:::: MENU ::::
Browsing posts in: Değişim

Istanbul’un Marul Bayramı

istanbulun marul bayramiSiz de benim gibi çocukluğunuzda, ilk gençlik yıllarınızda keyifle yediğiniz sebze meyvelerin tadını özleyenlerden misiniz? İstanbul’da yetişen Arnavutköy çileğinin ve topatan kavununun kokusunu hatırlıyor musunuz? Yıllardır marul diye kaktırılan plastikten hallice ithal yeşil otlardan sıkıldınızsa bu cumartesi gelin Yedikule Bostanları’nda buluşalım. Slow Food Türkiye / Fikir Sahibi Damaklar’ın binbir emekle hazırladığı bu güzel etkinliğe çoluk çocuk katılıp, yerel üreticimize destek verelim.
Etkinlik programını Slow Food Türkiye / Fikir Sahibi Damaklar sayfasından sizler için aşağıya kopyaladım. Facebook kullanıcısı iseniz, BURAYA tıklayarak etkinlik ve diğer çalışmalar hakkında da detaylara ulaşabilirsiniz. Piknik örtünüzü getirmeyi unutmayın 🙂
Sevgiyle ve muhabbetle…

İstanbul’un Marul Bayramı Programı

6 Mayıs 2016, Cuma
Salt Galata
17.00 – 19.00
panel:
İstanbul’da Bostanlar ve Bahar Şenlikleri
Necdet Sakaoğlu
Hayri Fehmi Yılmaz
Turgay Tuna
Faruk Pekin
bu etkinlik Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı işbirliğinde gerçekleşmektedir.
7 Mayıs 2016, Cumartesi
Yedikule Bostanları Ahmet Öztürk Bostanı girişi
11.00-13.00
Suriçi Bostanları’na vefa etkinliği:
2013 yılında da üzerine moloz dökülen bostanda çevre temizliği
bu etkinlik Kültür Karıncaları öğrencileri ile birlikte gerçekleştirilecektir, katılım için 212 347 2425’den Halil Özdemir ile irtibata geçilmesi rica olunur.
Yedikule Bostanları Ahmet Öztürk Bostanı
13.00-15.00
Marul Bayramı Şenliği: Cümbüş Cemaat’in müziğinin birleştiriciliğinde Yedikule Bostancılar Derneği, Yedikule Bostanları Girişimi ve Dürtük ‘den dostlarımızla birlikte bostanlarda yeniden yetiştirilmeye başlanan “Yağlı Yedikule Marulu” ile tanışacak, ekilişine, hasadına dair bilgilenecek, bol bol bostan muhabbeti yapacak ve mini bir piknikle karınlarımızı doyuracağız.
Etkinliğe gelirken üzerinde oturacağınız bir piknik örtünüzle gelmeyi ihmal etmeyin sakın!


Kadının Adı Var

Pazartesi sabahı instagram akışımda sevgili Banu Tozluyurt’un çok sevimli bir daveti gözüme ilişti. Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahne alacakları bir gösteriye davet ediyordu bizleri. Teyzemin tahlil sonuçları için hastaneye gitmem, eve alınacaklar var derken hepsini hızlıca halledip gitmeye karar verdim. Koşturma hali ve adrenalin ruhuna iyi geliyor insanın 🙂
Trafiği düşünerek yer altından geçtim karşıya, vapur keyfini de dönüşe bıraktım. Kıtı kıtına yetiştim gösteriye, hemen oturup izlemeye başladım.

kadinin adi var

Kadına ve erkeğe eşit uzaklıkta, insana yakın gösteri başlığıyla yola çıkmıştı sahnedeki üç kadın; bizlere kadınların kendi potansiyellerini gerçekleştirmeleri, okur yazar sayısının çoğalması, kadınların ekonomiye katılımı, kadın ve erkeğin el ele barış içinde birlikte yol alabilmelerinden söz ettiler. Ülkemizle ilgili rakamsal verileri de paylaştılar; 181.000 çocuk gelin, 24.000.000 istismara uğrayan çocuğun olduğu bir coğrafyada yaşadığımızı hatırlattılar. Kadının eğitimi yüzde 1 oranında arttığında, o ülkenin gayri safi milli hasılasına bunun katkısının yüzde 3,37 oranında olduğunu, kadınların gelirlerinin yüzde 90’ını sağlık ve çocuklarının eğitimleri için harcarken, erkeklerde bu oranın yüzde 35 civarında kaldığını belirttiler.

