructors, 20.03.2018
- Chi Kung Temel Seviye, Ocak 2018
- İstanbul Üniversitesi AUZEF, Sosyoloji Bölümü (3.sınıf öğrencisi), Eylül 2017
- İstanbul Aydın Üniversitesi, Psikoloji Yüksek Lisans Programı-Tezli (tez aşaması devam ediyor), Eylül 2017
Huzur ve Mutluluk Sizde
Huzur ve mutluluk arayan dostlara, sevgiyle…
“Değerli, Dostlarımız,
Önemli bir uyumlanma, olumlama ve onaylama çalışması…
Açık bir kalple, her bir hücrenizde hissederek, yüksek sesle ve titreşimi hissederek yüreğinizin en derininden aksın..
“Kimse bana kötülük yapamaz ve beni üzemez, çünkü her şeyi ben seçiyorum…
Bağışlıyor ve bırakıyorum. Anlıyor ve biliyorum. Kendi hayatımın yaratıcısıyım. Seçerek, planlayarak bu yaşamımı ve birlikte olacağım yol arkadaşlarımı seçtim. Annemi, babamı, arkadaslarimi ve diğerlerini.
Benim için en faydalı sonuçları almak üzere ince planlar yaptım. Yüksek Benlik düzeyinde en uygun araçları yarattım.
Benim hayat amacıma en uygun kişileri. Daha çok anlayış daha çok bilgelik daha çok sevgi, ifade ve özgürlük için. Bu amaç, bilinçaltımın derinliklerinde benim onu keşfetmemi bekliyor.
Her an, her deneyim bu planı açığa çıkaran bir kurgu aslında. Zafiyetimi güce, acıyı sevince, yenilgiyi yengiye dönüştürmek için.
Anlıyor, bağışlıyor ve teşekkür ediyorum. Bu hayatımı bu şekilde planladığım için kendimi kutluyorum ve sonra meleklere teşekkür ediyorum ve bütün bu olanakları bana koşulsuz sunduğu için Tanrı’ya.
Bana sevgisini sunmayanlar içimdeki sevgiyi, beni onaylamayanlar kendimi keşfetmeyi, beni anlamayanlar ifade gücümü arttırmak için benimleydiler. Onlara teşekkür ediyorum. Bu rolü onlara ben vermiştim. Onlar da benle oynamayı istediler. Beni üzen, beni yoran, bana haksızlık eden, beni aldatan insanlar yapabileceklerinin en iyisini yaptılar. Daha fazlasını ve daha başkasını yapamazlardı. Zaten ben onları bunun için seçtim. Ben de yapabileceğimin en iyisini yapıyorum. Bağışlıyor ve teşekkür ediyorum. Aynı sahneyi paylaşan oyuncular gibiyiz onlarla. Şimdi bu anlayışımdan doğan ışığı onların varlığına gönderiyorum. İhtiyacım olan bütün kaynakların kendi içimde olduğunu kabul ediyorum. Onları kullandıkça başka insanlara duyduğum bağımlılık kayboluyor ve ben onlarla gerçek bir sevgiden beslenen gerçek bir ilişki kuruyorum.
Hayatımın efendisi olduğumu biliyorum. Mutluluğu, kendimi ifade etmeyi seçiyorum.
Her düşüncemin, her davranışımın hayatıma şekil veren araçlar olduğunu bilerek yaşıyorum.
Hayatımla inançlarım arasındaki birebir ilişkiyi biliyorum. Bu yüzden dikkatli, özenli ve düşünerek yaşıyorum.
Konuşurken yaratıyorum. Ve eylem halinde gelecek şekilleniyor.
Beni güçsüz bırakan ve sınırlandıran bütün inançlarımı bir bir değiştiriyorum. Yerine; beni geliştiren, büyüten inanç ve düşünceleri koyuyorum.
Mazeret aramadan, ertelemeden ve küsmeden devam ediyorum yoluma.
Hayatımın bütün olaylarının ve hayatımdaki insanlarla yaşadıklarımın gerisindeki anlamı bir bir çözüyorum. Orada benim asıl hayat amacım gizli. Ben bu amacı gerçekleştirmek için geldim.
Şimdi gücümü kabul ediyor ve ele alıyorum…
Işıltınıza sahip çıkın..”
Sevgi ve Bilgelikle Paylaşınız…
Haktan Akdogan ❤️
Gülcan Arpacıoğlu Mutluluk Kolay Bilinçaltı Tekniği
4-5 Mayıs tarihlerinde değerli dost Gülcan Arpacıoğlu’nun verdiği harika bir eğitime katılma şansım oldu. Gerek Gülcan’ın müthiş enerjisi ve keyifli anlatımı, gerek katılımcı genç kadınların dostça yaklaşımlarıyla saatlerin nasıl uçup geçtiğini anlamadığım, her dakikasından müthiş keyif aldığım bir haftasonuydu. Gülcan Arpacıoğlu tarafından geliştiren özel bir eğitim olduğu için detayları da onun web sayfasından aldığım bilgilerle kendisinin anlatımıyla paylaşacağım. Bu tekniği hayatınıza katmak isterseniz detaylı bilgi ve eğitim tarihleri için 0216 302 3865 no.lu telefonu arayın veya mutlulukkolay@gmail.com adresine mesaj yollayın. Sevgiyle ve muhabbetle…
Mutluluk Kolay sistemi, kendinize ve sevdiklerinize yardım etmenizi sağlar, stres ve kaygılarınızı hayatınızdan çıkarıp daha mutlu bir yaşam sürmeyi öğretir. Geçmişinizin olumsuz etkilerinden kurtularak, hedeflerinizi gerçekleştirdiğiniz, özünüzü yaşayıp kendiniz olduğunuz bir yaşam ve gelecek sağlar.
