:::: MENU ::::
Browsing posts in: Duyuru

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü

3-mayis-dunya-basin-ozgurlugu-gunu-kokteylle-kutlaniyor-2016-04-30_m
Kutlanacak bir basın özgürlüğü olmayan ülkemde 156 gazeteci tutuklu ve hükümlü. Noktasına virgülüne dokunmadan Basın-İş Sendikası
Merkez Yönetim Kurulu bildirisini alıntılıyorum:

Birleşmiş Milletler, 1993 yılında özgür ve bağımsız bir basın için 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul etmiştir.

Bugün gelinen noktada basının hiç de özgür olmadığı ortada. Veriler birçok coğrafyada basın özgürlüğünü kısıtlayan gelişmelerin devam ettiğini ortaya koyuyor. Özellikle Türkiye en belirgin düşüşün yaşandığı ülkelerin başında geliyor. Ülkelerin basın özgürlüğünü inceleyen Freedom House’un 2014 raporuna göre, Türkiye son 15 yıldır ilk kez “kısmen özgür ülkeler” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düştü. Bu veriler doğrultusunda Türkiye, basın özgürlüğü bakımından dünya genelinde 134’üncü sıraya gerilerken, Avrupa sıralamasında da basını özgür olmayan tek ülke oldu. Diğer yandan, Türkiye’de basın, Bangladeş, Endonezya, Uganda, Tanzanya, Kenya gibi ülkelere kıyasla da daha sınırlı…

Basın özgürlüğünün bir diğer ayağı hiç kuşkusuz basın emekçilerinin örgütlülük düzeyidir. Ülkemiz bu açıdan da sıkıntılıdır. Basın emekçilerinin büyük bir çoğunluğu örgütsüz, sendikasızdır. Sendikalaşmaya yönelik adımlar, işten atmayla, baskıyla sonuçlanmakta, ya da yandaş sendikalar devreye sokularak örgütlenme ve toplu pazarlık hak ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır.

Sonuç olarak, gerçekten örgütlü, hür ve bağımsız bir basına acilen ihtiyacımız var. Bu duygu ve düşüncelerle, kimsenin düşünce ve ifadelerinden dolayı yargılanmadığı, her türlü baskı ve sansürden uzak, sesimizi daha özgür duyuracağımız bir dünya dileğiyle 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününü kutluyoruz …

Basın-İş Sendikası
Merkez Yönetim Kurulu

2 Mayıs 2017 tarihi itibarıyla tutuklu ve hükümlü 156 gazetecinin isimlerine bu linkten ulaşabilirsiniz http://tutuklugazeteciler.blogspot.com/2017/

Görsel kaynağı: http://haberkibris.com/images/2016_04_30/3-mayis-dunya-basin-ozgurlugu-gunu-kokteylle-kutlaniyor-2016-04-30_m.jpg


27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü

World-Theatre-Day-ILLUSTRATION-S.-JAMAL

60 larda çocuk, 70 lerde genç olmanın en güzel yanlarından biri, ünlü tiyatro sanatçılarını sahnede müthiş performanslarıyla canlı izleyebilmekti. Şanslıydım, güzel sanatların her alanına ilgi duymamı destekleyen bir ailem vardı. Çocuk oyunlarını, dünya klasiklerini, kendi yazarlarımızın en değerli eserlerini, hınzır komedileri, politik taşlamaları, özgürlükçü görüşleri izleme şansım oldu çoğu şimdilerde yok olup, ranta teslim edilen tiyatro binalarında.
Kent Oyuncuları’nda usta oyuncu Vasfi Rıza Zobu’yu “Buzlar Çözülmeden” oyununda, Dostlar Tiyarosu’nda Genco Erkal’ı enfes performansıyla “Durdurun Dünyayı İnecek Var” da, Gülriz Sururi’yi “Sokak Kızı İrma” da, Engin Cezzar’ı Keşanlı Ali rolünde ve Rumeli Hisarı’nın şimdi artık olmayan muhteşem sahnesinde; Mücap Ofluoğlu ile dönüşümlü rol alan Dinçer Çekmez’den enfes bir performansla Cyrano’yu izleyebildiğimi düşünerek avunuyorum.
50 lerde doğanların kolaylıkla hatırlayacağı, ünlü sanatçı Münir Özkul’un Tomas Fasulyeciyan tiradı ile kutluyorum bu yıl 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü;

Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. 

Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanoorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuşla Virginia’nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.

Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır… Perde !”

Görsel kaynağı:
https://c.tribune.com.pk/2011/03/World-Theatre-Day-ILLUSTRATION-S.-JAMAL.jpg


Doğrulama yapmadan KAN ARANIYOR mesajı paylaşmayın!

blood-group

Değerli dostlarım daha önce de bu konuda defalarca hem Facebook, hem de Twitter üzerinde uyarı mesajları yazdım, çok fazla dikkat eden olmamış anlaşılan. Kalıcı olması için blogda bir yazı olarak yayınlamaya karar verdim.

Lütfen KAN ARANIYOR paylaşımlarınızı doğrulama yapmadan kullanmayınız. Gördüğünüz mesajın kimden geldiğinin önemi yok, sizden önceki arkadaşınızın kontrol etmediğini varsayarak MUTLAKA mesajdaki telefonu arayıp doğrulama yapın.
Az önce sabah gördüğüm bir mesajdaki telefonu aradım, numaranın sahibi o kadar bezmiş ki aramalardan, sürekli meşgul tuşuna basıyor, iyi bir insanmış cevaplamadı ama sms ile yanlış bilgi olduğunu belirtti.
Yanlış bilgiyi paylaşmanız sizi daha iyi ve duyarlı yapmıyor, doğrulama için azıcık vakit ayırırsanız; hem hastaya, hem yakınlarına iyilik etmiş olursunuz.
Doğrulama yapmada ilk adımım, önce google üzerinde daha önce hangi tarihte benzer paylaşım olduğuna bakmak oluyor. Eğer bir iki günlük zaman dilimiyse, mesajdaki telefon numarasını arayıp kan ihtiyacının devam edip etmediğini soruyorum. Telefon numarası yanlış ise mesaj kaynağından bilgi isteme yoluna gidiyorum. Bu kadar uğraşamam diyen var ise, zahmet edip hiç paylaşmasın lütfen.
Daha önce yaşanan konuşmalardan bazıları o kadar üzücüydü ki günlerce kendime gelemedim. Yıllar önce ölmüş minik evladının kan anonsu için bir anneyle konuşmak, 3 ay önceki ameliyattan sağ çıkamamış gencecik bir delikanlının babasına başsağlığı dilemek çok üzücü inanın.
Duyarlı insanlar olduğunuzu bildiğim sizlerden tekrar rica ediyorum; LÜTFEN doğrulama yapmadan kan arama mesajı paylaşmayın, zaten üzütüsü olan insanlara defalarca eziyet edilmesine sebep olmayın.
Hepinize sağlıklı, huzurlu günler dilerim.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Görsel kaynağı: http://www.idietitian.in/wp-content/uploads/2016/05/blood-group.jpg


Ruhunuzu Okşayan Bir Film : La La Land

la-la-land-afis
Günlerdir süren soğuk, gri hava ile yarışan yürek burucu ülke gündeminden biraz olsun uzaklaşmak ve güzel havada kendime nefes payı vermek için sabah erken saatlerde çıktım evden, uzun uzun yürüdüm, derin derin nefes aldım. Uzunca bir süredir kaos ve karanlığa teslim olmaktansa, kendimi oyalayacak, ruhumu dinlendirecek bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bir rastlantıyla soundtrackini dinleyip bayıldığım La La Land filmini izlemeye karar verdim. Özdilek içinde yer alan Cinetime sinemalarında pazartesi ve çarşamba günleri indirim olduğunu hatırlayınca ilk seansa yetiştim. Benden başka kimse yoktu, kendime sinema kapatmış gbi hissedip izlemeye başladım.
Damien Chazelle’in yönetmenliğinde; Justin Hurwitz’in müthiş müziği eşliğinde, Linus Sadngren’in harika görüntülerinin sihrine bırakıverdim kendimi. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle izledim 128 dakikalık filmi.