kadinin adi var 1

Türkiye’de kadınların var olma savaşı içinde olduğunu anlatıp, Kadının Adı Var‘ın tam da bu sebeple gösterimde olduğunu söylediler.
Kadın dayanışmasının önemini belirterek, erkek egemen toplum belletmesi olan bazı sözlerin özellikle altını çizerek, artık değişim gerektiğini kadınların birbirlerini destekleyerek potansiyellerini geliştirebileceklerini anlattılar.
Perdede Ümmiye Koçak’ın hikayesini yine gözyaşlarıyla izledim. Onunla ilgili bilgleri BURAYA tıklayarak mutlaka okuyun ve Ümmiye Hanım’ın web sayfasına gidip videolarını da mutlaka izleyin.
Banu Tozluyurt, Ebru Tuay Üzümcü, Özge Uzun her üçü de; sizin benim gibi hayatın zaman zaman hırpaladığı, zorluklarla yoğrulan, ama yılmayan ve ayakta durmayı başarıp, başka kadınlara ilham vermeye çalışan kadınlar. Onların kurduğu “Kadının Adı Var” platformunu mutlaka inceleyin. Facebook sayfalarını beğenip takibe alın.
Zincir mağazalar, dünya devi markalar yerine yerel üretici kadınlardan alışveriş yapın, kız çocuklarının eğitimi için uğraşan kurumlara destek olun. Her birimizin; başkalarının hayatına dokunarak fark yaratacağı yetenekleri var, bir köşeye çekilmektense neler yapabileceğimize ve nasıl fark yaratabileceğimize odaklanalım. Damlaya damlaya göl olacağını da hep aklımızda tutalım.
Sevgiyle ve muhabbetle…


Şükredebilmek…

bebek

Mutsuz olmak için kendinize binlerce sebep yaratabilirsiniz, gayet kolay bir eylem bu. Gelin birlikte başka bir yol seçelim; ne kadar zor durumda olsak da mutlu olacak ve yaşadığımız için şükredecek sebepler bulmayı deneyelim.
Her sabah uyandığınızda hiç olmazsa sağ salim uyandığınız için şükredebilirsiniz. Kendinize ait temiz ve rahat bir yatakta uyuyabildiğiniz için şükredebilirsiniz. Başınızın üzerinde bir çatı olduğu, etrafınızda sizi hava şartlarından koruyabilecek duvarlar olduğu için şükredebilirsiniz. Musluklarınızdan akan su için şükredebilirsiniz. Üzerinize giyecek temiz eşyalarınız olduğu için şükredebilirsiniz. Bedenen ve ruhen sağlıklıysanız; nefes alabildiğiniz, görebildiğiniz, duyabildiğiniz, konuşabildiğiniz, yediklerinizi yutabildiğiniz, lezzetlerini alabildiğiniz, kollarınızı oynatabildiğiniz, nesneleri ellerinizle tutabildiğiniz, yürüyebildiğiniz, hatta koşabildiğiniz için şükredebilirsiniz. Etrafınızda sizi seven, önemseyen, özleyen, koruyan, kollayan yakınlarınız ve dostlarınız olduğu için şükredebilirsiniz. Okuyabildiğiniz, anlayabildiğiniz, öğrenebildiğiniz için şükredebilirsiniz. Kendiniz olabildiğiniz için şükredebilirsiniz. Düşüncelerinizi özgürce ifade edebildiğiniz için şükredebilirsiniz.
Maddeleri arttırabiliriz tabii, ama ana fikir; öfürdene pöfürdene mutsuz ve huzursuz yaşamak yerine, sahip olduklarımıza şükredebilmek, gerçekten ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz şeyler ve arzu ettiklerimiz için çaba harcamaya devam edebilmek.
İçinizi ısıtacağını ve biraz da olsa daha huzurlu bir hayata adım atmanıza yardım edeceğini düşündüğüm bir kısa film videosu ekledim. İzleyin lütfen.
Hepinize keyifle geçecek harika bir yeni hafta diliyorum.
Sevgiyle ve muhabbetle..

The Present from Jacob Frey on Vimeo.


Yaşlanmak…

omg we re aduts Ian Kellen

Yaşlanmak sadece aynada gördüğünüz yabancıdan hoşlanmamak değildir.

Yaşlanmak; sizi arayıp soranların sayısının hızla azalması demektir. Sizi aradıklarında bilirsiniz ki, soracakları bir konu veya dinlemenizi istedikleri bir sorunları vardır.

Birlikte eğlenilecek yerlere çağrılma miktarınız sıfıra yaklaşmışsa, yaşlandığınıza inanabilirsiniz.

Gündemi takip etmeniz, çokça konuda genç yaştakilerden daha yeni bilgiye sahip olmanız da hayatınızı kolaylaştırmaz, hatta çoğu zaman size düşman olacaklardır.