Mutluluk Kolay Tekniği anında sonuç veren, etkili ve uygulaması çok kolay bir yöntem.
Nasıl mı ortaya çıktı? Hikayesini sizlerle paylaşayım:
Ben bir mühendisim. Üstelik endüstri mühendisiyim. Aklım her alanda zahmeti azaltmaya ve faydayı arttırmaya çalışıyor. Kullandığım tekniği geliştirirken de böyle oldu!
Yirmi yılı aşkın süredir binlerce danışanım ve öğrencim oldu. Enerji, bilinçaltı ve şifa ile ilgili birçok tekniği öğrenme, uygulama ve öğretme olanağı buldum. Bazılarına hayran kaldım, bazılarını ise kenara ayırdım.
Araştırmak ve çözüm bulmak, sonra da kocaman teşekkürlerle dolu mesajlar almak benim için büyük bir keyif kaynağı oldu. Hele bu mesajlarda teknikleri kullanarak sevdiklerini de iyileştirdiğini anlatanlar, sevincini paylaşanlar olduğunda hayatımın anlam kazandığını hissediyorum, çok mutlu oluyorum.
Hayran kaldığım birkaç teknik var. Şimdiye kadar bu teknikleri birbirinden ayrı öğretiyordum, ama aslında bire bir görüşmelerimde hepsini birlikte, hatta harmanlayarak kullanıyorum. Çünkü bir arada çok daha güçlü çalışıyorlar.
Böylece çok daha kolay, çok daha hızlı ve çok daha etkili bir yöntem geliştirdim:
Mutluluk Kolay Bilinçaltı Tekniği
Mutluluk Kolay Tekniği çok pratik, zahmetsiz bir yöntem. Benim için yıllanmış, sizler için yepyeni bir teknik.
Mutluluk Kolay, çok etkili olduklarını bildiğim teknikleri birleştirdiğim, çok kolay ve hızlı işleyen, yepyeni bir enerji ve bilinçaltı tekniği.
Birçok farklı şekilde kullanabiliyorsunuz, çok doğal bir akışı var. Hiçbir zorlama, çaba, emek olmadan işliyor. Bilinçli zihniniz, bilinçaltınız ve enerji bedeniniz birlikte çalışıyor, şifa kendiliğinden gerçekleşiyor. Sorununuzu belirledikten sonra, bu teknik ile duygularınızı iyileştiriyorsunuz; olumsuz inançlarınızı hatta çok daha derin, bilmediğiniz sorunlarınızı olumlu yorumlara, anılara dönüştürüyorsunuz.
Başlangıç eğitimi, kendi üzerinizde uygulamanız için tasarlanmış olsa da, başkalarına yardım için kullanmanızın yollarını öğretiyorum. İkinci seviyede daha ayrıntılı, doğrudan başkalarına seans yapabilir hale geliyorsunuz.
Mutluluk Kolay tekniği, stres ve kaygılarınızı hayatınızdan çıkarıp daha mutlu bir yaşam sürmeyi öğretiyor. Geçmişinizin olumsuz etkilerinden kurtulmanızı, hedeflerinizi gerçekleştirmenizi, özünüzü yaşayıp kendiniz olduğunuz bir yaşam ve gelecek yaratmanızı sağlıyor. Hayatınızın amacını, anlamını bulmanıza destek olan bir eğitim aynı zamanda.
Mutluluk Kolay Tekniğinin özellikleri:
- Mutluluk Kolay çok pratik ve etkili bir bilinçaltı ve enerji tekniği
- Duyguları yaşamaya gerek kalmıyor
- Hızlı çalışıyor, zaman kazandırıyor ve yormuyor
- Bilinçli zihin ile bilinçaltını hemen iyileştirebiliyor
- Sorununuzun ne olduğunu, hangi olaydan kaynaklandığını bilmeniz gerekmiyor
- İyileşmeye karşı dirençlerinizi de bu teknik ile temizleyebiliyorsunuz
- Dikkati toplamadan, kendiliğinden iyileşme gerçekleşiyor
- Kendinizi daha çok tanımanızı ve daha kolay sevmenizi sağlıyor
Mutluluk Kolay Başlangıç eğitim içeriği:
- Mutluluk Kolay tekniği ve uygulamaları
- Bilinçli farkındalık ve enerjinin birlikte kullanımı
- Duygular ve kökenleri, dürtülerin kontrolü
- Güçlü sorular ve keşif süreci
- Seçeceğiniz yönü belirlemek için araçlar
Mutluluk Kolay Tekniği kullanım alanları:
- Bilinçli farkındalık ile yaşamınızı algılayabilmek
- Bilinçaltı inanç sisteminizi yenilemek
- İlişkilerinizde denge sağlayabilmek
- Günlük hayatın ve iş hayatının streslerini gidermek
- Hastalıklarınızın kökenlerini iyileştirmek, sağlıklı bir zihin/beden ile yaşamak
- Travmalarınızı, fobilerinizi, depresyon, panik atak, uyku sorunları ve benzeri sorunlarınızı bilinçaltınızda çözerek sonlandırmak
- Özgüveninizi yükseltmek
- İletişim yaklaşımınızı iyileştirmek, öfke kontrolü ya da iletişimde cesaret elde etmek
- Kariyerinizde ilerleyebilmek, başarınızı arttırmak
- Ruhsal ve kişisel gelişim yolunuzda ilerlemek
- Hedeflerinizi gerçekleştirirken, yaratıcılık, sanat, spor performans arttırmak için Mutluluk Kolay Tekniğini kullanabilirsiniz.
