:::: MENU ::::

Alone

We’re born alone, we live alone, we die alone. Only through our love and friendship can we create the illusion for the moment that we’re not alone.Orson Welles 

Image: https://pixabay.com/photos/woman-beach-sea-coast-shore-ocean-2604474/


Sevginin endazesi olmaz, yüreğinizin büyüklüğüdür onun ölçüsü.

Vitrinlerin kırmızı kalpler ve balonlarla donatıldığı günlerdeyize yine. “Sevgililer Günü” alışveriş çılgınlığı dönemindeyiz. Sevginin metalaştırıldığı durumlardan hoşlanmam, çocukken de garip gelirdi. Sorarlar ya çocuklara “ne kadar seviyorsun beni, göster bakalım”, garibancık da kollarını omuzlarının elverdiğince iki yana açarak cevap vermeye çalışır “işte bu kadar” diyerek.
Sevginin endazesi olmaz, yüreğinizin büyüklüğüdür onun ölçüsü. Öyle zamanlar olur ki, sevginizi taşıyamayacak gibi olur yüreğiniz, o kadar yoğundur duygularınız. Bunları kelimelerle ifade etmekte bile zorlanırken, cisimlerle ifade etmeye çabalamak, olsa olsa ticarete yardımcı olur, sizin hislerinizi anlatmanıza değil. Karşınızdakinin beklentilerini karşılayacak bir hediye bulacağım diye çırpınmak yerine, duygularınızı kağıda dökmeyi deneyin, bütün açık yürekliliğinizle ama. Zor mu geldi hislerinizi anlatıvermek, bütün saflığı ve yoğunluğuyla sevginizi dile getirivermek… Tamam o zaman, siz de diğer milyonlarca insan gibi kolaya kaçıp, bir kırmızı gül alıverin. Ya da sarılın sevdiklerinize, sıkıca, gözlerinin tam içine bakın, ona iyi ve kötü günde yanında olacağınızı hissettirin, sevdiğinizin gözbebeklerinde kendinizi gördüğünüzde, bilin ki en güzel hediyeyi veriyorsunuz ve alıyorsunuz.
Birazdan, önce türkçesini sonra orijinal dilinde olanını okuyacağınız bu güzel satırlar, Oriah © Mountain Dreaming’e ait. Bu satırları yürekten söyleyebilecek ve uygulayabilecek insan sayısı arttığında, dünya gerçekten yaşanacak bir yer olacak.
Aşkla kalın, hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla…

Davet
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor
Neyi özlediğini,
Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor
Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için
Bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum
Ay’ ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor
Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığın, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek stiyorum
Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum
Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor
Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum
Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum
Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum
Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını;
Bir gölün kenarında durup gümüş Ay’a “Evet!” diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum
Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğun beni ilgilendirmiyor
Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum
Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor
Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum
Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor
Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum
Kendinle yalnız kalıp kalamadığını, ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum..
Oriah © Mountain Dreaming

The Invitation
It doesn’t interest me
what you do for a living.
I want to know
what you ache for
and if you dare to dream
of meeting your heart’s longing.
It doesn’t interest me
how old you are.
I want to know
if you will risk
looking like a fool
for love
for your dream
for the adventure of being alive.
It doesn’t interest me
what planets are
squaring your moon…
I want to know
if you have touched
the centre of your own sorrow
if you have been opened
by life’s betrayals
or have become shrivelled and closed
from fear of further pain.
I want to know
if you can sit with pain
mine or your own
without moving to hide it
or fade it
or fix it.
I want to know
if you can be with joy
mine or your own
if you can dance with wildness
and let the ecstasy fill you
to the tips of your fingers and toes
without cautioning us
to be careful
to be realistic
to remember the limitations
of being human.
It doesn’t interest me
if the story you are telling me
is true.
I want to know if you can
disappoint another
to be true to yourself.
If you can bear
the accusation of betrayal
and not betray your own soul.
If you can be faithless
and therefore trustworthy.
I want to know if you can see Beauty
even when it is not pretty
every day.
And if you can source your own life
from its presence.
I want to know
if you can live with failure
yours and mine
and still stand at the edge of the lake
and shout to the silver of the full moon,
“Yes.”
It doesn’t interest me
to know where you live
or how much money you have.
I want to know if you can get up
after the night of grief and despair
weary and bruised to the bone
and do what needs to be done
to feed the children.
It doesn’t interest me
who you know
or how you came to be here.
I want to know if you will stand
in the centre of the fire
with me
and not shrink back.
It doesn’t interest me
where or what or with whom
you have studied.
I want to know
what sustains you
from the inside
when all else falls away.
I want to know
if you can be alone
with yourself
and if you truly like
the company you keep
in the empty moments.
By Oriah © Mountain Dreaming,

Yazıda kullandığım fotografı Ağustos 2023 te Burhaniye Artur’da, can dost Cemile Kaçar’ın balkonundan çekmiştim.

