:::: MENU ::::
Browsing posts in: Yaşam

“Nereden çıktı bu plastik çiçekler, neden plastik bu çiçekler? “

90 lı yılların sonunda tanışma ve karşılıklı uzun uzun sohbet etme şansım olmuştu Yıldız Kenter ile. Organizsayonunu üstlendiğim bir yarışmada Yıldız Hanım da ödül alacaktı. Hem tanışmak, hem de ödül töreni ile ilgili detayları konuşmak için randevu istemiştim. Yoğun temposuna rağmen beni kırmamış ve evine davet etmişti. Ne kadar zarif, ne kadar iyi bir evsahibiydi. Anlattıklarının her kelimesini zihnime kaydetmiştim. Güler yüzü, günlük hayatta o zamanlarda bile hasret kaldığımız düzgün Türkçesi, enfes dokunuşlarla süslediği anılarına bayılmıştım. Törende ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada beni de onulandırmasıyla gözyaşlarına boğulmuştum.

Bu sabah değerli yazar Buket Uzuner’in bir paylaşımıyla izledim bu videoyu. Yıllardır söylenip durduğumuz onlarca konu anlam kazanıverdi izledikçe. Günlük koşturmalarınız arasında izlemeyin ne olur, lütfen vakit ayırıp sükunetle izleyin. Üzerinde düşünün. Sonra hazır vakit ayırmışken Netflix’te yayınlanan Yıldız Kenter belgeseli “Caniko“yu da izleyin. Sanattan, zarafetten, güzelliklerden uzaklaştıkça neler yitirmişiz tekrar hatırlayın.

Yazıda kullandığım görselin kaynağı https://artdogistanbul.com/yildiz-kenter-belgeseli/


Pazarlama Bayramlarının En Büyüğü: Anneler Günü

Pazarlama bayramlarının en büyüğü olan Anneler Günü için markalar ve ajanslar yaratıcılıkta sınır tanımıyorlar bu yıl da. Hediye seçenekleriniz ise pırlantalı takılar, cilt kremleri ya da küçük mutfak aletiyle sınırlı. Bu saçmalıkları anlatmak için devasa bütçeli reklam kampanyaları yapıp hem geleneksel mecralarda, hem de sosyal medyada paylaşmak pek revaçta. Aklı başında diye düşündüğüm çok sayıda insan da, anneler ile ilgili hashtagler yaratıp twitter ve instagramda rüzgar gibi esiyor. Büyük olasılıkla henüz anneleri hayatta olduğu için sosyal ortamlarda onlarla dalga geçmeyi marifet sanıyorlar. Yeniliklere ayak uydurmakta zorlanan ebeveynlerine destek olup, yeni çağa uyum sağlamalarına yardımcı olmak epey emek istiyor tabii.
Anneleri ev işlerine hapseden hediyelere oldum olası sinirlenirim; kadıncağız zaten bıkmış ev işi yapmaktan, sen de ona hediye diye mutfak robotu ya da ütü alıyorsun, aferin yıldızlı pekiyi verelim bu harika düşüncen için. Kendi el emeğiyle, özenle ve sevgiyle hazırlanmış armağanlara ne oldu. Bir gün de olsa annenizin istediği gibi davranmak; mesela odanızı derli toplu tutmak, birlikte neşeyle kahvaltı etmek, yürüyüş yapmak, hatta uzun zamandır sizi götürmeye çalıştığı sevmediğiniz akraba ziyaretine gitmek ona vereceğiniz hediyelerin en güzeli olabilir.
Annelerinize yılın bir günü hediyeler alıp sahte gülücüklere boğmak yerine; sizinle konuşurken laflarını ağızlarına tıkmamayı, yanlış olduğunu düşündüğünüz davranışlarında sevgiyle sarılarak birlikte çözüm aramayı, sizi yapmaya zorladıkları işlerden kurtulmak istiyorsanız da kırmadan söylemeyi deneyin. Böylelikle aradan yıllar geçip de kendiniz ebeveyn olunca, birlikte geçirdiğiniz zamanları gülümseyerek hatırlayacaksınız.
Yüreğindeki sevgiyi, şefkati, ilgiyi; hiç karşılık beklemeden, ihtiyacı olan bütün canlılarla cömertçe paylaşabilen hemcinslerimi saygıyla selamlıyorum. Görseldeki mor salkımlar da ruhlarına iyi gelmesi için bütün hemcinslerime armağandır.