Mutluluk Kolay’ın diğer enerji tekniklerinden farkı nedir?
- Güçlü bir enerji ve bilinçaltı tekniğidir,özellikle ellerin enerjisini kullanırsınız
- Öğrenmesi kolaydır: ezberlemeniz gereken cümleler, “yanlış yaparım” korkusu yoktur
- Uygulaması pratik ve hızlıdır: her an her yerde, ofiste ya da evde kullanabilirsiniz
- Anında etkilidir: 15 dakikalık bir uygulamadan sonra zihin, beden ve duygularınızdaki değişikliği hemen fark edersiniz
- İyileşme kalıcıdır: Öğrendikleriniz eğitimde kalmaz; pratik bir yöntem olduğu için günlük hayatınızda sık sık uygularsınız
Mutluluk Kolay kimler için çok fayda sağlar?
- İlişkilerindeki, iş ve özel hayatındaki stres ve kaygılarını yok etmek isteyenler
- Travma, panik atak, depresyon, fobi, uyku sorunu yaşayanlar
- Hedeflerine ulaşmak için engelleri kaldırmak isteyenler
- Kişisel gelişimini hızlandırıp, kendinin en iyi haline ulaşmak isteyenler
- Hayatına anlam katmak isteyenler
- Kendini keşfetmek isteyenler
- Geçmişin etkilerinden kurtulup, geleceğini değiştirmek isteyenler
- Tüm yaş grupları uygulayabilir
Mutluluk Kolay Enerji Okulu eğitimleri:
İnsan, enerji, zihin ve bilinçaltı alanlarında ilerlemek isteyen, başkalarına uygulamak, öğretmek ve farklı konularda uzmanlaşmak amacında olan güzel yürekler Mutluluk Kolay enerji okulundan çok yararlanacaklar.
Mutluluk Kolay Enerji Okulu üç aşamalı eğitimle başlıyor:
- Başlangıç : Tekniği kendinize uygulamayı,
- Uygulayıcı: Tekniği başkalarına uygulamayı
- Eğitmen: Tekniği ve tüm sistemi başkalarına öğretmeyi öğreniyorsunuz.
Mutluluk Kolay’ı kendinize uygulamayı öğrendiğiniz başlangıç seviyesinde neler öğrenirsiniz:
- Mutluluğu tanımlayalım: Doğu ve batının yaklaşımları
- Enerji, mutluluk ve zihin ilişkisi
- Bilinçli farkındalık nedir, bilinçaltı nasıl çalışır?
- Geleceğinizi değiştirmenin 5 kolay yolu
- Duyguların kökeni
Zihin ve beden ilişkisi, enerji bedenindeki aksaklıklar ve hastalıkları - Mutluluk Kolay tekniği nedir ve hangi sorunlar için nasıl kullanmalısınız?
- Mutluluk Kolay’ı kendinize uygulama egzersizleri ve yaşam boyu kullanmanız için ipuçları
Bu okuldan mezun olarak, kendine ve çevresindekilere yardım etmek isteyen herkesi bekliyoruz. Takvimde eğitim duyurularımızı güncel olarak bulabilirsiniz.
Web adresi https://gulcanarpacioglu.com/mutluluk-kolay/
Bizler Değişirsek Dünya Değişir #VeganOl
2014 yılı Haziran ayında beslenme biçimimi değiştirdim. Tanıyanlar bilir, çok uzun yıllardır hayvanlardan yapılan ve hayvanlar üzerinde test edilmiş ürünleri kullanmıyorum, etik olarak vegan hayata hazırdım da bir türlü tam anlamıyla hamle etmemiştim. Çocukluğumdan beri kendimden küçük hayvanları ve deniz ürünlerini tüketmedim, ama çok fazla sığır eti, peynir, yumurta ve yoğurt tükettim, pişmanlıkla itiraf ediyorum. (Aşağıdaki foto, sevgili Şeyda Taluk’un instagram hesabından alıntıdır)
Vegan hayat ile ilgili çok sayıda yerli ve yabancı kaynağı inceledim, notlar aldım, videolar ve filmler izledim. Peynir, yoğurt ve yumurtadan kolayca vazgeçebilmemi de o videolara ve filmlere borçluyum. Yıllarca kulaklarımı tıkayıp, gözlerimi yumduğum için kendime epey kızdım. Nasıl bir aymazlıktı benimki, bütün memelilerin sadece anne oldukları zaman süt salgıladıklarını görmezden gelebilmiştim. Vahşi kapitalizmin zavallı inekleri birer süt musluğuna döndürmek için suni döllediğine tanık olmak kesinlikle aklımı başıma getirmişti. Hele minicik dananın bir yudum anne sütü içemeden sürüklenerek mezbahaya gönderilmesi kanımı dondurmuştu. Aynı şey yumurta konusunda da geçerliydi tabii. Hayvansever olduğuna inanan ama “ay peynirsiz, yoğurtsuz yaşayamam” diyenlerdenseniz, işin etik tarafını düşünmek ve incelemek en büyük yardımcınız olacaktır. Ozellikle taciz ve tecavüz olayları konusunda hassas davranıp, hala hayvan sömürüsünün varlığını kabullenemeyenleredir sözlerim, siz değişirseniz dünya da değişir. Yeni doğmuş süt danasını annesinden ayıran hain adamın, komşusunun çocuğuna tecavüz etmesi ona gayet normal gelecektir. Her fırsatta ava çıkan kana susamış adamlara da savaşlar garip gelmez tabii, ölümü onurlandırır onlar, hayatı değil.