Nasihat etmek istediğinizde genellikle ukalalık olarak algılarlar, sizin daha önce bu konuda canınızın yandığını ve onların canı yanmasın diye uyardığınızı akıllarına bile getirmezler.

Gençliğin nasıl olduğunu hatırlamadığınızı düşünürler, ama bilmezler ki aslında yaşlanan sadece bedenlerdir, ruhlar kendini hep genç hisseder.

Yaşlanınca; gittiğiniz mekanda sevdiğiniz bir melodi çalarken, içinizde bir yerlerde, çılgınlar gibi dans etmek isteyen genç ruhunuzu hızla engellemezseniz, uzaylı görmüş taşralı bakışlarına maruz kalırsınız. Boynunuzu büküp yerinizde oturun, ayağınızla tempo tutmakla yetinin.

Öyle canınızın her istediğini giymeniz, fazla aksesuar kullanmanız da uygun değildir. Saçınızı atkuyruğu yapmanız, arkanızdan kikirdeşmelere neden olabilir.

Tatil yörelerinin sakin olanlarında konaklamanız beklenir sizden, eskaza gündemdeki adreslerden birine yolunuz düşmüşse, neredeyse iğrenir bakışlarla karşılaşırsınız “ne işi var bunun burada” der gibidirler.

Yaşlanmak, bir anlamda da görünmez olmaya başlamaktır. Yirmilerinizdeki ışıldayan görünüşünüze, sağlıklı bedeninize sahip olmadığınız için başkaları tarafından farkedilmeniz de zorlaşır.

Gençliğinizde size yol vermek için çekilip gülümseyenler, yaşlıysanız neredeyse bulundukları yerden geçmeye çalıştığınız için sizi tokatlar gibi bakarlar.

Karşıdan karşıya geçerken yaya geçidinde bile kornalarla protesto edilirsiniz. Toplu taşıma araçlarına binerken size yol vermelerini asla beklemeyin, ezmemeleri ve kenara itmemeleri için dua edin.

Sokağa çıkmanızı yasaklamaları mümkün olsa yapacak binlerce genç insan var etrafta. Bunu da huzur içerisinde sağa sola not olarak yazıyorlar. Sanıyorlar ki hep yirmilerinde kalacaklar.

Bizler; 50, 60, 70 li yıllarda doğanlar, farklı dünya görüşleriyle yetiştirildik ve eğitildik diye düşünüp hoşgörmeye çalışıyorum, zorlansam da deniyorum.

38 yaşımı çok sevmiştim, ruhumu oraya sabitledim ilerlemesine izin vermiyorum, bedenime de elimden geldiğince iyi bakmaya çalışıyorum, ama biyolojik olarak zamana karşı durmak zor oluyor. Yaşlanmayı gençliğin yitişi değil de, fırsatların ve gücün yeni bir aşaması olarak kabullenmek biraz olsun huzur veriyor.

Keşke bir yolu olsa da insanlar hep genç kalsalar; gözleri bozulmasa, hastalanmasalar, elden ayaktan düşmeseler, bunamasalar. Süreleri dolunca fişi çekilmiş elektronik alet gibi duruverseler. Hayal işte hoşgörün, ne de olsa sizlere göre epey yaşlıyım 🙂