lalaland-bridge
Emma Stone ve Ryan Gossling üçüncü kez aynı perdeyi paylaşıyorlar, kamera bu ikiliyi çok seviyor ve kesinlikle güzel bir kimyaları var. Her ikisinin de hem dans, hem de müzikal performanslarına bayıldım. Tamam kabul Ginger Rogers ve Fred Astaire değiller ama gayet başarılılar.
Warner Bros Stüdyolarındaki kafede barista olarak çalışan ve filmlerde bir rol kapabilmek için seçmeden seçmeye koşturan genç aktris Mia ve klasik caza aşık, kendi caz kulübün kurmak için uğraşan inatçı müzisyen Sebastian trafikte karşılaşırlar ilk kez. Mia’nın Sebastian’a malum parmak hareketiye sonuçlanan bu karşılaşmadan sonra kader yine ikisini bir araya getiriyor.
Chazelle müzisyen olmayan Gossling’i müthiş bir caz piyanisti olarak algılatıyor izleyenlere, Whiplash’ta yaptığı gibi, sanırım onun ayrıcalığı da bu. Filmde Watson ve Gossling’e eşlik eden diğer oyuncular arasında J.K. Simmons, Tom Everett Scott ve John Legend var. Müziğin, renklerin ve tabii en önemlisi muhteşem Los Angeles’in arka plan olarak kullanıldığı bu filmi mutlaka izleyin ve kendinize gündemden uzaklaşıp, nefes alma şansı tanıyın.
Mia’nin hayallerine ulaşmasını sağlayacak rol için gittiği seçmede söylediği The Fools Who Dream adlı parçanın sözlerine bayıldım ve eve döner dönmez internette arayıp buldum, sizler de beğenirsiniz umarım. Sözleri okurken arka planda melodisini de kopyala-yapıştır yaparak bu linkten https://youtu.be/UlunjmpaRVU dinleyebilirsiniz.
Hepinize iyi seyirler
Filmin fragmanı: https://youtu.be/lu4RHvouJH8
Soundtrack videosu: https://youtu.be/HSg3tBzAVFk
imdb linki: http://www.imdb.com/title/tt3783958/

The Fools Who Dream

My aunt used to live in Paris
I remember, she used to come home
and tell us these stories about being abroad
and I remember she told us that she jumped into the river once, barefoot

She smiled

Leapt, without looking
And tumbled into the Seine
The water was freezing
She spent a month sneezing
But said she would do it again

Here’s to the ones who dream
Foolish as they may seem
Here’s to the hearts that ache
Here’s to the mess we make

She captured a feeling
Sky with no ceiling
The sunset inside a frame

She lived in her liquor
And died with a flicker
I’ll always remember the flame

Here’s to the ones who dream
Foolish as they may seem
Here’s to the hearts that ache
Here’s to the mess we make

She told me
“A bit of madness is key
To give us new colors to see
Who knows where it will lead us?
And that’s why they need us”

So bring on the rebels
The ripples from pebbles
The painters, and poets, and plays

And here’s to the fools who dream
Crazy as they may seem
Here’s to the hearts that break
Here’s to the mess we make

I trace it all back to then
Her, and the snow, and the Seine
Smiling through it
She said she’d do it again

Görsel kaynakları:
http://thetorchentertainmentguide.com/wp-content/uploads/2016/10/La-La-Land-Reviews.jpg
http://www.hollywoodreporter.com/sites/default/files/imagecache/scale_crop_768_433/2016/08/lll_d41-d42_06803_r-h_2016.jpg

 

 


#2017 Dostluk, Huzur, Bolluk ve Bereket Getirsin Hepimize

booktree

2016 yılını arkamızda bırakmaya hazırlanıyoruz. Şimdi yeni bir yılın getireceklerine odaklanma zamanı; geçmişe takılıp kalmanın yararı yok, gelecek günlerin belirsizliğini coşkuya çevirmek elimizde. Her sabah sağlıkla uyanıyorsak umudumuzu kaybetmek anlamsız. Sağlıkla nefes aldığımız her an, zorluklarla başa çıkabileceğimiz anlamına geliyor; yeter ki isteyelim ve çaba harcayalım.
Hayatımıza dışarıdan bakmaya çalışalım; tabii objektif olarak bakalım; varlığına şükredeceğimiz her şeyi not edelim, aklımıza her geldiğinde sahip olduklarımız için teşekkür edelim, güzellikleri görmeye ve onlara ulaşmak için çaba harcamaya devam edelim. Kendimizde değiştirmek istediklerimiz için de ayrı bir liste yapalım ve yıl boyunca bunlar üzerinde çalışalım.
Onurumuzla, sahip olduklarımıza şükrederek, anlamsız hırslardan arınarak, bebekler gibi kibirsizce, her sabah daha da yenilenerek, “az tüketip, çok türeteceğimiz”, barış içinde “bir orman gibi hür ve kardeşcesine” yaşayacağımız; bedenlerimizin sağlıklı, ruhlarımızın hep genç kalacağı, daha bereketli, daha huzurlu, daha adil ve çok daha güzel bir yıl olsun 2017.
Hepinize sevdiklerinizle birlikte; ağız tadıyla, huzurla, bolluk ve bereketle geçecek harika bir yıl diliyorum.
Sevgiyle ve muhabbetle…