8 şubat gününden başlayarak bilgi paylaşan sevgili Zülal Kalkandelen hayvan sömürüsünün en korkunç haline dikkat çekmeye çalışıyordu. Brezilya’dan gemilere tıkılıp getirilen pislik içindeki hastalıklı hayvanlarla ilgili ana akım medyada ses yoktu tabii. Hal böyle olunca sokaktaki insanların da olanlardan haberi olamadı. Bu hastalıklı, pislik içindeki hayvanları “aman ucuz et” diye kapıştı binlerce insan. Sonra da şarbon haberleri çıkınca herkes pek hayret ediverdi nedense.
Sistemin ezberlettiklerini unutun, bitkisel protein her insana yeter, çocuklarınıza da. Anne sütünden kestiğiniz çocuğunuza, bir başka annenin yavrusuna ait sütü vermekte beis görmüyorsanız, yavrunuzu severek uyuturken ne yaptığınızı bir daha düşünün bu akşam.
Son 15 yılda her yanı saran döner, hamburger, filanca-et ticarethanelerinin sayıları arttıkça kana susamışlık da artıyor, süt ürünleri tüketimi arttıkça ticarethaneler daha çok hayvana tecavüz etmeye başlıyor, eşzamanlı olarak kadınlara ve çocuklara tecavüz de artıyor hala farkında değil misiniz? Mezbahalarda yaşanan vahim görüntüleri izleyin, yavrusu doğar doğmaz sütü sisteme verilsin diye kendisinden ayrılan ineğin acılı çığlıklarını dinleyin, içinize siniyorsa gördükleriniz ve duyduklarınız ne diyebilirim bilemedim. Garibanlara çatalınızı sallayıp onlara yaşattığınız korku ve acının sinmiş olduğu etleri ve süt ürünlerini tüketirken sevgili Zülal Kalkandelen’in 2 önemli sorusunu hatırlatın kendinize:
-bu korkunç zulmü destekleyen bir insan olmak istiyor muyum?
-21.yüzyılda insan olmak, bu kadar aşağı bir seviyeye inmek midir?
Değişmek dönüşmek zorundayız başka yolu yok. Alışkanlıklar değişmeli! Sürdürülebilir, sömürüsüz bir hayat mümkün. Tüketici değil, türetici olmayı seçerek gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak mümkün. Karbon ayakizi nedir, nasıl azaltırız, nasıl katkı sağlarız diye düşünmek için hala geç değil. Haydi dostlar daha güzel bir dünya için çaba harcamaya bir adım atmaya başlamanın tam zamanı. Hayvansal ürünler tüketmeyin, sadece yeme-içme konusunda değil; günlük hayatta kullandığınız giyimden, makyaj malzemesine, mobilyaya her ürünü titizlikle seçin, dünya sadece bizim değil farkına varalım. Et, süt, peynir, yumurta, yoğurt, bal hepsi hayvanlardan üretilir. Mesela yarın sabah kahvaltı ederken bunları tüketmeyerek, güne daha iyi yürekli bir insan olarak ve kendinizle gurur duyarak başlayabilirsiniz. Sizler hayvan sömürüsüne göz yumup destekledikçe ve aradaki bağlantıyı görmemekte direndikçe; ne savaşlar, ne ölümler, ne de tecavüz olayları azalıyor. Iyileşme, sistemin size ezberlettiklerine sırtınızı dönebildiğinizde başlıyor.
Sevgiyle ve muhabbetle…
Işinize yarayacak kaynakları dikkatle inceleyin lütfen. Vegan Beslenme tablosunun her ikisini de mutlaka kolayca ulaşabileceğiniz bir yerde tutun.
http://abolisyonistveganhareket.org/nedenveganlik Gary Yourofsky https://www.youtube.com/watch?v=U5hGQDLprA8
https://www.cumhuriyetkitap.com.tr/vegan-devrimi-ve-hayvan-ozgurlugu
http://veganizm.blogspot.com
https://www.vegandukkan.com
Vegan Beslenme tablosu 1
Vegan Beslenme tablosu 2
Senede Bir Gün Değil, Hep Kadınız
Bu yıl da 8 Mart için yazılacak olumlu bir gelişme yok. Kadına şiddet ve kimliksizleştirme, şiddeti ve kadın ölümlerini meşrulaştırma, kadınları çarşafa sokma çabaları son hız devam ediyor. “Kadınkırım” konusunda yine yol alınamadı. Erkek egemen meclisimizin %75 i kadın olmadığı sürece de değişmeyeceği ortada. Yolsuzluklarla, hırsızlıklarla, depremlerle, sellerle, yangınlarla çalkalanan ülkemde; kız çocukları kendileri bebeyken anne olmak zorunda bırakılmaya devam ederken, iyiyi güzeli hayal etmek bile zor. Senede bir kez hamasi laflarla, kozmetik ürün indirimleri, spa teklifleri ile geçiştirilen bir gün değil; “her gün kadın olunabilen” bir ülkede uyanacağımız günler için çabalamaya devam. 2022 yılında erkekler en az 327 kadını öldürdü, 198 kadının ölümü de ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti. Kaynak: https://www.gazeteduvar.com.tr/erkekler-gecen-yil-en-az-327-kadini-oldurdu-793une-siddet-uyguladi-haber-1607120
Minik bir not: Fotograf 1934 yılından. İyi düşünün lütfen, yaşamak istediğiniz hayatı şekillendirecek olan sizlersiniz, geleceğinizin daha fazla ipotek altına alınmasına izin vermeyin. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüzü daha güzel zamanlarda kutlayabilmek dileğiyle.