Yeni Yıla Merhaba

Sunset Bodrum

Yeni bir yıla doğru koşaradım ilerliyoruz. Bilinmezliklerden mi, umutlardan mı olduğunu çözemediğimiz ürpermeler var ruhlarımızda. Yüreklerimiz hayallerimizin gerçek olabileceği heyecanıyla çarpıyor. Gençler arkadaşlarıyla katılacakları eğlencelerin, çocuklar açacakları hediye paketlerinin heyecanında, yaşlılar ise sağlıkla geçirecekleri yeni bir yılın umudundalar.
2015 yorucu bir yıl oldu çoğumuz için; ülkemiz için üzüldük, kayıplar yaşadık, sağlık sorunlarıyla cebelleştik, belki işsiz kalanlar da oldu aramızda. Şimdi yeni bir yılın getireceklerine odaklanma zamanı; geçmişe takılıp kalmanın yararı yok, gelecek günlerin belirsizliğini coşkuya çevirmek elimizde. Her sabah sağlıkla uyanıyorsak umudumuzu kaybetmek anlamsız. Sağlıkla nefes aldığımız her an, zorluklarla başa çıkabileceğimiz anlamına geliyor; yeter ki isteyelim ve çaba harcayalım.
Hayatımıza dışarıdan bakmaya çalışalım; tabii objektif olarak bakalım; varlığına şükredeceğimiz her şeyi not edelim, aklımıza her geldiğinde sahip olduklarımız için teşekkür edelim ve daha iyilerini istemeye, onlara ulaşmak için çalışmaya devam edelim. Kendimizde değiştirmek istediklerimiz için de ayrı bir liste yapalım ve yıl boyunca bunlar üzerinde çalışalım.
Kızdıklarımız, hırslandıklarımız, sinirlendiklerimiz olabilir; şimdi onları affetme zamanı, ruhumuzda ve bedenimizde yarattıkları yıkıcı etkilerden kurtulma zamanı. Kolay olacak mı, tabii ki olmayacak, ama deneyeceğiz adım adım ilerleyeceğiz. Affetmeyi başardıkça üzerimizdeki yükler hafifleyecek, ruhumuz özgürleşecek, huzuru hissedeceğiz.
İhtiyacı olan herkese yardım etmeye çalışalım, yardım sadece parasal değildir. Her fırsatı değerlendirip kahkaha atalım, gülmenin iyileştirici etkisinden yararlanalım. Yolda rastladığımız hayvanların başını okşayalım, sevilmeye de beslenmek kadar ihtiyaçları var unutmayalım.
Gerektiğinden fazla tüketmemeye çalışalım; sistemi değil ruhumuzu besleyelim. Tüketeceklerimizi alırken çevreye zarar vermeyenleri seçmeye çalışalım, ambalajlı ürünlerden vazgeçelim, olabildiğince az çöp üretmeyi deneyelim.
Günümüze aynada kendimize gülümseyerek başlayalım; kendimizi sevelim, yeri geldiğinde egosit olalım, hepimiz tek ve biricikiz, sizden bir tane daha yok, bana inanmazsanız parmak izinize sorun, retinanıza sorun 🙂
An’da kalmaya çalışalım, geçmiş yaşandı bitti geri getiremeyiz, gelecek bir gizem; nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz, ama “an” tamamen bize ait, onunla ne yapacağımıza karar vermek de bize ait. Yeni yılda mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığımız her an’a şükredelim ve  “Sonsuz Şimdide Olmaya” gayret edelim.
Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha da yenilenerek, “az tüketip, çok türeteceğimiz”, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu, daha adil ve çok daha güzel bir yıl olsun 2016.
Hepinize sevdiklerinizle birlikte; ağız tadıyla, huzurla, bolluk ve bereketle geçecek harika bir yıl diliyorum.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Yeni yılda yeni biri olmayı deneyecekler bu linkleri mutlaka incelemeli:

http://abolisyonistveganhareket.org/
https://www.facebook.com/fikirsahibidamaklar
http://bugday.org/
http://zumbara.com
http://esyakutuphanesi.com


#2015 Yeni Bir Yıla Daha Merhaba

bebek

Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha yenilenerek, az tüketip çok türeteceğimiz, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu, daha adil ve çok daha güzel bir yıl olsun.
Uygulamaya çalışın:
-Her fırsatı değerlendirip kahkaha atın, gülmenin iyileştirici etkisinden yararlanın. Yeri geldiğinde egoist olun.
-Kendinizi sevin, değer verin ve önemseyin. Hepimiz tek ve biricikiz, bizden bir tane daha yok. İnanmıyorsanız parmak iziniz ve retinanız size kanıtlayacaktır.
-Halinizden şikayet etmeyin. Mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığınız her an’a şükredin.
-Çok kızgın ve sinirli olduğunuz zamanlarda bile gülümsemeye çalışın.
-Affedin, kolay değil biliyorum, ama deneyin mutlaka.
-İhtiyacı olan herkese yardım etmeye çalışın, yardım sadece parasal değildir.
-Sokakta rastladığınız hayvanların başını okşayın, sevilmeye de ihtiyaçları var unutmayın.
-Gerektiğinden fazla tüketmemeye çalışın; sistem yerine ruhunuzu besleyin.
-Tüketeceklerinizi alırken çevreye zarar vermeyenleri seçmeye çalışın, ambalajlı ürünlerden vazgeçin, olabildiğince az çöp üretmeyi deneyin.