Görsel kaynağı:
https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/originals/f2/77/d0/f277d02da7bfac6841477339b350759d.jpg


The Accountant

affleck-kendrick

Dün sabah öngösterimle izleme şansım oldu The Accountant filmini. Muhasebeci ismi sizi yanıltmasın, oldukça hareketli, yüksek dozda aksiyon sahneleri olan bir film bu. Hatta bir ara, silahlı adamlar filmden çıkıp bizleri de tarayacak gibi hissetiğimi itiraf etmeliyim 🙂

Geçmişe dönüşlerle karakterlerin gelişimini anlatan filmleri seviyorum. The Accountant / Hesaplaşma filminde de dikkatle izlenmesi gereken bolca geri dönüş sahnesi var. Filmin can alıcı detayları da o geri dönüşlerde.

Gavin O’Connor’ın yönettiğ filmin senaryosu Bill Dubuque, müziği Mark Isham, görüntü yönetimi de Seamus McGarvey imzalı.

THE ACCOUNTANT

Tanıdık oyuncularla renklenen kadroda, başrolde yer alan Ben Affleck’e, J.K. Simmons, Anna Kendrick, Jeffrey Tambor, John Lithgow, Jean Smart, Jon Bernthal, Cynthia Addai-Robinson eşlik ediyorlar.

Ne yazsam ipucu olacak, basın bülteni cümleleri de kurmak istemiyorum, filmi keyifle izlediğimi ve puzzle yapan çocuğun tek parçayı yerleştirdiği sahneden çok etkilendiğimi yazayım sadece. En iyisi sizler de 28 Ekimde gösterime girecek bu filmi kendi gözlerinizle izleyin.
İyi seyirler

THE ACCOUNTANT

Film hakkında detaylı bilgi almak için bu linki kullanabilirsiniz http://www.imdb.com/title/tt2140479/
Görsel linkleri:
http://www.texasartfilm.net/wp-content/uploads/2016/10/The-Accountant-TV-Spot-6-HD.jpg
https://reggiestake.files.wordpress.com/2016/10/the-accountant-image-1.jpg
http://cdn.collider.com/wp-content/uploads/2016/09/the-accountant-cynthia-addai-robinson-jk-simmons.jpg


Inferno / Cehennem

inferno-buyuk

Film izlemek keyif verici bir eylemdir benim için. Sinemaya giderken önyargılarımdan arınmaya çalışırım, roman uygulaması ise kitabı okuduğumu unutmayı yeğlerim. Bu sabah öngösterimine davetli olduğum Inferno/Cehennem adlı film için de aynı şeyi yaptım, kitabı okuduğumu unutmayı ve önyargısız izlemeyi denedim. Keyifle izledim filmi.
İpucu vermeden filmi kısaca özetlemeye çalışayım:
Harvard profesörü ve uluslararası üne sahip sembol bilimci Dr. Robert Langdon, hafızasını yitirmiş olarak İtalya’da bir hastanede uyanır. Genç doktor Sienna Brooks ile birlikte anılarına yeniden kavuşmak ve iyileşmek için çalışırlar. Birlikte; dünyayı küresel bir krizle karşı karşıya getirmeye çalışan, çılgınlığı zenginliğini aşan genetik bilimci Bertrand Zobist’i engellemek amacıyla Floransa, Venedik, Budapeşte ve Istanbul’da geçen heyecanlı bir öykü izletiyorlar seyirciye.