Geçtiğimiz yıl kadınlarla ilgili arpa boyu yol alınmadığı gibi; hepimizin saçlarını diken diken eden mahkeme kararları, cinayetler, dayaklarla “Kadınkırım” tam gaz devam ediyor. Enerjim yok yeni cümleler kurmaya, geçen yıllarda yazıp paylaştığım bilgileri ve yazıyı aşağıya ekledim. Okuduğunuz zaman hak vereceksiniz, rakamsal verilerde azalma değil artış olduğu da hepimizin malumu. Daha çok çaba sarf etmeliyiz, bizi yönetenlerden beklentimiz sıfıra indi, erkeklerin bilinç düzeyini yükseltecek çalışmalara önayak olalım, kişisel çabalarımızı artırıp daha çok kız çocuğun eğitimine, kişsel gelişimine katkıda bulunacak kampanyalara destek verelim. Bunları yapalım ki, gelecek nesillere verecek hesabımız olsun.
Her yıl 8 martta akıllara düşer kadınlar. Kocaman kocaman laflar edilir, devleti yönetenlerden, sanatçısına, öğretmenine, sokaktaki insanına kadar herkes hamasi laflar eder, bir gün sonra ettiği lafları unutur gider. 2002 den bu yana sistemli bir şekilde ötekileştirilmeye çalışılan kadınların, hayatın içinde aktif rol almaları istenmemekte. Taciz ve tecavüz durumlarında suçlu sadece kadın olarak gösteriliyor, hem de devletin yüce mahkemeleri, ilahiyat mezunu din bilginleri tarafından bile. Dekolte giyindin, saçın açık, boyandın, gece sokağa çıktın, bara gittin, içki içtin, sevgilin var e o zaman suçlusun, sorguya gerek yok, doğrudan infaz. Hükümetin yüksek kademesindekiler, kadına ikinci sınıf vatandaş olması yönünde tebliğlerde bulunup duruyor. Çocuk doğur, evinde otur, kocanın sözünü dinle, haklarından feragat et…. liste uzuyor gidiyor. Her gün 5 kadının öldürüldüğü ülkemde “Kadınkırım” hızla devam ediyor. Yaşam hakkı hepimizin en önemli anayasal hakkı olmaktan çoktan çıkarılmış durumda. 2002 yılında cinayetlerle katledilen kadınların sayısı 66 iken, 2007 yılında bu sayının katlanarak arttığını ve 1077’ye yükseldiğini görüyoruz. 2009 yılının ilk yedi ayında ise 953 kadın katledilmiş. 2010 yılında ise, 337 kadın en acımasız işkencelerle, kafaları baltayla, testereyle kesilerek, diri diri toprağa gömülerek,yakılarak, kurşunlanarak çok basit nedenlerle erkekler tarafından katledilmiş. Devlet ise dayak yediği, işkence gördüğü, ölümle tehdit edildiği için polise defalarca şikayette bulunan kadınları korumayarak kadın cinayetlerini meşrulaştırıyor. Erkek egemen sistem, son yılların en baskıcı ve kahredici günlerini yaşatıyor biz kadınlara. Meclisin yüzde 92si erkek, 375 koltukta kadın oturmadıkça da bu sorunlar çözülmeyecek. Nefret cinayeti, namus cinayeti, töre cinayeti … seç beğen al her model var. Kadınların artık bu konuda daha duyarlı ve aktif olmaları gerek. Güneydoğu’da yapılan bir araştırmada, araştırmaya katılan kadınların yüzde 46 sı erken yaşta zorla evlendirilmiş daha da acısı yüzde 20 si 12 yaşında bu küçük kadınların. Ülkenin yönetim kademesindekilerin, çeşitli yayın organlarında kendi karılarını neredeyse çocuk yaşta aldıklarını gerine gerine anlatmaları ise durumu daha da vahimleştiriyor.
2010 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nce 24 bin 48 hane ziyareti ve 12 binden fazla kadınla yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilen bir araştırma sonucuna göre;
-Türkiye’de kadınların yüzde 41.9’u fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor.
-Yüzde 49.9’la en fazla şiddete maruz kalan kadınlar ‘düşük gelir’ grubunda. Orta gelir durumunda bu oran yüzde 41.8, ‘yüksek gelir düzeyin’de de yüzde 28.7.
‘-Çalışan’ kadınların yüzde 44.1’i, çalışmayanların yüzde 41.1’i şiddet mağduru.
-Eğitimsiz kadınların yüzde 55.8’i, lise ve üzeri eğitim alan kadınların yüzde 27.2’si şiddet mağduru.
-En az bir kez gebe kalmış her 10 kadından biri gebeliği sırasında şiddet yaşıyor.
-Kadınların yüzde 57.6’sı, üç veya daha fazla kez yaralandığını söylüyor.