Bu linkleri de mutlaka inceleyin

http://uyanmasaati.com/
http://zumbara.com
http://esyakutuphanesi.com
http://bugday.org/
http://www.fikirsahibidamaklar.org/
http://tema.org.tr/
http://abolisyonistveganhareket.org/


İstanbul’un #LüferBayramı Kuzguncuk’ta Kutlanıyor

Tanıyanlar bilir, çocukluğumdan beri deniz ürünü yemem, mayıs ayı sonunda aldığım bir kararla da vegan hayatı seçtim, bundan sonra zaten yiyemem. Bu kararım, İstanbul’un doğal kaynaklarının tüketilmesine, deniz ürünleri katliamlarına göz yumacağım anlamına gelmiyor. 4 yıl önce değerli dostlar Neva Kip ve Defne Koryürek sayesinde takip etmeye başladığım “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyasıyla haberdar olduğum deniz ürünleri katliamlarına, yazarak ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayacak şekilde duyuruları paylaşarak destek olmaya çabalıyorum. Lufer Bayrami poster
Bu yıl İstanbul’un Lüfer Bayramı , 18-19 Ekim tarihlerinde, Kuzguncuk’ta her biri diğerinden daha keyifli onlarca etkinlikle; (Defne Koryürek’in harika tanımlamasıyla) “balıkla, denizle ve İstanbul’la aşk tazelenerek” kutlanacak.
Değerli dost Defne Koryürek bu sabah çok güzel ve eğitici bir mektupla; “Nedir bu Lüfer Bayramı, neler oluyor İstanbul’un deniz ürünlerine, geçen 4 yılda neler olmuş” diye merak edenlere bilgiler aktarmış. Noktasına virgülüne dokunmadan mektubu paylaşıyorum ve hepinizi çoluk çocuk bu haftasonu İstanbul ile aşk tazelemeye davet ediyorum.
Lüfer Bayramı etkinlikleri programına BURAYA tıklayarak erişebilirsiniz.

Defne Koryürek’in mektubunu sindirerek okuyun ve paylaşın lütfen.

“sevgili dostlarım,

bu haftasonu Lüfer Bayramı’nı kutlayacağız. İstanbul’un Fikir Sahibi Damaklar’lı kısacık tarihinde 4. kez!

ilkini 2011’de, üstelik de açılışını su ürünleri halinin orta yerinde, kabzımallar ve gırgır reislerinin arasında, GTH Bakanı Eker’in katılımıyla yaptığımız ilk İstanbul’un Lüfer Bayramı aşırı avlanma sonucu yokolmanın eşiğine gelmiş bir balığa sahip çıkarken balıkla, denizle ve İstanbul’la aşk tazelemek gayesi taşıyordu.

malumunuz, İstanbul son 40 yılda aldığı göçler neticesinde 6 kat daha kalabalık bir nüfusu taşımak zorunda kalırken, yeni İstanbullular da şehri tanımaya fırsat bulamadan, onu özel yapan değerleri yaşamaya imkan bulamadan vahşi bir ekmek mücadelesine düştüler. böyle bir denklemde kaybettiklerimiz elbette sadece lüfer değil. ama bizim için de zaten lüfer sadece gıdaya ya da daha geniş bağlamda ekolojiye dair bir mücadelenin değil, kültürel eriyişimize uyanmanın ve coğrafyaya, o coğrafyanın tüm paydaşlarına sahip çıkarak yeniden İstanbullu olmanın sembolü oldu.

Lufer Bayrami sb poster

bu dört yıl içerisinde tertiplediğimiz her bir etkinlikte denizlerimiz, sucul hayat, İstanbul ve İstanbul’un coğrafyasını lüfer üzerinden farklı katmanlarda konuşmaya çalıştık. ama boy, en büyük kavganın verildiği yer oldu, bu 4 yıl boyunca.

hatırlayacaksınız: 2010 yılında kampanyalar başladığında üreme boyu 27-30 cm olan lüferin avlanma alt boyu 14 cm’di. 2012’de avlanma alt boyu 20 cm’e yükseltildi. şüphesiz bu önemli bir dönemeç oldu tarihimizde. bir aşama olsun kaydedildi, zira. kutladık da! ancak lüferin avlanma alt boyu, üreme boyundan aşağı olduğu sürece, yokolmasını engellemek mümkün değil. dolayısıyla bizler her fırsatta akademik toplantıların yanı sıra balıkçı forumları tertip ettik. konuyu ticari kaygıdan çıkartmaya, bilimsel bir bilginin ışığında sürdürülebilirlik mevzuuna dönüştürmeye çalıştık.

yetmedi; İstanbul’un fevkalade değerli bir liman, İstanbul Boğazı’nın emsalsiz bir biyolojik koridor olması sebebiyle, lüferde şekil bulan tüm tasalarımızı bölgesel bir mevzuu haline getirmek istedik.