2011 yılında yazdığım yazının yeniden düzenlemesidir.


Yeni Yıla merhaba #2024

Giden yılı uğurlarken, 2024’un getireceklerine keyifle hazırlanalım hep birlikte. Her sabah yeniden uyanıyorsak umudumuzu kaybetmeyelim. Sağlıkla nefes aldığımız her an, zorluklarla başa çıkmaya niyet edelim. Kalplerimizi nefretten uzak tutup, sevgiye daha çok yer açmayı deneyelim. Karşılık beklemeden sevelim. İnsanları incitmemeyi deneyelim, olur da incitirsek nazikçe ve dürüstçe özür dileyebilelim. Geçmiş olaylardan ders alalım, ama geçmişe takılı kalmayalım. Güneş her gün yeniden doğuyor, daha iyi günler yaşamak elimizde.
Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha da yenilenerek, “az tüketip, çok türeteceğimiz”, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; bedenlerimizin sağlıklı, ruhlarımızın hep genç kalacağı, bereketli, huzurlu, güzel bir yıl olsun 2024.
Muhabbetle…

Görsel kaynağı: https://www.pinterest.com.au/pin/25966135336065474/


Vatan Haini

Nazım’ın dizeleri asla güncelliğini yitirmiyor; yaşananlara bakınca, verilen demeçleri okuyunca koca çınara bir kez daha hak verdim.

“Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson’un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
“Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Nazım Hikmet Ran


Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü Saygıyla ve Özlemle Anıyoruz…

Atatürk’ü yok sayanlara, adını ve yaptıklarının izlerini silmeye çalışanlara inat; sözlerini ve öğrettiklerini paylaşmaya devam.

“Büyük olmak için hiç kimseye dalkavukluk etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın.

Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.

Herkes sana karşı çıkacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, fakat sen buna dayanıklı olacaksın, önüne sonu gelmeyen engeller çıkacaktır.

Kendini büyük değil; küçük, zayıf, kimsesiz ve araçsız kabul edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanmış olarak bu engelleri aşacaksın.

Bundan sonra da sana “BÜYÜKSÜN” derlerse bunu söyleyenlere güleceksin!. “

Gazi Mustafa Kemal Atatürk


Hayat yolculuklarımız kolaylıkla olsun.

Bizler birbirimizi tamamen ve derinden kabul edip sevemedikçe; hayatlarımıza huzurun, bolluk-bereketin, coşkunun gelmeyeceği, değişimin gerçekleşemeyeceği aşikar. Sükünet ve sabırla çabalamaya; yüreklerimizde endişe, kızgınlık, düşmanlık yerine, huzur ve sevgi beslemeye devam edelim. Değişim önce kendimizle başlıyor; düşüncelerimiz, davranışlarımız, kelimelerimizle. Hayat yolculuklarımız kolaylıkla olsun. Muhabbetle…

el kalp

CUMHURİYETİMİZİN 100.YILI KUTLU OLSUN!

29 Ekim 2023, Cumhuriyetin ilanından bu yana 100 yıl geçmiş. Kıymetini anlayabildiğimiz tartışılır bağımsız olmanın, anlayabilenlerin sayısı da her geçen gün azalıyor. Başka ülkelerin yüzüncü yıl kutlamalarına bakınca ne kadar silik ve özensiz bir kutlama dönemi geçirdiğimizi net bir şekilde görebilirsiniz.

Emperyalist devletlerin emir kulları eliyle silinip yok edilmeye çalışılan Cumhuriyeti; millet olmayı ümmet olmaya tercih edenlere inat, bizler her zamankinden daha coşkuyla kutlamaya devam ediyoruz.

Fikri ve vicdanı hür olarak yaşamamızı sağlayan Atatürk ve silah arkadaşlarını; kimsenin kölesi olmadan yaşayabilmemiz için kendilerini 7 düvelin askerine siper eden gazilerimizi ve şehitlerimizi minnetle anıyoruz.