-Erkeklerin ‘işten çıkmaya neden olma veya çalışmaya engel olma’ oranı düşük gelir seviyesindeki kadınlarda yüzde 21.5 iken, yüksek gelir düzeyindeki kadınlarda neredeyse aynı: Yüzde 21.2.
-Yaşadığı şiddetini kimseye anlatmayan kadın oranı yüzde 48.5. Düşük gelir düzeyinde bu oran yüzde 54.1, yüksek gelir düzeyindeyse yüzde 37.5.
-Şiddet yaşamış kadınların yüzde 33.7’si ‘hayatına son vermeyi düşündüğünü’ söylüyor. Düşük ve yüksek gelir grubunda bu fikri aklından geçiren kadın oranı aynı, yani yüzde 34.6.
Şiddet görenlerin yüzde 12.4’ü intiharı denemiş. Düşük gelir düzeyinde bu oran 12.4 iken, yüksek gelir düzeyinde yüzde 11
Utanç verici rakamlar bunlar, yürek burkan rakamlar. Lafa gelince herkes coşuyor, ama eylem yok.
Bu yıl biraz çaba gösterelim, aktif olarak derneklerde görev alalım, yakın çevremizden başlayarak, “Kadına Şiddete Hayır” kampanyalarına destek verelim. Kız çocuklarının eğitimine gönül veren herkese yardım etmeye çalışalım. Cinsiyetinden dolayı doğduğu günden başlayarak horlanan, yaşam hakkı elinden alınan kadınlara yardım edenlere destek olalım.
Sadece bir gün değil, yaşadığımız her an kadın olma hakkının, ülkemizde yaşayan her kadına tanınması için elimizden ne geliyorsa yapalım.
Hayatın Kaldırma Gücü
Hayatlarında zorluklar, sorunlar yaşayan dostlarıma yardımı olacağını düşündüğüm bir Cem Şen yazısı paylaşmak istedim. Okuduğumda bana çok iyi gelmişti, umarım sizlere de yardımı olur.
Kullandığım fotografı geçen hafta Datça sahilinde çektim. Yeşilin ve mavinin bütün tonlarına rastlamıştım o gün.
Sevgiyle ve muhabbetle…
“Biliyorum ki bu yazıyı okuyan pek çok arkadaşım şu an çok ama çok zor koşullarda yaşıyor. Umutlarını yitirmiş, çaresiz, güçsüz, yorgun, aklı karışık durumda. Bir umut, bir çare, bir yardım arıyor. Bu sözü duymak onlara iyi gelmeyecek biliyorum ama yine de söylemekten başka çarem yok: Yardım kesinlikle iyi olur elbette. Yine de ihtiyacınız olan şey yardım değil. İhtiyacınız olan tek şey içinde bulunduğunuz duruma direnç göstermeyi bırakmak.
Yaşım ilerleyip de geçmişe baktığımda tüm buhranlı, bunalımlı dönemlerimi ilk olarak o dönem ile çatışmayı bıraktığımda atlatmaya başlamış olduğumu görüyorum. Zor dönemleri başarı ile atlatmış pek çok insanın yaşamına baktığımda aynı özelliğin onlarda da var olduğunu anlıyorum.
İnsanlar bir zorluk yaşamaya başladıklarında ilk tepki olarak ona şiddetli direnç gösteriyorlar. Bu, olağan bir tavır. Hepimiz kendimizi sevimsiz, zorlu, kontrolümüzün dışında, tehlikeli, bunalımlı, savunmasız, çaresiz olduğumuz bir durumda bulduğumuzda ilk olarak o duruma şiddetle tepki gösteririz. Çoğumuz içinde bulunduğumuz durumda kaldığımız süre arttıkça koşullara gösterdiğimiz direncin şiddetini artırmaya başlarız. “İstemiyorum”un tonu hafif bir sızlanmadan şiddetli bir haykırışa doğru dönüşmeye başlar. Bu şiddetli tepki içinde kimimiz kendimize acı, kimimiz ise zarar veririz. Bununla birlikte ne yazık ki direncimiz ne kadar güçlü olursa olsun o durumdan kurtulmamız mümkün olmaz. Eğer koşullar biraz iyileşip sonra tekrar kötüleşme eğiliminde ise o zaman yaşam boyu direnç gösterdiğimiz koşullara maruz kalarak yaşayabiliriz. Bu durumda işler biraz iyileştiğinde sakinleşir ve gerektiğinde yeniden direnç gösterecek gücü bulur, işler yeniden kötüleştiğinde direnç gücümüzü büyük bir şiddetle gösterebiliriz. Bu da canımızı çok yakar.
Bazı zamanlarda ise tek seferde o kadar şiddetli bir direnç gösteririz ki bu hem bize hem de çevremize büyük bir hasar verir. Koşullar değişip de durum biraz daha tahammül edilebilir hale geldiğinde ya da tümüyle iyileştiğinde biz artık yorgun, önyargılı, aynı şeyi bir daha yaşama ihtimali karşısında korku dolu ve tahammülsüzüzdür.