2013 yılından itibaren İstanbul’un Lüfer Bayramı’na uluslararası bir hüvviyet kazandırma imkanımız oldu. Uluslararası Slow Food teşkilatı ile işbirliğinde bir Slow Fish İstanbul tertip ettik. 11 ülkeden 70 katılımcı ile Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’den 4 gün boyunca 32 ayrı platformda paylaşıma sahne olan ilk Slow Fish İstanbul artık uluslararası takvimlerde yer alan ve iki yılda bir İstanbul’da gerçekleşecek bölgesel bir etkinlik.

umuyoruz ikincisini 2015 yılında Adalar ilçesi genelinde tertip ediyor olacağız. teması şimdiden belli: muhafaza!

denizlerimizi, sucul yaşamı ve coğrafyamıza dair sorumluluklarımızı konuşacağımız bu uluslararası toplantılara cevaben 2014 itibarı ile İstanbul’un Lüfer Bayramı’nı da daha yerel, daha yerli, daha Boğaziçili kılma arzusundayız.

niyetimizin ilk örneğini bu yıl Kuzguncuk’ta sergileme imkanı bulacağız. 18-19 Ekim tarihlerinde, yani yarından başlayarak, Sokak Bizim Derneği ile işbirliği içinde, Üsküdar Belediyesi, Kuzguncuklular Derneği, Kuzguncuk Bostanı, Anadoluhisarı Su Ürünleri Kooperatifi ve Profesyonel Balıkçılar Forumu ile birlikte gerçekleştireceğimiz etkinliğin detaylı programını www.fikirsahibidamaklar.org sayfamızda bulabilirsiniz.

ayrıca bu yıl İstanbul’un Lokantaları diye yepyeni bir bölümümüz var: İstanbul’un yeme içme işletmelerini Lüfer Bayramı’nda farklı bir menü ve farklı bir cümle ile katkıda bulunmaya davet ettik. çağrımıza ses verenler hergün biraz daha artıyor. http://goo.gl/hZcAKi link’inden ulaşabileceğiniz listeyi aralıklarla kontrol etmenizi öneririm.

şimdilik aktaracaklarim bu kadar. dilerim yarın ve Pazar günü Kuzguncuk’ta buluşalım. buluşalım ve beraberliğimizi kutlayalım, birlikte alacağımız yolları, kollayacağımız coğrafyamızı ve ortak geleceğimizi!

muhabbetle,

Defne Koryürek
Slow Food Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri
Slow Food International Councillor from Turkey


#Turmepa Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi 1 Yaşında

Halas gemisi

Japon sanayi devlerinden Mitsu’nin, TURMEPA’nın dernek faaliyetlerini desteklemek için üç yılı kapsayan bir protokol çerçevesinde fon ayırdığı “Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi”, bu ay birinci yılını dolduruyor. 19 Eylülde Halas Gemisi ’nde yapılan bir toplantıyla bu eğitim projesinin ilk yıldönümü değerlendirmesi; benim de aralarında olduğum gönüllülere, basın mensuplarına ve konuklara aktarıldı.

acilis konusmasi

TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan M. Yaramancı açış konuşmasında, projenin hayati önem taşıdığını, bu eğitimlerle İstanbul’un geleceğini ellerinde tutan neslin de, İstanbul Boğazı’na sahip çıkabileceğini belirtti. “Çok geç olmadan, eğitim içeriklerimize gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekoloji derslerinin konulması gerekir. Çevre bilinci böylece, davranış ve yaşam biçimine dönüşebilecektir.” diyen Yaramancı, “Biz bugün yaptığımız çalışmaları kendimiz için yapmıyoruz, yaptıklarımızın sonuçlarını görecek yaşı geçtik. Biz gelecek nesiller için çalışıyoruz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Dernek Genel Müdürü Akşit Özkural da sözlerine, ülkemizde STK’ların yaptığı çalışmaların ancak devletin ve yerel yönetimlerin desteklemesi ile başarılı olabileceğini belirterek başladı. Özkural “Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi ile hedefimiz eğitimler sonunda İstanbul’da 100.000 çocuğumuza ulaşmaktır.” diye belirtti.

Daha sonra söz alan bu projenin fon desteğini sağlayan Mitsui’nin Türkiye temsilcisi Yuichi Aoki ise konuşmasında, “Biz Japonya’da yıllar içinde kirliliğe karşı yaptığımız mücadelede, gördük ki ekonomik olarak büyümek ve çevre dostu bir toplumu oluşturmak için çocuklara çevre konusunda eğitim vermek en etkili yoldur. TURMEPA da benzersiz ve etkili bir STK olarak yaptığı çalışmalarla Türkiye’deki su ve deniz kaynaklarının geleceğini şekillendirmekte önemli bir etkiye sahip. İşte bu nedenle biz de bu projeye destek verdik.” dedi.