I Have A Dream… Bir Hayalim Var…

I Have a Dream, a song to sing
To help me cope, with anything
If you see the wonder, of a fairy tale
You can take the future, even if you fail

I believe in angels
Something good in everything I see
I believe in angels
When I know the time is right for me
I’ll cross the stream, I Have a Dream

I Have a Dream, a fantasy
To help me through, reality
And my destination, makes it worth the while
Pushin’ through the darkness, still another mile
I believe in angels
Something good in everything I see

I believe in angels
When I know the time is right for me
I’ll cross the stream, I Have a Dream
I’ll cross the stream, I Have a Dream

I Have a Dream, a song to sing
To help me cope, with anything
If you see the wonder, of a fairy tale
You can take the future, even if you fail

I believe in angels
Something good in everything I see
I believe in angels
When I know the time is right for me
I’ll cross the stream, I Have a Dream
I’ll cross the stream, I Have a Dream

ABBA – Björn Ulvaeus & Benny Andersson

Bir hayalim var, söylenecek bir şarkım, her şeyin üstesinden gelmeme yardımcı olacak
Eğer masalların mucizelelerini görürsen
Başaramazsan bile geleceğe sahip olabilirsin

Meleklere inanıyorum, gördüğüm her şeyde iyi bir şey var
Meleklere inanıyorum, benim zamanım olduğunu anladığımda
Nehri geçeceğim, bir hayalim var
Bir hayalim var, bir fantezim, gerçekleri atlatmama yardım edecek
Ve hedefim bunu daha değerli hale getiriyor
Bir mil daha varken beni karanlıktan geçiriyor

Meleklere inanıyorum, gördüğüm her şeyde iyi bir şey var
Meleklere inanıyorum, benim zamanım olduğunu anladığımda
Nehri geçeceğim, bir hayalim var
Nehri geçeceğim, bir hayalim var
Bir hayalim var, söylenecek bir şarkım, her şeyin üstesinden gelmeme yardımcı olacak
Eğer masalların mucizelelerini görürsen
Başaramazsan bile geleceğe sahip olabilirsin

Meleklere inanıyorum, gördüğüm her şeyde iyi bir şey var
Meleklere inanıyorum, benim zamanım olduğunu anladığımda
Nehri geçeceğim, bir hayalim var
Nehri geçeceğim, bir hayalim var

ABBA – Björn Ulvaeus & Benny Andersson

Görsel kaynağı:https://tr.pinterest.com/pin/333970128598299106/


Can Sağdıç’a Veda


1995 yılı sonuna doğru tanıdım Can’ı. Nezih Öz arkadaşımı iş yerinde ziyaretim sırasında Can da bir konuda bilgi almak için gelmişti Nezih’in odasına. Daha sonra ben de aynı ekibe katılıp çalışmaya başlayınca gerek etkinliklerde, gerek şirket içi toplantılarda birlikte çok vakit geçirdik. İlk görüşte kanınızın kaynayacağı biri olmazdı Can. İşlerine odaklandığında; detayları iyi takip etmek istediğinden zaman zaman çok aksi ve lanet olabilirdi. Tanıdıkça saygı duyup sevdiğiniz bir dosta dönüşüverirdi.
Sosyal hayatı zengin, işinde başarılı, 2 yabancı dile ana dili gibi hakim, hınzır zekalı, esprili ve çok çalışkandı. Sakin zamanını yakalarsanız öğrenmek istediklerinizi öğretir, destek istediğinizde programı uygunsa asla geri çevirmezdi. Onun arkadaş çevresinde olmak büyük şanstı. Anlatacak çok hikayesi olurdu, değişik alanlarda geniş bir bilgi dağarcığı vardı. Dışındaki sert kabuğu aşıp kalbini kazandığınızda ömürlük bir dosta dönüşüverirdi.
Birlikte eğlenceli vakit geçirmemeniz mümkün değildi. Her gittiğiniz kafe, bar, lokantada krallar gibi karşılanır, itibar görürdü. İşi gereği değildi sadece, insanlara önem verip isimleriyle hitap edebilmesi, hayatlarıyla ilgilenmesiydi onu sevmelerini sağlayan. Kişisel alanına saygı duyduğunuz, prensiplerine özen gösterdiğiniz, anlattıklarını iyi dinleyip önem verdiğiniz sürece her daim yakınınızda olmasını isteyeceğiniz bir dosttu Can.
6 Aralık günü öğleden sonra; kendisinden çok şey öğrendiğim, birlikte zaman geçirdiğimizde çok eğlendiğim, başım darda kaldığında yardımını hiç esirgemeyen “Can” dostum hayata veda etti. Karar verdim; onu son yıllardaki sıkıntılı ve sağlıksız haliyle değil, birlikte geçirdiğimiz eğlenceli zamanlarla hatırlayacağım hep. Huzurla uyu dostum.