Oysa içinde bulunduğumuz durumun değişmesi için ya çaresizlik sebebiyle gücümüz tükenmeli ve direncimiz azalmalı ya da bilgece davranmalı ve gücümüzü koruyarak direncimizi bırakmalıyız. Değişim yalnızca direncin bırakılmasını takiben gelecektir. Direnç, kendisine direnilenin gücünü artırır ya da en azından ona karşıt gerilimle enerji kazandırıp süresini uzatır. Direnç boğulmakta olan bir insanın korku ile kasılıp boğulmasına benzer. Gevşediğimizde bedenimizi suyun yüzeyinde tutmak için daha az çaba gerekir çünkü yüzerliğimiz vardır ve özgül ağırlığımız sudan daha az olduğu için suyun kaldırma kuvveti bizi suyun yüzeyinde tutar. Her ne kadar zorlu koşullar ile suyun bedeni kaldırması arasında bir ilişki kurmak çok doğru bir benzetme olmasa da adeta yaşamın kaldırma gücü bizi ayağa kaldıracak kadar güçlü gibidir. Kötü koşullar içinde direnci bırakmak gevşediğimizde suyun yüzeyinde kalmaya benzer bir hal yaratır. Zor zamanları ilk olarak o zamanlarla çatışmayı bırakarak atlatan herkes bunu bilir.
Dışarıdan gelen yardımın kesinlikle size bir faydası olmayacaktır. Doğrudur borcunuz varsa biraz para sizi rahatlatır, sağlık sorununuz varsa daha iyi bir tıbbi tedavi size umut verir, ilişkiniz kötü ise ortak bir arkadaşınızın karşınızdaki insan ile yapacağı bir konuşma belki duruma biraz yardımcı olur ama ben şu ana kadar bu tür desteklerin bizi içinde bulunduğumuz durumdan kurtardığını görmedim. Bu tür yardımlar bazen daha kötü bile olabilir. Koşulları geçici bir süreliğine ılımlı hale getirip, kısa süre sonra temel sorun hallolmadığı için bizi yeniden sorunla, muhtemelen daha sert bir şekilde yüzleşmek zorunda bırakır.
Bu nedenle lütfen içinde bulunduğunuz duruma direnmeyi bırakın. İlk olarak durum ile ilgili beklentinizi bırakın. Var olan duruma uyum sağlayın. Bu durumu kabullenin. Bu durum içinde erdemli ve elinizden geldiğince bilgece yaşamaya başlayın. Kolay çözümler aramayın, kurtuluş aramayın. Kendinize şunu söyleyin: “Bu durumu besleyen koşullar tükeninceye kadar bu durum değişmeyecek.” Bu anlayışla bırakın bu durumu besleyen koşullar yavaş yavaş tükensin. Bu koşullar içinde yalnızca bir tanesi haricinde sizin kontrolünüzde olan herhangi bir koşulun var olmadığını anlayın. Sizin kontrolünüzde olan tek koşul, içinde bulunduğunuz duruma göstermeyi ya da göstermemeyi tercih ettiğiniz dirençtir. Kontrolü kendi elinizde olan bu tepkinin koşulların değişmesi üzerindeki etkisini tahmin bile edemezsiniz. Bu sebeple herhangi bir durumu kendinizi çaresizce yakalandığınız bir durum olarak görmeyi bırakın. Zorlu bir durumu, kendini besleyen besini tükendiğinde değişecek “geçici bir durum” olarak görün. Gerçek olan budur! Tüm sağduyunuz, mantığınız ve gücünüzle bu gerçeği görün. Bu gerçek ile uyumlu hareket edin. Göreceksiniz, koşullar tahmin ettiğinizden çok daha kısa bir sürede değişecek.”
Cem Şen, 23 Ocak 2017
Huzur = Sürdürülebilir Sıradanlık
3 yıl önce değerli dostum Aleks Kalenderoğlu yollamıştı aşağıda okuyacağınız notları. Bugün de geçerliliğini koruyan önemli bilgiler olduğu için blogdan yazarak sizlerle paylaşmak istedim. Yazıda kullandığım görseli 5 yıl önce Bodrum merkezinde bir akşamüstü yürürken çekmiştim. Gün batımını özellikle Ege’de izleme şansı bulanlar beni çok iyi anlayacaktır. Muhteşem bir doğa olayına tanık olursunuz ve içiniz huzurla dolar.
Sevgiyle ve muhabbetle…
Günümüzde halinden, kendinden, işinden, yaşamından memnun olmayan ancak memnuniyetsizliğini de isimlendiremeyen ve ne aradığını bilmeden bir arayışta olanların çokluğu belli ki bir sektör yaratmış ve bu sektör ‘kişisel gelişim’ adı altında kendi ‘hoca’ ve ‘öğrenci’ sınıfını yaratmış. Hal böyle olunca da etraftaki ‘guru’, ‘master’, ‘spiritüel’ vb sıfatlara sahip, adının önünde, mertebesini gösterir kelimeyi okumak için hecelemeye gerek duyduğumuz insanların sayısında büyük artış olmuş.
Arayışta olan kişinin dikkat etmesi gereken, arayışında kendini bekleyen tehlikelere karşı kendisini uyarabilecek şu noktalara karşı bilgili olmakta fayda var.
1- Yüksek ücret : Bilgi, bilgelik, şifacılık eğitimi vb isimler altında, sadece tekrar sayısını artırmaya yönelik şişirilmiş içeriklerle yüksek ücretler talep edilmesi ve bu türde sözde eğitimler sonunda bu yüksek ücret karşılığında aslında hiçbir anlam ifade etmeyen sertifikalar verilmesi gibi.
2- Fantastik sıfat : Boş kelimeler, şu veya bu tarihi kişinin reenkarnasyonu, bilmem hangi sistemin veya öğretinin en büyük öğretici veya kurucusu gibi birtakım rütbeler ile var olmak gibi.