Bu yıl 20. yaşını kutlayan TURMEPA’nın Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı Projesi, Mitsui’nin yaptığı hibe yarışmasında 168 proje arasından seçilmiş ve 2013 yılının Ekim ayında başlamış. İstanbul Boğazı’nın korunması ve çevre kirliliği ile mücadeleye karşı bilinçlendirmeye yönelik eğitim çalışmalarını kapsayan proje; İstanbul Boğazı’nda deniz ve su varlıkları ile deniz canlılarının yaşatılmasını hedefliyor. İlkokul, ortaokul ve liseye giden öğrencilerle yürütülen proje kapsamında çok sayıda önemli eğitim faaliyeti ve etkinlik gerçekleştirilmiş.

Rakamsal olarak da çok etkileyici çalışmalar bunlar;
Şubat – Haziran ayları arasında 114 farklı okuldan 158 öğretmen ve 30 gönüllü eğitmenle 906 sınıfta 24.000 öğrenciye 1015 saat süreyle deniz ve kara ekosistemi anlatılmış, Mavi Kuşak Hareketi – İstanbul Boğazı eğitimleri aktarılmış. Boğaz’da deniz dibi temizliği etkinliği gerçekleştirilmiş ve 42 kg atık çıkarılmış. Hazırlanan “Denizi Yaşatma Kılavuzu” ile 24.000 öğrenciye görev verilmiş. 23 Nisan’da, o günde dek deniz görmemiş 700 öğrenciyi eğlenceli bir gezi ve etkinliklerle denizle tanıştırmışlar. İşitme sorunu olan öğrenciler için denizler ve İstanbul Boğazı ile ilgili eğitim setleri hazırlanmış. Türkiye’deki STK’lar arasında ilk mobil oyun hazırlayan da Turmepa olmuş. Oyun sayesinde çocuklar, hem denizi koruma, hem de denizde atıkların yok olma sürelerini öğreniyorlar.

turmepa

Bu yıl 20. yaşını kutlayan TURMEPA; artık projeler üreten, ürettiği projeleri kamu ve özel sektör tarafından örnek alınan, hazırladığı AB projelerini yürüten, çevre ödülleri geliştiren bakanlıklara örnek projeler hazırlayan, tüm paydaşları bir araya getiren uluslararası konferanslar düzenleyen, deniz ve su varlıkları konusunda referans alınan lider bir sivil kuruluş haline gelmiş. Rakamlarla bakarsak; geçtiğimiz 20 yılda TURMEPA eğitimleri, 16.000.000 öğrenciye sunulmuş. 9.000 eğitimci yetiştirilmiş. 7.500.000 öğrenciye çevre dersleri verilerek denizlerimiz sevdirilmiş. 4.000.000 kişiye TV programları ile ulaşılmış. Sosyal medya görünürlüğü de 4.500.000 kişiyi aşmış.

Ülkemiz deniz, kıyı ve su varlıklarının kirliliğine dikkat çekerek, korunması için hayati adımların atılmasını sağlayan, denizlerimize tekrar nefes verecek küçük büyük herkesi harekete geçirerek, gelecek nesilleri yaşanabilir ve sağlıklı limanlara ulaştırmak amacıyla çalışan TURMEPA’ya nice 20 yaşlar diliyorum.


Dünyayı Kurtarmak İçin 3 Adım Yeter

paylas3Yarım saat kadar önce Slow Food Türkiye/ Fikir Sahibi Damaklar Facebook sayfasında 3 tane çok güzel görselle karşılaştım. “Kolay mı değil mi, imkanlı mı imkansız mı demeden deneyeceklere muhabbetle…” başlığıyla paylaşılmıştı.

” 3 Adımda Dünyayı Kurtarmak” başlıklı bu görselleri mutlaka iyice inceleyin. Daha güzel bir dünyada yaşamak mümkün, yeter ki bizler isteyelim ve başarmak için çaba harcayalım.
Daha büyük evler, daha yeni model telefonlar, en havalısından giysilere çok da ihtiyacınız yok, eşyaların kölesi olmayı bıraktığınızda, kendinizde hissedeceğiniz hafiflik ve mutluluğu daha önce neden fark etmediğinizi düşünüp gülümseyeceksiniz.  paylas2
Bir başka dünya mümkün; uyum sağlamaya çalışmak da mümkün. Öğretilmiş zorunluluklardan kurtulmaya başlayın; sevmediğiniz bir işte itilip kakılmaktan vazgeçin, kullanmadığınız eşyaları paylaşın, paranın karşılayamayacağı bir şeyler yapmaya çalışın. Çevrenize daha dikkatli bakın, sevdiklerinize daha fazla vakit ayırın.
Çevre felaketlerine üzülüyorsanız, daha dikkatli ve tutumlu yaşamanız gerektiğini de bilmelisiniz. Ne yardan, ne serden vazgeçmeden değişim mümkün olmuyor.

paylas1Defne Koryürek’in “İndirimden Aldığımız Sekizinci Tişört ile 3. Köprü Arasında Dümdüz Bir Bağ Var” başlıklı yazısını da BURAYA tıklayarak mutlaka okumanızı öneririm. Düşünmeden tüketmek bizi giderek daha fazla tutsaklaştırıyor.
Alışveriş etmenin çılgınca büyüsünden kurtulduğunuzda, kendinizi daha huzurlu, daha hafif ve özgür hissedeceksiniz.
Haydi şimdi sizler de önce kendiniz, sonra daha güzel bir dünya için 3 adım atın.