inferno-meydan

Hans Zimmer’in müzikleri de film izleme keyinizi arttırıyor her zaman olduğu gibi.
Yönetmen Ron Howard, Dan Brown’ın romanından senaryolaştıran David Koepp, görüntü yönetmeni Salvatore Totino, oyuncular Tom Hanks, Felicity Jones, Ben Foster, Omar Sy, Irrfan Khan, Sidse Babett Knudsen
Önyargılarınızı evde bırakın, kitabı okuduğunuzu unutun, koltuğunuza oturun ve keyifle izleyin 14 Ekim tarihinde gösterime girecek filmi.
Hepinize iyi seyirler.
Film ile ilgili detaylara bu linkten ulaşabilirsiniz : http://www.imdb.com/title/tt3062096/
Görsel kaynakları: https://d262ilb51hltx0.cloudfront.net/max/800/1*on6cCIOkcfnYz05NToe5iQ.jpeg
http://cdn03.cdn.justjared.com/wp-content/uploads/2015/04/hanks-getto/tom-hanks-felicity-jones-get-to-work-on-inferno-movie-07.jpg


Tarzan Efsanesi – The Legend of Tarzan

Bu sabah Warner Bros öngösterimiyle izleme şansı bulduğum “The Legend of Tarzan/Tarzan Efsanesi” filminde kahramanımız karısı Jane ile birlikte medeniyette saygın bir hayat yaşamakta. Belçika Kralı’nın karanlık emellerini gerçekleştirmek isteyenler tarafından ticari ataşe olarak Kongo’ya davet edildiğinde heyecanlı macera da başlar.

_L3A9723.dng

Keyifli bir seyirlik olmuş, görüntüler, müzikler etkileyici, 109 dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz izlerken. Edgar Rice Burroughs’un yarattığı ünlü karakter Tarzan’ı bu kez True Blood izleyicilerinin iyi tanıdığı yakışıklı vampir Alexander Skarsgård canlandırmış. Samuel L. Jackson da yan rollerden birinde esprili bir oyunculukla eşlik ediyor. David Yates’in yönettiği The Legends of Tarzan filminin senaryosunu ve hikayesini Adam Cozad ile Craig Brewer kaleme almışlar. Müzikler Rupert Gregson-Williams’a ait , görüntü yönetmeni ise Henry Braham. The Legend of Tarzan/Tarzan Efsanesi çekimleri Warner Bros. stüdyoları, Gabon, İtalyan Dolomitleri ve Birleşik Krallığın çeşitli yerlerinde yapılmış. Bana göre filmin en ilginç yanı, izlediğim bütün hayvanların bilgisayar yapımı olmasıydı. En hoşuma giden sahne de Tarzan’ın arslan dostlarıyla yeniden karşılaştığı sahneydi. Teknoloji sayesinde çekim süresince canlı hayvanların zarar görmeleri de engellenmiş.

TARZAN

Baby Boomer kuşağından olan ben ve akranlarımın Tarzan ile tanışması Johnny Weissmuller ile olmuştur. O filmde Jane ise güzeller güzeli Maureen O’Sullivan idi. Çocuk aklımla günlerce anneannemin bahçesindeki ağaç dallarına tutunup “aaaaiiiaaaaaaaaa” diye çığlıklar atmıştım. Yıllar içinde iyisiyle kötüsüyle pek çok Tarzan uygulaması izledim. Miles O’Keefe ve Christopher Lambert’tan bu yana açık ara en yakışıklı Tarzan tabii Alexander Skarsgård olmuş.
Tarzan’lardan söz ederken karikatürize edilmiş olanları da atlamamak gerek. Yıllarca önce yayın saatinde izlemek için eve koşarak geldiğim George of The Jungle çizgi filmi ve bu karakterin filme uyarlamasında rol alan Brendan Fraser’i de hatırlayalım.

Bayram tatilinde şehirde kalıyorsanız kendinize vakit ayırıp The Legends of Tarzan/Tarzan Efsanesi filmini izleyin derim, ama mutlaka IMAX 3D salonları seçin. 13 yaş altına uygun olmadığını da eklemeliyim. Hepinize iyi seyirler.