3- Eleştirilere tahammülsüzlük : Aydınlandığını öne süren, veya spiritüel olarak gelişimini insanlığın faydasına sunduğunu söyleyen rehberlerin pek çoğunun eleştirel soru veya yorumlar karşısında tahammülsüzlük gösterip, sinirli bir şekilde savunmaya geçmeleri gibi
4- Yüzeysellik : Sürekli bilmek ve öğrenmek adına herhangi bir usta ile yeterli vakit geçirmek yerine sürekli olarak öğreti ve usta değiştirmek. Daldan dala konarak daha çok bilmenin, daha çok bilginin güç sağlayacağını düşünerek derinleşememek alışkanlığı gibi.
5- İkiyüzlü davranışlar : Kendi yaşamının her alanına taşımak yerine insanlara öğüt vermek, ne yapılması gerektiğini söylemek, konuşmak, değişik yerlerden alınmış alıntıları kendi fikirleri gibi paylaşmak, kendi anlattıkları ile yaptıkları arasındaki tutarsızlığı saklamak adına yeni ritüeller icat etmek gibi.
6- Manevi maddecilik : Benmerkezci, kendi arzularına odaklanan sistemler kurmak, etrafına bedensel tutkularına hizmet edecek belli bir zümreyi toplamak veya sadece usta veya hocası etraftayken, ya da belirli bir grup içindeyken çalışıyor gibi gözükmek, kendini pohpohlayacak ortamları yaratmak gibi.
7- Kendini dev aynasında görme : BEN konusundaki kör bir adanmışlık ile kurtarıcının, ustanın sadece ve sadece kendisi olduğunu, sadece kendi yolunun doğru olduğu illüzyonunu yaşamak ve diğer tüm alternatifleri aşağılamak gibi.
8- Vaatlerde bulunmak : Girdiği spiritüel yolda tavsiye edilen objeyi satın almanın veya söylenen şu kitabı okumanın ya da söyleneni söylendiği şekilde yapmanın aydınlanma, kendi gerçekleştirme, kendini keşfetme veya ‘alınma’ için gerek ve yeter tek koşul olduğunu söylemek gibi.
9- Öncelik : Kendi dengesini bulmadan, kendi kalıplarından ve ağırlıklarından kurtulmak için çalışmak yerine önce başkaları için çabalamak veya çabalıyormuş gibi gözüküp aslında bu şekilde kendini kurtarmaya çalışırken hep beraber sürükleniyor olmaları gibi.
10- Çabasızlık : ‘kader’ kavramını kendilerince yorumlayıp kişisel çabanın gereksiz olduğu ve başkaları için kendini feda edecek birinin çıkıp onları kurtaracağı ve ‘alınacaklarını’ beklemenin illüzyonu ile bekleyiş içinde olmak gibi.
11- Sonuç ve hedef odaklılık : Kendisine bir hedef belirleyerek başka ustaları, başka öğretileri, yaşanmışlıkları ve tecrübeleri yok sayarak sadece kendi seçtiği yolun kendini hedefine ulaştırabileceği beklentisi içinde kendini köreltme.
Kısaca, Zen izdeşi Pang Yun’un (Hõkoji, 740–808) şiirinde dediği gibi “sıradan biri olmak, ve bu sıradanlığı sürdürebilir kılmak” en önemli ders hepimize.
Zihin huzur içinde olunca dünya da huzur içindedir.
Hiçbir şey gerçek değil, hiçbir şey yok değil.
Gerçekliğe bel bağlamaksızın, beyhudeliğe kapılmaksızın,
Ne mübareksin sen ne de bilge, işine gücüne bakan sıradan bir herif işte.
Aleks Kalenderoğlu Kimdir
1983-1985 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1986-1987 Latin Edebiyatı, 1987-1989 Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümü deneyimlerinden sonra, İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri’nden 1996 da mezun oldu. 1987-2008 arasında çeşitli sektörlerde profesyonel bir yaşamın yanısıra özellikle outdoor sporlar ile amatör ve profesyonel olarak ilgilendi.
2009 da “yavaşlamaya” karar verdi. ‘Enerji Aktarım’ teknikleri ile tanıştı, 2010 da Usui Reiki Master’ı oldu. Daha önceden yapmakta olduğu aikido ve karateden Tai Chi’ye geçiş yaparak 2009 da Sermed Tezel ile Yang stili Tai Chi Chuen çalıştı. Wu Ying Feng ile Tai Chi Chuen Chen stili çalıştı. 2010 da ise Muhlis Partal ile yine Yang stili Tai Chi Chuen çalışmaya başladı …
2010 yılından itibaren Şahbaz Babaoğlu ve Dr. Pasang Arya’dan aldığı Tibet Tıbbı; 2011 yılında Zdenko Domancic’den aldığı Biyoenerji; 2013 yılında Büyük Usta Fu Wei Zhong’dan aldığı Emei Qi Gong eğitimleri tekniklerini ve 2014 yılında 3 yıllık eğitim boyunca Göksel Karabayır ile tamamladığı Konstelasyon Uygulayıcısı tekniklerini kullanarak çalışmalar yaptı.
2015 yılından itibaren Tayland’da bir Theravada Manastırı’nda çömez rahip olarak yaşadı. Evrensel enerjinin yönlendirmesi ile kişisel yolculuğunu sürdürmekte…