Kişisel Markalaşma İçin İpuçları

kisiel markalasma

Kişisel Markalaşma, birbirine görünmez bağlarla düğümlenmiş günümüz dünyasında bir seçenek değil gereklilik artık.
Kişisel Markanız; çevrenizdekilerin sizin hakkınızdaki düşünceleri, söyledikleri, diğer insanların tepkileri ve toplum içinde kendinizi nasıl temsil ettiğinizle çok yakından ilişkili.
Kişisel Markanızın oluşumu sizin tarafınızdan kontrol edilebilecek bir süreç. Kendinizi nasıl konumlandıracağınıza, insanların sizi nasıl görmesini ve algılamasını istediğinize siz karar vereceksiniz. Kişisel markanız yaşama biçiminizle de doğru orantılı olmalı. Davranış biçiminiz ile söyledikleriniz ve yaptıklarınız örtüşmüyorsa, güvenilir olmanız da mümkün değildir.
Kişisel Markanızı doğru inşa ettiğinizde; henüz tanışmadığınız insanların bile hakkınızda fikir edinebileceği, sizi uzun süredir tanıyormuş gibi hissedeceği, kolayca tanımlanabilir bir kişiliğe sahip olursunuz.
Güvenilir bir kişisel markanız varsa; insanlar sizi fark ederler. İsminize, ne yaptığınıza, onlara ne sunduğunuza, neler yapabileceğinize önem verirler.
Kişisel Markalaşma aşamanızın en önemli adımlarından biri de düzenli iletişim halinde olmanız. Bu konuda sosyal ağlar en büyük yardımcınızdır. İşverenlerin, bağlantıya geçmek isteyeceğiniz kişilerin; arama motorunda kısa süreli bir bakışla sizi inceleyebileceğini bilerek kişisel paylaşımlarınıza çok dikkat edin.
İş bağlantılarıyla ilgili platformlarda kullanacağınız profil fotografınıza önem verin. Çok tanınan aktör/aktris fotografları, havuzbaşı görüntüleriniz hem işverenlerin, hem de bağlantı isteği gönderdiğiniz kişilerin sizi ciddiye almasını engelleyecektir.
Sosyal ağlarda kullandığınız görseller ve sözel alıntılarda kaynak belirtmeyi asla ihmal etmeyin. Topluma mal olmuş kişilerin, ünlü bilim adamlarının sözlerini kendi fikriniz gibi paylaşmak sizi daha bilgili yapmayacak, tam tersi güvenilirliğinizin sorgulanmasına neden olacaktır.
Mümkün olduğunca farklı alanlarda uzmanlaşmış çok sayıda kişiyle bağlantıda olun. Bağlantı isteği gönderirken kendinizi tanıtan kısa bir bilgi eklemeyi ihmal etmeyin. Bu kişiler hakkındaki detayları inceleyin ve mutlaka hatırlamaya çalışın. Bağlantıda olduğunuz kişi sayısını artırmak istiyorsanız çevrimiçi anlık paylaşımlara ayrıca önem verin, yardıma ihtiyacı olduğunu gördüklerinize karşılık beklemeden yardım edin.
Sosyal ağ bağlantıları da gerçek hayattakiler gibi ilişkileri geliştirmekle ilgilidir. Size yollanan mesajları elinizden geldiğince zamanında ve nazikçe yanıtlayın. Doğum günlerini, önemli sosyal değişimleri atlamamaya çalışın. Mesleki gruplarda katılımcı olun. Mutlaka kendi adınızla bir blog açın ve sıklıkla güncelleyin.
Sosyal ağlardan tanıdığınız kişilerle gerçek hayatta da bağlantıda olabileceğiniz etkinliklere vakit ayırıp katılmaya çalışın. Elini sıkıp, gülümseyerek gözlerinin içine baktığınız kişilerin sizi olumlu hatırlaması, çevrimiçi profilinizi hatırlamasından çok daha kalıcı olacaktır.

Yazıda kullandığım fotografı bir süre önce Kadıköy yakasından dönerken görüntülemiştim, minik bir dokunuşla konuya uygun hale getirmeye çalıştım 🙂


Sayfalar:12345678