Can Sağdıç linkedin.com/in/can-sağdıç-a6b2b16


#Hıdırellez duası

Değerli dost İrem Afşin’in 2018 yılında yaptığı paylaşımdan alıntıdır. Suret kitabı hatırlattı bu sabah. Kendime not olsun diye düşünüp blog yazısı haline getirdim. Muhabbetle…

Üç Sulukuleli kadının #Hıdırellez duası????????Lazım olan alsın, yazsın, söylesin diye, her sene baharın en güzel ritüeli burada dursun????

“Bu gece Hıdrellez…
Tüm dilekleriniz gerçek olsun!

Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil…

Sağlığı iyi olsun. Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın… Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın.

Sevdikleriyle bir arada olsun. Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa, bölüşücek biri olsun; nesi yoksa, bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.

Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun. Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tek tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun. Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.

Neşesi bol olsun. Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde birşey durup durup zıplasın. Duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.
Değiştirmek istedikleri değişsin.

İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.

Birşey ona sürpriz olsun. Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın.

Bu gün üçyüzaltmışbeş’ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. Öyle tahmini mümkün olmayan birşey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.

Bir hayali gerçek olsun. Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup, onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın.

Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.”


My Soul Has A Hat

Beautiful poem by Mario de Andrade (San Paolo 1893-1945) Poet, novelist, essayist and musicologist. One of the founders of Brazilian modernism.

MY SOUL HAS A HAT

I counted my years and realized that I have less time to live by, than I have lived so far.

I feel like a child who won a pack of candies: at first, he ate them with pleasure but when he realized that there was little left, he began to taste them intensely.

I have no time for endless meetings where the statutes, rules, procedures and internal regulations are discussed, knowing that nothing will be done.

I no longer have the patience to stand absurd people who, despite their chronological age, have not grown up.

My time is too short: I want the essence; my spirit is in a hurry. I do not have much candy in the package anymore.

I want to live next to humans, very realistic people who know how to laugh at their mistakes and who are not inflated by their own triumphs and who take responsibility for their actions. In this way, human dignity is defended and we live in truth and honesty.
It is the essentials that make life useful.

I want to surround myself with people who know how to touch the hearts of those whom hard strokes of life have learned to grow with sweet touches of the soul.

Yes, I’m in a hurry. I’m in a hurry to live with the intensity that only maturity can give.

I do not intend to waste any of the remaining desserts. I am sure they will be exquisite, much more than those eaten so far.
My goal is to reach the end satisfied and at peace with my loved ones and my conscience.

We have two lives and the second begins when you realize you only have one.

 

 

 

 

Image source: http://www.vam.ac.uk/content/articles/h/hats-an-anthology-by-stephen-jones/