Karşılarına dikilmiş tam donanımlı emperyal ordulara rağmen; Atatürk ve silah arkadaşlarının başardıklarını, küçük yaşlarımızdan başlayarak eğitimimizin her adımında öğrendik. Yeniden hatırlayalım:

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.” (1920 Atatürk)

“Biz bir amaç takibediyoruz. Bu amacımız öteden beri muhtelif vesilelerle ifade edilmiştir. Ben şimdi de onu tekrar ediyorum: Milletin, devletin bağımsızlığını muhafaza etmek. Bunun içinde namus ve şeref tamamen yer alacaktır. Müstakil olarak milletimizin muayyen hudutlar dâhilindeki tamamiyetini muhafaza etmektir. Bunun için muharebe ediyoruz. Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahribedilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu topraklar üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. Bundan dolayı iki karış yer işgal edilmiş, üç beş köy tahrip edilmiş diye burada feryada lüzum yoktur. Ben size açık söyliyeyim; efendiler bazı yerler işgal edilmiştir bunun üç misli daha işgal edilmiş olunabilir. Fakat bu işgal hiçbir vakitte bizim imanımızı sarsmayacaktır.” (1920 Atatürk)

“Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini ve kendi saadetini; memleketin, milletin saadeti ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur. “ 25-26 Nisan 1922 Atatürk

“Milletin mukadderatını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskaca bir varlık çıkaran meclisimizin, yiğit ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak, pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve bağımsızlık fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum. “ 1922 (Atatürk’ün S.D. I, S.240)

Değerli dostum Süleyman Sönmez”in “Cumhuriyetimiz 100 Yaşında” yazısının linkini de ekliyorum, mutlaka okuyun ve paylaşın. https://www.gunesintamicinde.com/cumhuriyetimiz-100-yasinda/


30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun

Uzun yıllardır unutulması için çok uğraşılan 30 Ağustos; Türkiye Cumhuriyeti’nin “Ulusal Bayramı” dır. İlk kez 1923 yılında kutlanan, 1935 yılında resmileşen bu bayram; Dumlupınar’da zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni anmak için kutlanan bayramdır. Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve onların komutasında savaşmış askerlerimize şükranlarımızı sunduğumuz bayramdır.
30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının, işgal kuvvetlerinden geri alındığı gün olarak kutlanır.
Kutlamak için kimsenin iznine ve icazetine de ihtiyacımız olmayan bu bayramda; hangi ülkede yaşadığınızı, bu topraklar için şehit olan aile büyüklerinizi, ne şartlarla başarılan ve bizlere neredeyse altın tepside sunulan bu özgürlüğü nelere feda edebildiğinizi yeniden düşünün.
30 Ağustos Zafer Bayramımız hepimize kutlu olsun.

“Beni inkar edeceksiniz…Hatta büştanla (iftirayla) yad edeceksiniz. Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim, orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”

Mareşal Gazi Mustafa Kemal 8 Mart 1929


Hayatım Yenibahar ve Tasarım Hikayecisi

Hayatım Yenibahar markası ve Tasarım Hikayecisi ile tanışmam sevgili Nükhet Everi sayesinde oldu. Tabii önce Ebru Baybara ismini tanıdım yine onun sayesinde, sonra zincir tamamlandı ve Hayatım Yenibahar markası ve Tasarım Hikayecisi Tansel Baybara ile tanıştım. İstanbul’un sıcaktan kavrulduğu günlerden birinde yeni taşındıkları adresi arayıp bulmakta zorlanınca telefonla bağlantıya geçip tarifleriyle kolayca buldum. Kapıdan girer girmez sizi bir renk cümbüşü karşılıyor önce, tabii sonra da Tansel Baybara’nın sıcacık gülüşü ve güven veren el sıkışı alıyor sırayı. Onca meşguliyetin arasında size yeni mekanlarını gezdiriyor ve her bir parçayı sevgiyle tanıtıyor. Hepsini kucaklayıp evinize götürmek isteyeceksiniz güvenin bana.