Follow my blog with
Bloglovin


Mutlu ve Sağlıklı Çocuklar Yetiştirmek Mümkün

Çocukların hayatında en önemli yer tutan şey sevgi, tek beklentileri sevilmek olan varlıklara her şeyi vermeye çalışıp en önemlisini atlayan bir sürü ebeveyn var. En güzel giysiler, en parlak oyuncaklar, en havalı okulları ayarlayıp en kolay verebilecekleri şeyi sevgiyi ihmal ediyorlar. Çocuklara daha çok sevgi verebilsek dünya ne kadar güzel bir yer olur aslında. Sevgiyi tanıyarak büyüyenler mutlu bireyler oluyorlar ve çevrelerindekileri de mutlu ediyorlar. Tıpkı suya atılan taşın yarattığı çemberler gibi yayıyorlar sevgiyi çevrelerine. İşten yorgun ve sinirli gelmiş olabilirsiniz, kötü bir gün geçirmiş olabilirsiniz, hasta da olabilirsiniz, ama yüreğinizdeki sevgiyi vermek yerine çocuğunuzu kendinizden uzaklaştırmaya çalışıyorsanız, bu sizin seçiminiz. Bu seçimin sonucu ise yalnızca evladınızı değil, sizi, yakın çevrenizi ve onun hayatına girecek herkesi etkileyecek. Özellikle çocuk sahibi olan dostlara bir eğitim önermek istiyorum bu yazımda. Sevgili Sedef Örsel‘in 12-14 Temmuz tarihlerinde düzenleyeceği “Çocuklarla El Ele Ebeveynlik” eğitimine; ebeveyn rolü üstlenen, kendi içindeki çocuk da dahil olmak üzere çocukları daha iyi tanımayı, anlamayı, onlarla daha mutlu ve neşeli bir yaşam sürmeyi, yürekten bağ kurarak barış içinde ebeveynlik yapmak isteyen herkes katılabilir.

Sedef

Ebeveynlik öğrenilen bir iştir. Ebeveynlik yolculuğu çocuğunuzla bir ömür yaşayacağınız harika bir mozaiktir, her parçası emekle döşenir. Ebeveyn olmak sabır isteyen bir iştir, ancak zor değildir.
Çocuklarla Elele Çalışmaları’nda (Connection Parenting) üzerinde en çok durulan nokta da işte budur!
Bu eğitimin amacı gönülden bağ kurarak, şiddetsiz iletişim dilini benimseyerek keyifle ebeveynlik yolculuğu yapabilmek için gerekli farkındalık, bilgi ve becerilerin edinimini sağlamaktır.
Bu eğitime katılarak, keyifle ve huzur içinde ebeveynlik yapmak için gerekli tüm yetkinlikleri kazanarak, hayat kalitenizi de yükseltebilirsiniz.
Eğitim Programı başlıkları da şöyle sıralanıyor:
Ebeveynlik Mirasımız
Kendi ebeveyn/ yetişkin rolümüze çocukluğumuzdan neler aktarıyoruz? Bugünün ebeveyni/yetişkini olmak neden bu kadar zor?

Saygıyı Öğretmek
Tüm sevgi dolu ilişkilerin temelinde saygı yatar. Bugünün çocukluğunda saygı nasıl öğrenilir? Saygının içinde korku değil sınırlar vardır. Sınır koymak ne anlama gelir ve neden bu kadar önemlidir?

Duyguları İyileştirmek, Neden ağlarız?
Ağlamaları, krizleri, sızlanmaları, kızgınlıkları ve öfke nöbetlerini daha iyi anlayıp onlarla sistemli olarak nasıl başa çıkabiliriz?

Kendine Güvenmek
Çocuklarımıza davranışımız onlara kendileri hakkında neye inanacaklarını öğretir. Her gün birlikte geçirdiğimiz anları -kendine güven- konusunda nasıl yapıcı olarak değerlendirebiliriz?

İlişki Bağını Kuran ve Sağlamlaştıran İletişim
Sözcükler yeni bir ilişkiyi başlatan ya da var olanı bitiren büyük bir güçtür. Olumsuz ebeveyn dilini nasıl bırakmalıyız? Hangi olumlu sözcükleri kullanmalıyız?

Davranış Kodlarını Çözerek Disiplin
Çocuklar her zaman bize ihtiyaçlarını anlatacak dil yeteneğine sahip olamazlar. Onlar ihtiyaçlarını bize davranışları ile anlatırlar. Bu davranışlara karşılık vermek yerine davranış kodlarını çözüp ihtiyaçlara nasıl karşılık verebiliriz.

Ebeveynlerin İhtiyaçları
Ebeveynlik hiçbir zaman tek kişilik ya da çift kişilik bir iş olmamıştır. Çocuklara en iyi kendi ihtiyaçları tam olarak karşılanmış yetişkinler bakar. Yaşadığımız toplumda kendimize nasıl geniş bir destek ağı yaratabiliriz?