Yeni Bir Seneye 2021’e Merhaba

Yine, yeni bir yılı karşılamaya hazırlanıyoruz.. Bilinmezliklerden mi, umutlardan mı olduğunu çözemediğimiz ürpermeler var ruhlarımızda. Yüreklerimiz hayallerimizin gerçek olabileceği heyecanıyla çarpıyor.
2020 yorucu bir yıl oldu herkes için. Sağlık sorunlarıyla cebelleştik, sevdıklerimize sarılabilmeyi özledik, kayıplar yaşadık bolca, işsiz kalanlar oldu.
Şimdi yeni bir yılın getireceklerine odaklanma zamanı; geçmişe takılıp kalmanın yararı yok, gelecek günlerin belirsizliğini coşkuya çevirmek elimizde. Her sabah huzurla uyanıyorsanız umudunuzu kaybetmek anlamsız. Sağlıkla nefes aldığınız her an, zorluklarla başa çıkabileceğiniz anlamına geliyor, yeter ki isteyin ve çaba harcayın. Hayatınıza dışarıdan bakmaya çalışın, tabii objektif olarak bakın; varlığına şükredeceğiniz her şeyi not edin, aklınıza her geldiğinde sahip olduklarınız için teşekkür edin ve daha iyilerini istemeye, onlara ulaşmak için çalışmaya devam edin. Kendinizde değiştirmek istedikleriniz için de ayrı bir liste yapın ve yıl boyunca bunlar üzerinde çalışın.
Kızdıklarınız, hırslandıklarınız, sinirlendikleriniz olabilir; şimdi onları affetme zamanı, ruhunuzda ve bedeninizde yarattıkları yıkıcı etkilerden kurtulma zamanı. Kolay olmayabilir, ama deneyeceksiniz ve adım adım ilerleyeceksiniz. Affetmeyi başardıkça üzerinizdeki yükler hafifleyecek, ruhunuz özgürleşecek, huzurlu hissedeceksiniz.
Gününüze aynada kendinize gülümseyerek başlamaya çalışın, kendinizi sevin, siz tek ve biriciksiniz, sizden bir tane daha yok, bana inanmazsanız retina ve parmak izinizi inceleyin. ????
An’da kalmaya çalışın, geçmiş yaşandı bitti geri getiremeyiz, gelecek bir gizem; nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz, ama “an” tamamen bize ait, onunla ne yapacağımıza karar vermek de bize ait.
Yeni yılda mutsuzlukları görev edinmek yerine, yaşadığınız her an’a şükredin ve “Sonsuz Şimdide Olmaya” niyet edin.
Hepinize; sevdiklerinizle birlikte ağız tadıyla ve bolluk-bereketle geçecek harika bir yıl diliyorum.
Muhabbetle…

 