Tansel Hanım müthiş bir kadın ve çok yönlü bir sanatçı kendi kelimelerinden tanıyalım onu: “Yepyeni bir Dünya’ya Mardin’de merhaba demişim. Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız ovası dünyaya getirilecek ne kadar fazla şey olduğunu öğretti bana. Mardin’in tevazu sahibi ancak çok renkli insanları ve yaşam stilleri, Darius ile Büyük İskederin kıyasıya savaştığı bu topraklar, tasarımcı kimliğimin geliştiği yıllarda bana kendi öz hikayesini anlattı ve gün geldi ben bu hikayeyi tasarımlarımla, insanlarla paylaşır oldum. Çocukluğum; yepyeni bir çağı açan, Istanbul’u Türk kimliğiyle buluşturan Fatih II. Mehmet’in de bir evladı olduğu Edirne’de geçti. Onaltıncı yüzyılda Paris’te yeni yeni oluşmaya başlayan moda endüstrisinde herkesin peşinden koştuğu Edirne Kırmızısı’nın (Rouge d’Adrinople) kodları kulağıma fısıldandı ve ben İstanbul’a gidip Güzel Sanatlar Grafik Tasarım eğitimi aldım. İstanbul’a tam anlamıyla aşığım, Dünya’ya buradan bakıyorum, elime geçen tüm tasarım fikirlerimin bugün özünü Istanbul oluşturuyor. Takı tasarlıyorum, koleksiyon hazırlıyorum, görsel hikaye kurguluyorum ve gerçek kültürel üretiminin kodları yazıyorum. Mardin’deki atölyemi, Galata ve sonrasında Küçükyalı’daki atölyem takip etti ve yerel üreticilerle sağlıklı, gerçek kültürel üretim yapıyorum. Hikayelerim, hep bizi anlatır. Zamanın içindeki sırları koyarım kalbime ve yola çıkarım. İnsanla buluşurum, geride bıraktığım tadlarla yaşarım, doğayla konuşup evren ile dans ederim. Mekanlarda kaybolup kendimle karşılaşmayı severim. Özgürce sınırsız hayallerin peşinden koşar ve o hayallerin gerçeğinde kendi özümü keşfederim. Her ne olursa olsun bana sunulan bu güzel hayatın içinde bende hayata bir nebze kendimden miras bırakmayı düşlerim. Bunu tasarımla birlikte çalıştığım kadınların, ustaların ve kendi hikayelerimle birleştirerek evrene sevgi ile sunarım. Kısacası ne aşk ile yaptığım işten ne de yolumdan vazgeçerim.”

Kendinize vakit ayırdığınız bir gün mutlaka Hayatım Yenibahar’a uğrayın, el emeği göz nur’u her bir ürünü inceleyin, mutlaka bütçenize uyan bir parça bulursunuz. Hediyelik arıyorsanız da tam yerine gitmiş olursunuz, özgün ve genellikle tek parçalardan seçin dilediğinizi. Elde edilen gelirin önemli bir miktarı deprem bölgesine yardım olarak ulaştırılıyor bu önemli noktayı da hatırlatmalıyım mutlaka.

https://www.instagram.com/hayatimyenibahar/

https://www.instagram.com/tasarimhikayecisi/


Doğum Günün Kutlu Olsun #EmirCerman

Bu yıl da birbirimizden kilometrelerce uzakta geçecek evladım Emir Cerman‘ın doğum günü. 6 yıl önce fiziken birlikte kutlayabilmiştik. Şükürler olsun internet ve akıllı telefon var; özlemi kolaylaştıran, mesafeleri yakınlaştıran. Sağlığımız yerinde ve aklımız başımızda olarak belki seneye birlikte kutlayabiliriz, hayaller kurmaya devam.