‘’Çocuklarla Elele Yöntemi ‘’(Connection Parenting) Amerikalı araştırmacı, yazar ve eğitimci Pam Leo tarafından 30 yıllık bir araştırma ve uygulamaların sonuçlarına dayanarak ortaya çıkmış. Connection Parenting Workshop’ları 1989 yılından beri seminerin yaratıcısı Pam Leo ile sadece onun bizzat yetiştirdiği eğitimciler tarafından verilebilmekte. Eğitmen Sedef Örsel de 2007’den bu yana bu eğitimi vermekte, deneyim ve bilgilerini, ailelerle paylaşmakta.
“Çocuklarla El Ele Ebeveynlik” Eğitmeni: Sedef Örsel ACPI Sertifikalı Ebeveyn ve Aile Koçu
Kayıt için:
Tel: 212-352-10-05
Email: iristeinfeld@gmail.com
Adres: İRİS AİLE MERKEZİ İncesu Sokak Konyalı Apartmanı No: 5/3 Etiler İstanbul


#LiveBoldly #MeBeforeYou

Me Before You/Senden Önce Ben filminin tanıtım videosunu ilk izlediğimde, sinemaya bir tomar mendille gitmeliyim diye düşünmüştüm 🙂 Sevgili Duygu Kutlu’nun öngösterim davetini görünce de hemen sırt çantama ek mendil paketini atıverdim tabii.

Me Before You red dress

Birbirinden tamamen farklı iki genç insanın, çok özel bir durumda yaşadıkları aşkı anlatan filmi yüzümde kocaman bir gülümsemeyle izledim, eve dönerken de gülümsemeye devam ediyordum. Tanıyanlar bilir, son yıllarda içimi daraltacak filmler izlemekten özellikle kaçınıyorum ve ruhuma iyi gelecek şeyler izlemeyi seçiyorum.

Filmin erkek başrol oyuncusu Sam Claflin’i The Hunger Games ve The Hunstman filmlerinden hatırlayacaksınız. Harika gamzelere sahip bu genç adama sakal bıraktırmak ona yapılmış en büyük kötülük diye düşündüm filmin ilk sahnelerini izlerken 🙂 Canlandırdığı karakter Will Traynor, bir motosikletin çarpması sonucu tekerlekli sandalyeye bağımlı yaşamak zorunda olan, kazadan önce extrem sporlar yapan ve aktif hayatı olan, kazadan sonra başkalarına bağımlı olarak yaşamak istemeyen, çoğunlukla öfkeli ve küstah bir genç adam. İzlerken sizi alıp götürüyor yetenekli genç oyuncu, bir sahnede yüreğinizi burkarken, diğerinde kahkahalar attırıyor.

Me Before You seaside

Kadın başrol oyuncusu Emilia Clarke’ı izlemek de ayrı bir keyifti, itiraf etmeliyim ki 2 kez Emmy ödülüne aday olan bu yetenekli genç oyuncudan Game of Thrones öncesinde haberim yoktu. Bu filmde onu izlerken “aa bak Game of Thrones’ daki Daenerys Targaryen” demeniz mümkün değil 🙂 Canlandırdığı karakter Louisa Clarke (Lou) uzun yıllar çalıştığı kafe kapanınca, girdiği diğer işlerde bir türlü mutlu olmayan, dikkat çekici ve oldukça gösterişli giyim tarzına sahip, başkalarını mutlu etmeye çalışmaktan kendine vakit ayıramayan, hayat dolu bir genç kadın. Yaşadığı kasabanın en zengin ailesi olan Traynor’ların oğlu Will Traynor’ın bakıcısı olarak işe başladığında yaşayacağı muhteşem aşk aklının ucundan bile geçmiyor.
Thea Sharrock’un yönettiği ve Jojo Moyes’in kendi romanından senaryolaştırdığı, müziği Craig Armstrong’a ait bu filmde yan rollerde de bolca tanıdık oyuncu var.

Ülkemizde 17 Haziranda gösterime girecek olan Me Before You/Senden Önce Ben alışılagelmiş aşk filmlerinden değil, oyunculuklar, mekanlar, müzikler, benim çok hoşuma gitti. İzlerken pek çok şeyi sorguladığınızı hissedeceksiniz ve umarım çıktığınızda da hayata başka gözlerle bakıyor olursunuz.

Hepinize iyi seyirler…

Follow my blog with Bloglovin


Sayfalar:1234567