Görsel kaynağı  :  https://tr.pinterest.com/pin/527624912563879284/


Doğum Günün Kutlu Olsun Emir Cerman

3 Haziran 1984 güzel bir pazar günüydü, 9 aylık heyecanlı bekleyişin sonunda, biricik oğlum Emir ’i kucağıma aldığım gün. Sabaha karşı başlayan küçük gaz sancısını andıran ağrıların doğum sancısı olduğunu anlamam pek zor olmuştu. Nereden bilebilirdim, bu benim ilk bebeğimdi. Filmlerde izlediğimiz kadınların “amanın yetişin yandıım öldüüm” diye bağırdıkları türden ağrılar da değildi.
Oturduğumuz çatı katındaki terasta dakikalarca yürüyüp, hala “gaz” dan kurtulamayınca saat tutmak aklıma gelmişti. Tabii ağrı aralarının 5 dakikada bir olması kafamda şimşekler çaktırmış, hemen günler öncesinden hazırladığım küçük bavulu kapının dibine koyup beklemeye başlamıştım.Ne mi bekliyorum “haydi vakit geldi” dediğimde aynı filmlerde görülen tepkiyi veren kocamın telaşla hazırlanmasını ???? Evet sonunda tam hazırlanıp kapıya çıkarken asansör bizim katta durdu ve içinden o anda en son görmem gereken kişi babam çıkmaz mı, haydi bakalım bir şey anlamasın diye tornistan eve geri dönüş ve “kahve içer misin babacığım” sorusuna verdiği cevabı duymadan mutfağa kaçış ve ağrıya katlanmak için nefes egzersizi yapmaya devam.
O günlerde kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle ani üzüntüler yaşamaması gereken annemin kulağına gitmesin diye babama binbir şaklabanlık yaptım. Adamcağızın da keyfi yerinde, anlatıyor da anlatıyor. Ben ise ne oturabiliyorum ne kalkabiliyorum, durum git gide vahimleşiyor. En sonunda aklıma, bir arkadaşımızın bizi kahve içmeye davet ettiğini söyleyip müsaade istemek geldi. Tabii bavulu almadan birlikte indik asansörle. O evlerine yürüdü, ben arabaya attım kendimi, kocam son hızla geri çıkıp bavulu aldı ve nihayet yola çıktık. Hastaneye girdik, ilk kontrol yapıldı, beni bir odaya aldılar ve sürpriz, sancılarım duruverdi. O kadar kasmışım ki kendimi, ortalık süt liman. Hemen doktorumu aradılar, kadıncağız tatili nedeniyle Tuzla’daki kardeşine ziyarete gitmiş. Bana ” Zeynep Doktor seni tekrar kontrol edecek ve bana durumu bildirecek gerekirse eve gidersin” der demez, can havliyle haykırdım “kesinlikle olmaz. Eve girince bir daha çıkamayabilirim, bakarsınız yine babam uğrar, ben en iyisi şurada bekleyeyim” dediğimde, akşamüstüne doğru geleceğini söyleyip beni rahatlattı.
Saatler geçmek bilmiyordu, gazeteler, magazinler, TV programları vs derken nihayet doktorum geldi ve kontrolü bitince de müjdeyi verdi “haydi hazırlan suni sancı ile başlayacağız” bende bir sevinç bir sevinç. Bebek hemşiresi elinde lavmanla gelene kadar da keyfime diyecek yoktu ???? Bundan sonrası hızlandırılmış film gibiydi. Suni sancı ile normal sancı arasındaki tek fark sadece süreleri, buna inanın, acı aynı derecede can yakıcı. Nasıl bir acı diye merak ediyorsanız şöyle diyebiliriz; şiddetle bağırsaklarınız bozulmuş ama asla çıkış yolu yok, hayal edebildiniz mi ağrının şiddetini? Bütün bu keşmekeşte bana can yoldaşlığı eden arkadaşım Jale de ikinci bebeğine hamileydi “ya ben bu fasılları unutup neden tekrar hamile kalmışım” demez mi, onca can acısına rağmen gözümden yaşlar gelerek gülmüştüm.
Sonunda, “vakit geldi” diyerek beni sedyeye koyup doğumhaneye doğru yola çıkardılar. İşte o an yaşanan acı, ağrı her neyse sanki bir anda hafifledi, kaybolmadı, ama aylardır heyecanla beklediğim bebeğime kavuşacağım anın yaklaşmış olması fikri harikaydı.
Doğumhanede yattığım yerin tam karşısında kocaman bir saat vardı. Oğlumun doğduğu ve sağlam olduğunun söylenmesi sırasında saat tam 18.05 idi. Yer yüzündeki hiç bir örnek o anda hissettiklerimi anlatmaya yetmez.
Canım oğlum; iyi ki doğmuşsun, teşekkür ederim beni hep mutlu eden ve gururlandıran bir evlat olduğun için. Doğum günün kutlu olsun, karşına hep iyi insanlar çıksın, sevil ve sev, yaşayacağın her günde bir öncekinden daha mutlu ol, bedenin ve ruhun her daim sağlıklı olsun, huzurla paylaşacağın kadar da bol paran olsun.
Uzun yıllar o hep Muge Cerman’ın oğluydu. Beni tanıyanlar ondan söz edecekleri zaman ismini anımsayamazlarsa Müge’nin oğlu derlerdi. Yıllar geçtikçe kişiliği gelişti, hem iyi bir evlat, hem de iyi bir sanatçı olarak hatırlanmaya başlandı. Artık ben Emir Cerman ‘ın annesiyim. Gurur duyuyorum oğlumla; yeteneğini fark edip, kalbinin sesini dinleyip, dünyanın en prestijli okullarından birinde Berklee College of Music’te burslu okumaya hak kazanıp, başarıyla mezun oldu. Ona güvenenlerin yüzünü kara çıkarmamak için, gündüzünü gecesine katarak çalışıyor. Kendisine tanınan şansın bilincinde olduğu için; planlarında, projelerinde hep imkanı olmayan yetenekli gençlere kaynak yaratmaya çabalıyor. Emir neler yapıyor merak eden olursa diye bir de link vereyim.
http://www.rotu.com


İyi Bayramlar

“Aaah ah nerede o eski bayramlar” bu cümleden oldum olası hoşlanmam. Bayramların bir yere gittiği yok, hep bizimle birlikteler. Sadece algılar, ihtiyaçlar ve öncelikler değişiyor. Aile büyüklerimiz hayattayken, eski adetleri her bayram elimizden geldiğince sürdürmeye çalıştık. Olabildiğince aile büyüklerinden birinin evinde toplanılır, yemekler yenirdi, herkes kendi ile ilgili güncellemeleri yapar diğerlerini bilgilendirir, çocuklarla şakalaşılır, gülünür eğlenilirdi.  Bayramın manası da bu değil mi zaten. Bayramlar; hoşgörünün, sevginin, paylaşmanın, dostluğun çoğaltıldığı zamanlardır umarım bunu hep hatırlarız.