3 Haziran 1984 güzel bir pazar günüydü, 9 aylık heyecanlı bekleyişin sonunda, biricik oğlum Emir ’i kucağıma aldığım gün. Sabaha karşı başlayan küçük gaz sancısını andıran ağrıların doğum sancısı olduğunu anlamam pek zor olmuştu. Nereden bilebilirdim ki, bu benim ilk bebeğimdi. Filmlerde izlediğimiz kadınların “amanın yetişin, yandıım, öldüüm” diye bağırdıkları türden ağrılar da değildi.
Oturduğumuz çatı katındaki terasta dakikalarca yürüyüp, hala “gaz” dan kurtulamayınca saat tutmak aklıma gelmişti. Tabii ağrı aralarının 5 dakikada bir olması kafamda şimşekler çaktırmış, hemen günler öncesinden hazırladığım küçük bavulu kapının dibine koyup beklemeye başlamıştım. Ne mi bekliyorum “haydi vakit geldi” dediğimde aynı filmlerde görülen tepkiyi veren kocamın telaşla hazırlanmasını ???? Evet sonunda tam hazırlanıp kapıya çıkarken asansör bizim katta durdu ve içinden o anda en son görmem gereken kişi babam çıkmaz mı, haydi bakalım bir şey anlamasın diye tornistan eve geri dönüş ve “kahve içer misin babacığım” sorusuna verdiği cevabı duymadan mutfağa kaçış ve ağrıya katlanmak için nefes egzersizi yapmaya devam.
O günlerde kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle ani üzüntüler yaşamaması gereken annemin kulağına gitmesin diye babama binbir şaklabanlık yaptım. Adamcağızın da keyfi yerinde, anlatıyor da anlatıyor. Ben ise ne oturabiliyorum ne kalkabiliyorum, durum git gide vahimleşiyor. En sonunda aklıma, bir arkadaşımızın bizi kahve içmeye davet ettiğini söyleyip müsaade istemek geldi. Tabii bavulu almadan birlikte indik asansörle. O evlerine yürüdü, ben arabaya attım kendimi, kocam son hızla geri çıkıp bavulu aldı ve nihayet yola çıktık. Hastaneye girdik, ilk kontrol yapıldı, beni bir odaya aldılar ve sürpriz, sancılarım duruverdi. O kadar kasmışım ki kendimi, ortalık süt liman. Hemen doktorumu aradılar, kadıncağız tatili nedeniyle Tuzla’daki kardeşine ziyarete gitmiş. Bana ” Zeynep Doktor seni tekrar kontrol edecek ve bana durumu bildirecek gerekirse eve gidersin” der demez, can havliyle haykırdım “kesinlikle olmaz. Eve girince bir daha çıkamayabilirim, bakarsınız yine babam uğrar, ben en iyisi şurada bekleyeyim” dediğimde, akşamüstüne doğru geleceğini söyleyip beni rahatlattı.
Saatler geçmek bilmiyordu, gazeteler, magazinler, TV programları vs derken nihayet doktorum geldi ve kontrolü bitince de müjdeyi verdi “haydi hazırlan suni sancı ile başlayacağız” bende bir sevinç bir sevinç. Bebek hemşiresi elinde lavmanla gelene kadar da keyfime diyecek yoktu ???? Bundan sonrası hızlandırılmış film gibiydi. Suni sancı ile normal sancı arasındaki tek fark sadece süreleri, buna inanın, acı aynı derecede can yakıcı. Nasıl bir acı diye merak ediyorsanız şöyle diyebiliriz; şiddetle bağırsaklarınız bozulmuş, yapmak istiyorsunuz ama hiç çıkış yolu yok, hayal edebildiniz mi ağrının şiddetini? Bütün bu keşmekeşte bana can yoldaşlığı eden arkadaşım Jale de ikinci bebeğine hamileydi “yaaa ben bu fasılları unutup neden tekrar hamile kalmışım” demez mi, onca can acısına rağmen gözümden yaşlar gelerek gülmüştüm.
Sonunda, “vakit geldi” diyerek beni sedyeye koyup doğumhaneye doğru yola çıkardılar. İşte o an yaşanan acı, ağrı her neyse sanki bir anda hafifledi, kaybolmadı, ama aylardır heyecanla beklediğim bebeğime kavuşacağım anın yaklaşmış olması fikri harikaydı.
Doğumhanede yattığım yerin tam karşısında kocaman bir saat vardı. Oğlumun doğduğu ve sağlam olduğunun söylenmesi sırasında saat tam 18.05 idi. Yer yüzündeki hiç bir örnek o anda hissettiklerimi anlatmaya yetmez.

Canım oğlum; iyi ki doğmuşsun. Teşekkür ederim beni hep mutlu eden ve gururlandıran bir evlat olduğun için. Doğum günün kutlu olsun, karşına hep iyi insanlar çıksın, hep sevil ve sev, yaşayacağın her gün bir öncekinden daha mutlu ol, bedenin ve ruhun her daim sağlıklı olsun, ihtiyacı olanlarla huzurla paylaşacağın kadar da bol paran olsun.
Uzun yıllar o hep Muge Cerman’ın oğluydu. Beni tanıyanlar ondan söz edecekleri zaman ismini anımsayamazlarsa Müge’nin oğlu derlerdi. Yıllar geçtikçe kişiliği gelişti, hem iyi bir evlat, hem de iyi bir sanatçı olarak hatırlanmaya başlandı. Artık ben Emir Cerman ‘ın annesiyim. Gurur duyuyorum oğlumla; yeteneğini fark edip, kalbinin sesini dinleyip, dünyanın en prestijli okullarından birinde Berklee College of Music’te burslu okumaya hak kazanıp, başarıyla mezun oldu. Ona güvenenlerin yüzünü kara çıkarmamak için, gündüzünü gecesine katarak çalışıyor. Kendisine tanınan şansın bilincinde olduğu için de; planlarında, projelerinde hep imkanı olmayan yetenekli gençlere kaynak yaratmaya çabalıyor.
Emir neler yapıyor merak edenlere de bir link vereyim.
https://www.rotu.com/


Sayfalar:1234567...60