Son yıllarda bir furya başladı, tatile gidenlere kendini kötü hissetirme kampanyaları diyorum ben bunlara. Ne yapsın insanlar, yoğun bir tempoda, stress içinde, krizlerle, it dalaşlarıyla savaşıyorlar, uzun bir tatil fırsatı görünce de biraz hava değişimi istiyorlar. Tatile gidenler, zaten bir kaç gün önceden aile büyüklerine uğrayıp hayır dualarını alırlar genellikle. Bütün bir yıl arayıp sormayan, ama bayramın ilk günü yarım saat uğrayıp, eğreti kutlamasını yapıp kaçan bir aile ferdi yerine, bana sevgiyle sarılacak, vakit ayırıp söyleşecek birini daima tercih ederim.

Bu sene ise salgın nedeniyle çoğunluk evinde kapalı geçirecek bayramı. Telefonlarımızdan görüntülü bayramlaşır hasret gideririz artık.

Hepinize; sevdiklerinize birlikte, ağız tadıyla geçecek, sağlıklı, mutlu, akide şekeri kıvamında bir bayram tatili dilerim.

Muhabbetle…


Sarışın Fırtına’ya Veda…

5 Nisanda yazmıştım taslağı, bir türlü elim varıp da bloga koyamadım. Sanki yazıp paylaşmazsam, o hınzır gülüşüyle bir köşeden fırlayıp “ta daaaa, bak anneee nasıl şaşırttım seniiiii” deyiverir gibi geliyordu. Olmadı, İzmir’deki cenazesine bile katılamadan İstanbul’dan uzaktan veda ettim “Sarışın Fırtına”ma.

12 yıl önce bir rastlantıyla kesişmişti yollarımız. Kalabalık bir kafe toplantısında başkalarına benzemeyen içten gülüşü, neşeli kahkahası ve müthiş enerjisiyle hemen fark ediliyordu. Bebi o zamanlar ufacıktı, Bibi ise portakalda vitamin bile olmamıştı. Bebi maskarası kabına sığmayan enerjisiyle kafede ortalığı birbirine katıyor ve kızcağıza zor anlar yaşatıyordu. Bir iki nasihat ve oyalama tavsiyesi uzun yıllar süren dostluğumuzun temeli olmuştu. Girdiği her ortamda kendine özel ışığıyla herkesi etrafına toplardı Ayşem. Yaptığı her işin en iyisini yapmaya odaklandığından olsa gerek hep ödüllük işler çıkarırdı. Şeker hamuruna canlıymışçasına şekiller verir, nefes kesen sanat eserleri ortaya çıkarırdı. TAŞFED Milli Takım şefiydi ve katıldığı yurtdışı yarışmalardan da ödüllerle dönerdi. Enerjik haliyle en bezgin insanı bile coşkuyla çabalar hale getirmeyi başarırıdı sarışın fırtınam. Gücü yettiğince herkese yardımcı olmaya çalışırdı, tanıyıpta sevmeyen çok az insan olmuştur eminim. Yazılan mesajları, paylaşılan yazıları, dostluğuna nail olabilmişlerin onun adını yaşatmak için “Ayşem Öztürk Hatıra Ormanı” kurma çabalarını gördükçe  de yanılmadığımı anlıyorum. Bu yazıda üzüntüye yer yok, onun kurduğu ve yaşatmaya çalıştığı hayaller var.

Bir yerlerden bizleri izliyorsun biliyorum; ne kadar çok sevildiğini gördükçe, dostlarının paylaşımlarını okudukça çocuk gibi sevindiğini de biliyorum. Sana bu fotografınla veda etmek istedim, kimin çektiğini bilemediğim için de isim veremedim.

Huzurla uyu can parem, çok özleniyorsun.

 

Ayşem Öztürk Hatıra Ormanı bağış bilgileri :

Fidan bedeli 10 TL.  Ege Orman Vakfı adına: İşbankası Gündoğdu şubesi  Iban: TR51 0006400000134240116149 açıklama kısmına mutlaka Ayşem Öztürk Hatıra Ormanı yazılmalı.

Ayşem’i tanımak isteyenlere ;  https://www.pecetedennotlar.com/anonim-anne-pogacasi                                                                  https://www.instagram.com/aysemozturkcake/

 

 

 

 


Sayfalar:123456